KADİR DAYIOĞLU

Tarih: 25.07.2025 13:35

TERZİLİK DEDİĞİN NE Kİ?

Facebook Twitter Linked-in

Gönül ne istemez ki? Ama her istediğiniz olmuyor. Hele hele teknoloji, AR-GE yoğun işlerde… Bunun için sermayeden önce, ki sermaye bulunur, bilimsel bir geçmişinizin; bilimsel birikiminizin olması lazım. Evet batıda çok az sayıda ülke uçak yapıyor ama bilimsel geçmişleri; bilimsel birikimleri var. Hele hele bu hava aracı ise, otomobile benzemez. 

***

Ne demek istiyorum? Bu denli bilimsel altyapıya rağmen, Avrupa ülkelerinin çoğu hava aracı yapamıyor. Ama uçakların, bazı parçalarını üretebiliyor. Mesela Air-Bus’ın ana üretim merkezleri İngiltere, Hollanda, Fransa, Almanya, İspanya. Tabii, buralarda da sıfırdan üretilmez. Bölüm bölüm üretilir sonra monte edilir. 

***

Sonuçta; bilgi, sermaye, yetişmiş nitelikli eleman olmadan yolcu uçaklarını vs. üretmek imkansız. Bilinen bu durumu şunun için yaptım. Dışsatımda “ileri teknoloji” ürünlerinin, hâlâ, yüzde 3-5’i geçmediği Türkiye’nin jet, Air-Bus, Boeging gibi uçakları üretmesi mümkün değil. “Üretiriz!” diyenlerin sözüne de inanmayın. 

***

Çok kızan olacak, biliyorum. Gelelim, 1920’lerde “uçak yaptık” hikayesine. Teknik beşeri sermayesi “sıfır”a yakın. Yol yok, bel yok, elektrik yok, sanayi yok, fakir Anadolu insanından ve yönetenlerden bunu beklemek, abesle iştigal… 

***

O nedenle diyorum; “terzilik dediğin ne ki; önü ile arkası, kolu ile yakası!”, diyenlerden değilim. 1960’larda çıkartma gemisi yapamıyorduk. Kıbrıs’a çıkartmayı şileplerle yaparız deniyordu. Bunun mümkün olmadığı görülünce ve ambargo konunca, 1970’lerde “Kendi Uçağını kendin yap!” kampanyası açıldı. Savunma sanayi ile ilgili kurumlar kurulmaya başladı; 1965 sonrası, “çıkartma gemisi” yaptık. Bu gemilerle çıktık, Kıbrıs’a…

***

Yine unutmayın, 1950 başlarında (mart 1950) kurulan Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKE) fitilin ateşlendiği önemli bir kuruluş… Amacı, Türk silahlı kuvvetlerine silah, mühimmat, roket, araç temin etmek… Sonra, derken günümüzde, silahlı kuvvetlerinin yüzde 85’e yakın ihtiyacı yerli üretimle karşılanıyor. Ama unutmayın, henüz jet, yolcu uçağı vs. yapabilecek noktada değiliz. Yapsek bile amaca uygun olmaz.

***

Sonuçta bu bir süreç… Bu noktaya gelmemiz bile büyük bir başarı. Tüm dönemlerin katkısı var. Yönetenlere şükran borçluyuz.

 ***

Bir asır geriye gidelim… 1920’lerde, “dönemin uçaklarının” ülkemizde üretilmesi mümkün değildi. Bunun için de yeterli ve nitelikli elemanınız ve sermayeniz yoktu. O yıllarda, toplumun yüzde 85’inin kırsalda yaşadığını, okur yazar oranının yüzde 3-5; merhum Demirel’in ifadesi ile, üç yüz bin civarında medrese mezununun olduğunu unutmayın. Ancak montaj yapabilirsiniz. O da nasıl ve nereye kadar? 

***

Kayseri Tayyare Fabrikası kurucusu TOMTAŞ’ın ilk yabancı ortağı Junkers, bir Alman firması… Birinci Harp’te yenik çıkan Almanların, “Versay Antlaşması” gereği uçak imali yasaklanmıştı… 

***

Şirket mühendislerin tamamı Alman… Yüz küsur da Alman teknisyen var… Bizimkiler ise, tabiri amiyane ile “kaba kuvvet”… Bakınız, Lisesi’nde kız öğrencinin olmadığı, çoğu ilk mektebin üç sınıflı olduğu bir Kayseri’den söz ediyoruz… 

 

“Makarr-ı ulema” dediğiniz Kayseri’nin merkezinde, bir mahallede, birkaç kişi ancak bilirmiş, eski Türkçe okuma-yazmayı… Hafız denilenlerin çoğu, okuduğunun anlamını bilmez… 

***

Dönelim konumuza… 1920’lerin sonu 1930’ların başı Türkiye’sinde, hele hele Kayseri’de, bırakınız uçak gibi bir nitelikli nesneyi yapabilmek, “çeliğe su vermek” mümkün değildi… Neredeyse bilim ve teknolojinin iki asır gerisindeydik…

***

Hava İkmal’de çeşitli tipte, farklı sayılar verilse de,  25-30 uçağın yapıldığı doğru… Ama nasıl yapıldığının hikayesi anlatıldığı gibi değil… Anlatılan da tam bir şehir efsanesi; “Anadın mı abicim… Yaptığımız uçaklarla İngiliz gavurunu bir bombaladık ki!” geyiğinden başka bir şey değil… 

***

Almanlar, Avrupa’da uçak imal edemeyince, Türkiye’de, gözden ırak bir yer olan Kayseri’de üretmeyi uygun gördüler… Almanya’da imal edilen parçalar, demonte halde Kayseri’ye geldi ve burada yine yabancı mühendislerin nezaretinde monte edildi… Sonra Junker, sermaye taahhüdünü yerine getiremedi, çekti gitti. Biz de karşılayamadık… Hava İkmal’in asıl önemi, “Çırak okulu!”

***

Tesisler boş duracak değildi. Almanların boşluğunu zaman zaman yine yabancı şirketler doldurdu… Avrupa sulh ve sükuna erince onlar da terk edip gittiler… Peki, yabancılar gidince, bizler devam etseydik ya!.. Nasıl edersiniz, paranız yoktu; yeterince bilgimiz yoktu, teknolojiniz yoktu… Tabii, nitelikli elemanımız da…

***

Yine düşünebiliyor musunuz,  fabrika yapım esnasında demiryolu bağlantısı yok Kayseri’ye, kağnılarla çekiliyor malzemeler en yakın tren istasyonundan… Asıl fabrika Eskişehir’e yapılıyor (1925)… Motor fabrikası da Ankara’da (1945, Gazi Uçak Motoru Fabrikası)… Neden Kayseri değil?  

***

Bakınız, Simens diye gelip geçtiğimiz firma var ya, bu firma yılda 5-6 milyar dolar ayırıyormuş AR-GE’ye… Umarım bana kızmazlar… Bugün övündüğümüz Kayseri OSB’nin toplam yatırım değeri 10 milyar dolar etmez… Hatta, Kayseri’nin… Bir hesaplayın, isterseniz… 

O nedenle, tekrarlıyorum; “Terzilik dediğin ne ki?”


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —