Oldum olası uyku ile aram yok… Yatakta, avını yemek için üç yüz altmış derece dönen timsah gibiyim… Sürekli dönerim… Mesela, yurt hayatına olduğu gibi, horlayan birisi varsa, uyumak mümkün değil… Yurtta, ranzadan iner, yorganını çeker… Bu esnada o da hareket eder… Uykuya dalana kadar durursa ne âlâ…
***
Seyahatte de öyle… Hep en önden yer alır, şoförle birlikte seyahat eder, araç sürerim. O nedenle, sık sık seyahat ettim güzergâhları adım adım bilirim… Zaten otobüstekilerin neredeyse yarısı, zorlar; bir kısmı da yanındakine hayatını anlatır… Dinleyebilirsen dinle…
***
O nedenle, uzun seyahatlerde, şimdi mümkün değil, yanında ki sormaya başlayacak;”hemşerim, nerelisin, kimlerdensin!” diye başlar, “falanı, filanı tanır mısın” diye devam eder. Bu konuda deneyimli olduğum için, mesela Antalya Kaş’tanım derim…
***
“Burnu amma da büyük!” demesin diye otobüs hareket ederken, yanımdakini uyarır… “Hemşerim, yolculuk esnasında ne konuşursan konuş dinlerim, benden bir şey bekleme!”, der hep uzağa bakarım…
***
Zira konuştuğum zaman otobüs çok tutar, beni… O nedenle, gazete, kitap falan da okuyamam… İnanın, ilk molalar, imdadıma yetişir, varsa bir çöp kutusuna kusarım yoksa lavaboya zor yetişirim… İçim dışıma gelir, seyahat azaba dönüşür…
***
Evet. Uykusuzluk çok kötü… Evet bastırılacak şey değil meret. Mesela, çok yorgun olduğum zaman, stresliysem, yola çıkacaksam, sınava gireceksem, yoldan gelen varsa, uyku hak getire… Uykusuz çok sınava girdiğim oldu.
***
Takıntıyı hiç yenemedim… Mesela metro/tramvay uçaklar hiç sarsmaz… Ama belediye otobüsleri, minibüsler, salladıkça, dur kalk yaptıkça, kasise gelince“içim-dışıma” gelir… Çok zaman bir iki durak önde inerim.
***
Nedeni, bu araçların fizik kurallarına göre hareket etmesi… Seyahat esnasındaki ivmelenmenin azlığı çokluğu, sarsıntılar… Arabayı kendim kullansam asla bulantı gelmez. Bu da fiziksel bir olaymış… Bir olayı (ivmelenme, kasis, fren, viraj, geçit) erken bildiğin be beyin erken uyarıldığı için, uyarı çok önce gider ve kendini korumaya alırmış… Doktorlar böyle söylüyor.
***
Uykusuzum derken, merhum Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın dizelerini gördüm, paylaşayım dedim:
“Bu Gece
Bu gece, bu gece,
Uykusuzum, kederliyim, deliyim.
Yüzümde uzak sevgilerin serin aydınlığı,
Durmayalım şehir şehir, yıldız yıldız karanlıkta,
Bu gece ölmemeliyim.”
***
Yurtlarda kalan, trenle/otobüsle seyahat eden bazı insanlar var imrenirim. Kafaları daha yastığa düşmeden uyumaya başlarlar ta ki, menzile varana kadar… Deliksiz bir uyku çekerler, mola yerleri bile uykularına engel olmaz.
***
Hiç mi gam, keder çekmez, heyecan duymaz bu insanlar? Çok merak ederim… Bunlara “teflon tava” gibi derler… Üzeri, hiçbir şey tutmazmış… Hiçbir sorunu evine taşımaz, ilgili yerde bırakırmış. Görev yerine gidince, tekrar sayfayı açarmış. Bunu tipik örneği de merhum Süleyman Beymiş…
***
Fasulye ayıklıyorum, sayı sayıyorum bazen bine kadar, uyku tutsun diye… Tam bu esnada münasebetsiz komşudan gelecek sesle ya da sokaklardan/caddelerden havai fişekler, silah sesleri, korna, tüm konsantrasyonuz bozar… Tekrar başa dönüyorsunuz.
***
Sonra; “Gözlerim kapanıyor birden usul usul, sonra aklıma koyunlar geliyor, bir biri gözlerimin önünden geçiyorlar, koyunların uykusu geliyor ama benim yine de uykum gelmiyor.”
***
“Eskiden bir yattık mı sabaha kadar deliksiz uyurduk. Şimdi ise sabaha kadar saymadığım koyun kalmıyor.”
***
Dedim; “Kafasını yastığa koyar koymaz uyuyan insanlara hayranım, o nasıl bir gamsızlıktır, hiç mi derdin tasan yok senin.”
***
Uykulu geceler dileğiyle, Ajda’nın 1980’lerde meşhur ettiği şarkı ile tatlıya bağlayalım;
Uykusuz her gece bu soğuk kahvede
Sabahlarım bazen günlerce rüyalarıma gelme diye
Uykusuz her gece, ah yorgun ölesiye
Unutur muyum seni yorulsam her gece?