“Dört mevsimi, ayrı ayrı en güzel yaşayan tek ülke Türkiye’dir!” desem yeridir.
İlkbahar hep coşkulu geçer, yeşilin tüm tonlarıyla başlar, rengarenk çiçeklerin kokusu sarar etrafı, parfüme bile gerek duymazsınız hanimeli ve iğde çiçeğinin birlikte açmasıyla…
Yaz ayları daha coşkuludur…
Sabahı ayrı güzel, akşamı başka güzel, cıvıl cıvıldır… Sokakları, dostlarla, bir başkadır parkta içilen çayın, kahvenin tadı.
Evet…
İlkbahar ve yaz güzel geçti…
Sonbaharın ilk ayları yüzüne vuran serinlikle kendini gösterdi.
Hani hep deriz ya, “Sonbahar hüzün mevsimi, soğuktur, ayrılıktır” diye…
Ağaç yapraklarında başlar ilk ayrılık…
İlkbaharın sıcak yüzüyle ağaçları donatan taze yeşilin, her tonuyla açan ve sonbaharın serinliğiyle terk eden yapraklar ayrılır birer birer gövdelerinden…
Cemal Süreya diyor ya “Diğerleri mevsimdir, sonbahar sanat…”
Sonbahar bu; duyguları değiştiren havasıyla, sabahın serinliği, öğleye doğru yürekleri ısıtan ılıman havasıyla, akşamın sert karanlığıdır sanırım…
Duyguların yoğun yaşandığı, kah karamsarlığın, kah sevincin arasında yaşanan belirsizliktir sonbahar…
“Hüzündür, ayrılıktır” dedim ya…
Sanki her sonbahar geldiğinde bir sevdiğim, bir yakınımı kaybetmenin tedirginliğini de yaşarım nedense…
Buda sonbaharda babamı kaybetmenin travması olsa gerek…
Zaman geçtikçe atlatılıyor bu travmalar, ama…ama!
Yeni kayıplar yaşayınca tekrar başa dönüyor geçmişte yaşanmış travmalar.
İçimdeki duygu yoğunluğu, sevdiğin kişiyi kaybetmenin üzüntüsü, ayrılığın acısı ile çok karmakarışık…
Kelimeler bulamıyorum yazmaya…
Nasıl anlatılır ki!...
Hangi birini sıralasam bu satırlara inanın bilemiyorum.
Hayatımızda derin izler bırakan, herkeste bir anısı olan, bazen neşesiyle ortamı güldüren, espri niteliğindeki sözleriyle şaşkınlık yaratan, pamuk gibi elleriyle herkese battaniye örerek, kendinden bir hatıra bırakan, hiç beklemediğimiz anda ince düşüncesiyle bizleri mest eden Nurişimiz (Nuray’ımızı) kaybetmenin hüznü hiçbir sonbahar hüznüne benzemedi…
O da sonbahar yaprağı gibi ayrıldı aramızdan…
Yokluğuna alışmak gerçekten zor olacak…
Hatta alışamayacağız sanırım…
Beklenmedik ayrılık daha da zor oluyormuş.
Tamam hastanede yoğun bakım servisindeydi, ama… içimizde hep bir umudumuz vardı.
Onun renk renk iplere olan bağlılığı, dünyasıydı, onlarla ve bizlerle ailesiyle mutluydu.
Onu hiç tanımayan kişilerde dahi hatırası vardır battaniyesiyle…
Çok sevdiği hatta tiryakisi olduğu çayı, gofreti ve anne keki olduktan sonra mutluluğuna diyecek yoktu…
Yaz akşamları kamelyadaki birlikteliğimiz vazgeçilmeziydi.
Herkesi sıraya koyardı…
“Bugün çay yapma sırası sende” diye…
“Nuray çay ister misin”?
“Vamı ki” diyerek R harfini yutması bizim aramızda trend oldu…
Nurayım, bizler için hep özeldin ve özel kalacaksın.
Bizlere çok güzel anılar bıraktın.
Hayatımızda hem çok özel, hemde çok çok güzel yer yaptın.
Her an aklımızda ve yüreğimizde olacaksın…
Bizim için çok özeldin, özel kalacaksın…
Yerin dolmayacak…
Daime güzel ve rahmetle anacağız seni…
Kabrin nur’la dolsun…
Seni çok seviyoruz…
Unutmayacağız…
Dualarımızda hep yaşayacaksın…