Sanırım Merhum Yusuf Ziya Ortaç’ın bir kitabında okudum… Falih Rıfkı’dan da olabilir. Bunlar, zaman zaman Atatürk’ün, o meşhur “sofrası”nda bulunanlardan… Anlatılana göre; “nefret eden dahi sofrada, rakı içermiş!” Kendince şöyle izah ediyor; “rejimin gereği!”
***
Kullanılan araçlar, mekanlar, öğeler değişse de, “Rejimin gereği” değişmiyor… Günümüzde de “rejimin gereği”; “namaz”, “umre/hac”, “sakal”, “türban”…
***
Allah kabul etsin… Bir yönetici gördüm, kurum mescidinde namaz kılıyordu… Diyeceksiniz ki; “ne var bunda?” Doğru ne var bunda amma lakin mescidin kapısı da sonuna kadar açıktı… Oysa ben hep, kapalı görürdüm… Sadece, kapalı kapı önünde ayakkabı ve “kadın/erkek” uyarısı bulunurdu…
***
Geçenlerde bir dostuma rastladım, sarıldı, “Hakkını helal et!” dedi… Şaşırdım, “hayrola!” dedim… “Arabistan’a gidiyorum da!” “Yeni gitmemiş miydin?” deyince de; “O geçen yıldı!” diye ekledi.
***
Kimse kusura kalmasın… Seyahate gidenlerin; “Hakkını helal et!” demelerini çok yadırgıyorum… İsteyen istediği yere gidebilir, “keyiflerinin” ve “paralarının” kahyası değilim ama “afişe etmek”, sağa sola duyurma neyin nesi?
***
Oysa bize; ebelerimiz dedelerimiz; “Yavrum, sağ elin verdiğinden sol elin haberi olmayacak!” demişlerdi… Yine bir büyüğüme; “Din nedir?” diye sorduğumda; “Yalan söylememek!”
***
Maalesef, “riya” ve “yalan” saltanatı etrafımızı sardı. Çoğu insan “kuzu postuna girmiş kurt gibi!”, yine “cemazüyel evvellerini” bildiğimiz çoğu insan “ayranı üfleyerek içiyor!” Sorduğumuzda; rejimin gereği!”, diyor.
***
Aslında, “devamlı helalleşmek!” gerekir… “Kul hakkının” ayaklar altına alındığı günümüzde ne kadar çok ihtiyacımız var, buna! Komşuluk hakkını hiçe sayacaksın, tepemde tepinip duracaksın; sucuk ve balık kokusu ile apartmanı çekilmez hale getireceksin; aidatları ödemeyeceksin sonra “helallik!” isteyeceksin, benden…
***
İkincisi de; “Hacca ve umreye” giderken “ilan etmek”, “farzlarından” birisi mi diye, merak ediyorum, doğrusu…
***
Bazen çocuklardan bazen de kadınlardan alacaksın haberi… Dostumuz bir bayan anlattı… Geçen genel seçimlerin birinde yine dostumuz bir bayan aday adayı olmuş, Ak Parti’den… Fakat listeye giremedi. “Örtünen dostumuz”, aday olamayınca da eski haline dönmüştü… Bunu fark eden ve nedenini soran birine yanıtı ilginç: “Ne yapalım şekerim… İşin gereği bu!”
***
Derler ya; “izahı olmayanın mizahı olur!”. Biz de buna sığınarak, zaman zaman verdiğim fıkralardan birini vereyim.
***
Politikacı seçmene sormuş; “Geçen seçimlerde ölen siz miydiniz yoksa babanız mıydı?”
Sormaya devam etmiş; “Geçen seçimlerde öptüğüm siz miydiniz yoksa ananız mıydı?”
***
Dikkat ederseniz son yıllarda “Hacı abi!” ve “Cuman mübarek olsun!” deme, “Kandil kutlama!” yaygınlaşmaya başladı… Devlet katında yapılan “Nevruz Kutlamaları” da bu cümleden…
***
Vallahi, ben Kayseriliyim… Hem de “yillisi” Seksen merdiven dayadık… Bizim çevremizde, bizim ailemizde önüne gelene vıcık vıcık yağ kokan “Hacı abi” deme, “Cuma” ve “Kandil kutlama” geleneği olmadığı gibi bırakınız kutlamayı, anlamını dahi bilmezdik… Mesela biz; 6 Mayıs Hıdrellez’i bilirdik…
***
Koca koca adamların; ilim ve irfan sahibi zevatın, yakılan Nevruz ateşinden atlamaları, tam bir “trajı komik” hal… İnandıklarından değil ama ne yapsınlar “rejimin gereği” kutlamak ve ateşin üzerinden atlamak zorundalar…
***
Demek ki; “rejimin gereği” gelenekler de, görenekler de, kültürler de değişebiliyor…
***
Ne diyelim; “Hayırlı Cumalar efendim!”