Bir gün gelecek, artık annen olmayacak.
Seni aramayacak, nasılsın diye sormayacak.
Dizlerine yatamayacak, saçlarını okşatamayacak, kokusunu duymayacaksın.
Üzüleceksin! Onun daha uzun yaşamasını, birlikte daha fazla zaman geçirebilmeyi isteyeceksin ama o olmayacak.
Senin için üzülen, sana tavsiyelerde bulunan, sana moral veren annen çoktan gitmiş olacak.
Bir gün gelecek, annenin; gelmeni dört gözle beklediği ama senin gitmemek için bin bir bahane bulduğun şimdi ise artık küf tutmuş duvarlardan başka geriye hiçbir şey kalmamış olan o bomboş eve gideceksin ama ne seni kapıda karşılayan olacak ne mis gibi kokan yemek kokusunu ne de annenin sesini duyacaksın.
Annenden geriye sadece anılar kalacak.
Ve bir gün zamanın hızla geçtiğini ve yapmaya çok geç kaldığın bazı şeyleri yapman için seni beklemediğini fark edeceksin.
Pişman olacaksın ama iş işten geçmiş olacak.
Evet, işte o gün gelmeden annelerinizin kıymetini bilin...
**
ACELE ETME...
Kendini iyileştir, ama acele etme...
İnsanlara yardım et, ama sınırlarını koru...
Başkalarını sev, ama sana zarar vermelerine izin verme...
Kendini sev, ama bencil olma...
Haberdar ol, ancak kendini bunaltarak değil.
Değişimi kucakla, ancak hedeflerini takip etmeye devam et...
YUNG PUEBLO
**
MUTLULUK
İnsan mutluluğu üstüne düşünüyorum da böylesi bir dünyada insana bir çıkar yol bulamıyorum.
Bu dünya sevgisiz bir dünya dünyayı sevmeyenlerin, ağaçları, kuşları, ak bulutları, mavi göğü, akar suları, topal karıncayı,
hasta kurbağayı sevmeyenlerin dünyası.
İnsanoğlunu sevmeyenlerin dünyası insanın yozlaşma belirtisi, insanın sevgisizliğiyle başlar.
İnsanlar çok uzun zamandan bu yana sevgiyi unutmuşlar.
Güzelliği dostluğu unutmuşlar...
YAŞAR KEMAL/ AĞACIN ÇÜRÜYÜŞÜ
**
TEMEL MESELE...
Bir ülkede sürekli yalanlar söylenmesinin vahim sonucu herkesin o yalanlara inanmaya başlama sı değil, artık kimsenin hiçbir şeye inanmadığı bir iklim oluşmasıdır.
Bu iklimde de istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz...
HANNAH ARENDT
**
ÇİZGİYİ KISALT…
Büyük bir Japon bilgesi, deniz kenarında kumlar üzerinde oturmuş, meditasyon halindedir. Delikanlının biri, ona yaklaşır ve der ki:
- “Lütfen beni öğrencin olarak kabul et.”
Bilge, parmağıyla kumların üzerinde düz
bir çizgi çeker;
- “Çizgiyi kısalt” der.
Genç, avuçlarıyla çizginin yarısını siler.
Bilge der ki:
- “Git, öğren de gel!”
Aradan bir ay geçtikten sonra delikanlı tekrar gelir. Bilge, yine bir çizgi çizer:
- “Kısalt!” der.
Delikanlı, bu kez çizginin yarısını avucu ve dirseğiyle kapatır. Bilge, onu da kabul etmez:
-Git, öğren de gel!
İki ay sonra delikanlının yanına geldiğini gören Bilge, tekrar kumların üzerine bir çizgi çeker ve onu kısaltmasını ister.
Delikanlı:
- “Çok düşündüm ama bulamadım. Siz kısaltın!”
Bilge, çizginin yanına daha uzun bir çizgi çeker:
- “Şimdi kısaldı.” der...
Bu hikaye, Japon kültüründe gelişmenin, ilerlemenin yolunu gösteren sırlardan biridir. Düşmanlığa ve diğer insanlarla boğuşmana
hiç gerek yok, çünkü sen olgunlaşıp ilerlediğinde onlar kendiliğinden yenilgiye uğrar, geride kalırlar... Alıntı
**
TARTIŞMAYA BAŞLARKEN...
Helen Mirren bir gün şöyle demiş:
“Biriyle tartışmaya başlamadan önce, kendine şunu sor:
Bu kişi, farklı bir bakış açısını anlamak için entelektüel olarak yeterince olgun mu?
Çünkü eğer değilse, bunun hiçbir anlamı yoktur.”
Her tartışma senin enerjini hak etmez.
Bazen, kelimelerinin ne kadar net olduğunun önemi yoktur, diğer kişi seni anlamak için değil, sadece tepki vermek için dinler.
Kendi dünya görüşüne hapsolmuş olan biri, başka bir bakış açısını göz önünde bulundurmayı reddeder ve bu mücadeleye girmek sadece seni tüketir.
Yapıcı bir konuşma ile verimsiz bir tartışma arasında fark vardır.
Gelişimi ve anlayışı değerli bulan açık fikirli biriyle konuşmak, katılmasanız bile zenginleştirici olabilir.
Ama kapalı fikirli biriyle mantıklı bir şekilde tartışmaya çalışmak, sadece kendi inançlarının ötesini görmek istemeyen birine konuşmak gibidir.
Bir duvara konuşmak gibidir.
Ne kadar mantıklı veya doğru bir şey söylersen söyle, söylediklerini ya çarpıtacak, küçümseyecek ya da reddedecektir, çünkü doğru olduğunu düşündüğün için değil, sadece başka bir gerçekliği kabul etmeye hazır değildir.
Olgunluk, bir tartışmayı kazanmakta değil, bir tartışmanın yapılmaya değip değmediğini anlayabilme yeteneğindedir.
İç huzurunun, fikrini değiştirmeyecek biriyle bir şey kanıtlama gerekliliğinden daha değerli olduğunu anlamaktır.
Her savaş yapılmaya değmez.
Herkes senin açıklamanı hak etmez.
Bazen, yapabileceğin en güçlü hareket gitmektir.
Çünkü söyleyecek hiçbir şeyin olmadığı için değil, bazı kulakların duymaya hazır olmadığını bildiğin için.
Ve o yük, sana ait değildir.
**
POZİTİF OLUN...
Düşünceleriniz pozitif olsun çünkü;
Düşünceleriniz sözleriniz olur.
Sözleriniz pozitif olsun çünkü;
Sözleriniz davranışlarınız olur.
Davranışlarınız pozitif olsun çünkü;
Davranışlarınız alışkanlıklarınız olur.
Alışkanlıklarınız değerleriniz olur.
MAHATMA GANDHİ
**
MÜKEMMEL DEĞİLİM…
Ben mükemmel değilim.
Ve olmak istemiyorum.
Tırtıl bile mükemmel değil ama sonunda kelebeğe dönüşür. Kırılganlıklarımla, hatalarımla, hayallerimle, hassasiyetimle,
Birçok kusurumla kendim olmak istiyorum.
Bir kelebek kadar narin, ama her zaman uçabiliyorum.
CHİARA TRABALZA
**
DİRENEMEM...
Hayat insanı bir şekilde sınar.
Bazen vazgeçmen gerekir, bazen düşmen.
Umutla girdiğin yollardan..
Bazen de batman gerek...
Bir sokağa çıkmaman gerekir..
Acıya karşı hissizliği öğrenmek için.
Olmadığında zorlamamak.
Bazen büyümek, gerekir yokuşlardan.
"Beni, bir cam kenarında bir yudum su bekleyen kurumuş çiçekler bile hüzünlendiriyor..
Ben sizin zalimliğinize direnemem..."
**
MADEM Kİ;
Aşık Veysel'in dediği gibi;
"Madem görüyorsunuz,
O vakit hoş görün..."