KADİR DAYIOĞLU

Tarih: 03.10.2025 13:45

ÖLÜM

Facebook Twitter Linked-in

“Acı haber tez ulaşırmış!” Hele günümüzde, yerkürenin neresinde olursa olsun ışık hızı ile ulaşıyor. Şükrü Karatepe Hocamızın sevgili eşleri, Gönül hanımın ölümü de öyle oldu. Perşembe günü Ankara’da gözlerini yumdu, Ankara’da… Meşum hastalığa yakalanmıştı… Tedavi fayda etmedi; “buraya kadar dedi!” 

***

Ne yapabiliriz, taktir böyleymiş. Derler ki; “taktire ne hacet bu da varmış kaderimde.” Hepimizin, akıbeti bu. Kaçınılmaz… Ama sağlık içerisinde terk-i hayat etmek. En güzelini; büyüklerimiz söylemiş; “İki gün yatak, üçüncü gün toprak!”

***

Her ölüm haberi bana Cahit Sıtkı merhumun şu dizelerini anımsatır.

***

Neylersin ölüm herkesin başında.

Uyudun uyanamadın olacak.

Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?

Bir namazlık saltanatın olacak,

Taht misali o musalla taşında.

***

Bugün, öğle namazın müteakip Hulusi Akar Camii’nde kılınacak namazı müteakip “ebedi istirahatgahına” defnedilecek, Gönül hanım için de geçerliydi bu. “Bir namazlık saltanatı olacak, o musalla taşında!”

***

Hocamıza ve çocuklarına sabır, merhumeye rahmet, yakınlarına başsağlığı dilerim. Sağlık durumum elverirse mutlaka cenazeye katılmak isterim. Öyle ya Hocamızla içtiğimiz bir bardak çayın, bir fincan kahvenin hatırı var.

***

Merhumenin ölümü de sonbahara denk geldi. Sonbahar hüzün ayı, doğanın, geçici bir süre, kendi kendini, ölüme terk etmeye başlamasının, başlangıcı. Bahar da, kışa dayananlar, tekrar doğacak. Takip eden sonbahara kadar… Bu döngü binlerce yıldır devam ediyor; devam da edecek.

***

Peki, insan için bu mümkün mü? Mümkün olmadığını görüyoruz, gidenlerden geleni hiç görmedim.  Ama bazı kutsal kitaplar; “öldükten sonra dirilmeden!” söz ediyor. Tabii, ne zaman ve nerede? 

***

Söz sonbahar ve ölümden açıldığında aklıma merhum Şekip Ayhan Özışık’ın; “Yine hazan mevsimi geldi / Yine yapraklar rüzgarların peşi sıra gidecek” nihavendi ile Yahya Kemal rahmetlinin; “Günler kısaldı Kanlıca'nın ihtiyarları / Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları (Eylül sonu) dizeleri aklıma gelir ve “Bir hüzün çöker akşamları bana!”.

***

Dostlar, İstanbul Boğazı’ndan gelip geçenlerden değilim... Kuzguncuk’tan Beykoz’a; Beşiktaş’tan Sarıyer’e kadar, neredeyse adım adım bilirim. O nedenle, bir Çınaraltı kahvesinde, dostlarla, yaşlılığın tadını çıkarmak isterim… Bizler de, “bir bir anımsarız, geçen sonbaharları”.

***

Bizim “Kıvılcım Akademi”nin temel vasfı da bu. Hepimiz, altmış-altmış beşin üzerindeyiz. Her nefes alışımız, bizim için kâr… Yese, ümitsizliğe asla düşmeyiz. Bu yaşta çocuklaşırız, birbirimize fena takılırız. Ama ne kırılırız ve ne de güceniriz. Geleceğe umutla bakarız; “insanlık geriye gitmez!”, “enseyi karatmayın!” demek bizim şiarımız. 

***

İtiraf ederim sadece; “Ne olacak Fenerin ve ne olacak memleketin hali!” sorunsalı adeta “amentümüz” haline geldi. “Doluya koyarız almaz, boşa koyarız dolmaz!”. Dostlar, yıllardır söyleriz bunları ne Feneri ve ne de memleketi kurtarabildik.  Hele, fakir fukarayı hiç mi hiç kurtaramadık? Kurtulacağa da 

***

Tavsiyemiz yaşınız ne olursa olsun, sizler de böyle yapın. Bardağın hep dolu tarafını görün. Baksanıza, sırası gelen bir bir gidiyor; zengin fakir, alim cahil dinlemiyor. Götürdüğünüz de, iki-üç metre kefen…  Tabii, önemli olan, geride ne bıraktığınız.

***

O nedenle eskiler der ki; “Kefenin bezi yok!” Ya bir de olsaydı, ne yapardınız? Olmayanların Allah yardımcısı olsun!... Olanlar için söylüyorum, mirasçılarından hiçbirisi cenazenize gelmez; fakirin ölümü de; “soğuk su ile yuyalar, üç gün sonra duyulur”, cümlesinden. 

***

Hayat, “işte böyle bir şey!”. “Geçenler unutulur!” Hayat duymaz, devam eder… Ne diyelim, merhumeye tekrar rahmet diliyorum. Sözü sözlerin en güzeli ile noktalıyorum: “Cümle geçmişimize rahmet; geridekilerimizin hüsnü hatimesi için…” diyelim.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —