KADİR DAYIOĞLU

Tarih: 22.08.2024 11:37

“DÜN GİTTİ CANCAĞIZIM!” BAĞLARIMIZ

Facebook Twitter Linked-in

Geçmişe hiç özlem duymayan… Geçmişin hiç özlemini çekmeyen…  “Nerede o eski günler!”; “Nerde o eski Ramazanlar!” demeyen, birisiyim… Bozuk plak gibi, eskiye takılıp kalmam… Öyle ya, “eskiye rağbet olsa, bit pazarına nûr yağarmış!” 

***

Zira, dünün ne olduğunu biliyorum; çok kısa da olsa bir bölümünde yaşadım…Bir önceki dönemi de büyüklerimden dinledim…Yeni nesillerin, o şartlarda yaşamasını asla istemem Zaman zaman yayınlanan Kayseri fotoğraflarına, hatta İstanbul fotoğraflarına bakın, dün yaşayanların hangi şartlar altında yaşadığını  açıkça görürsünüz… 

***

Tel dolaba, “iskembiye”, ahır sekisine, idare lambasına, gaz çırasına, “gilamadaya”, çalı çilpiye, kevene, tezeke, trahomlu gözlere, yalınayak gezmeye, kuyu suyuna, kar suyuna, tozlu topraklı yollara, “Yerli Malları Haftasına”,“dazdaz kurmaya” hiç mi hiç özlem duymuyorum…  Hem ne diye özlem duyayım ki? 

***

Yeni kuşak bilmez, bazı şeyleri hatırlatayım: Bugün “bağ” denilen yerleşim yerlerinin hiçbirinde ama hiçbirinde, 1974’lere kadar elektrik diye bir şey yoktu. Bir iki ev, “dinamo” koymuştu, akşamları ampul yakmak için… Bugün çoğu “bağda” bulunan içme suyu da yoktu; kuyu suyu kullanılırdı…

***

“Mantı suyu ile yıkanan kıraç bağcıları”, havası, suyu, sebzesi, meyvesi için bağa göçmezlerdi… Yazın sıcağından, fosseptik çukurlarından çıkan “bok kokusundan” ve karasinekten kurtulabilmek için, bir “tokana”, toprak damlı bir “ötme” ve bir “kuyu”ndan oluşan bağlara göçerdi… 

*** 

Sayıları az da olsa zengin ve ağa evlerini çıkın, manzarayı umumiye böyleydi… Rahmetli Başkan Kanuncu’nun, kilo ile sinek ölüsü satın aldığı halen belleklerimizde… Kurt kaynayan kuyular da…

**

Yeni evliler hariç, - ki bunlar, önüne savan gerilmiş ötmelerde yatardı -  geri kalan ev halkı, ötmelerde, tollarda, kuyu başına serilen, yataklarda, toprak zeminde, yıldızları seyrederek, mışıl mışıl uyurdu… Börtü-böcek mi gelirmiş, önemli değil.

***

Bağda, yalınayak gezilirdi… Ayakkabı, şehre giderkengiyilirdi…  Yalınayak gezmeden dolayı “taşa tokaşan” ayak başparmağı yarılır, akan kanı da sıcak toprak serperek ve “işeyerek” tedavi ederdik… Ve yine, bağlarda, taşlı tarlalarda yalınayak top oynadığımızı söylesem pek inanan olmaz, herhalde… Ya bir de topuğunuza, “çakıl dikeni” batarsa?

***

Bağdan göçerken de arabanın dörtte üçü “yakacak”,“çalı, çilpi”, “gilamada” ile dolardı; öyle ya, bir kış ne yakılacak? İneği olanlar da “yapma” yapardı, yani “inek boku” kuruturdu... Bu nedenle de şehir evlerinin “hayad”ının bir bölümünde “bokluk”lar vardı… Ahırdan alınan pislikler burada biriktirilir, bağda göçülüyken, “yapma” yapılırdı… 

***

Yapma, hem ısınmada ve hem de ocakta yemek için yakacak olarak kullanılırdı… Yapma yapmak da ayrı sanattı… Ekmek pişirilen “sacın” ne kadar kıymetli olduğunu anlayın ki, bağda bırakılamaz, çünkü çalarlar; isli isli, arabaların yanına asılarak şehre getirilirdi…

*** 

Vaktaki, 1950’lerde, Aydınlık Evler, Örnek Evler, Sahabiye Mahalleleri iskana açıldı şebeke suyu, buzdolabı, merdaneli çamaşır makinesi, odunlu termosifonlar girdi evlere, özellikle kıraçbağcılığı da ölmeye başladı… 

***

Bugün güç yetmeyen bağlar, “hozana döndü”; terk edildi... Ötmelerin, tokanaların damları çöktü; ağaç, bitki namına bir şey kalmadı, “yipelek otundan”, bir de “tosbağalar”dan başka… Zaten, ağaç dediğin de ne idi ki? Kayısı, erik, badem, iğde, ceviz, “çubuk”; meşe, dağdağan… 

1970’li yıllara gelince, insanlar biraz zenginleşmeye başladı, bağcılık da yeniden yeşermeye, yeniden canlandı… Görüyorsunuz, daha dünden bahsediyorum… Bir asır önce, Allah bilir neydi, Kayseri’de ve dahi Osmanlı mülkünde hayat… 

***

Ha bir de, 1950’li, 60’lı hatta 70’li yıllarda “kot pantolon” giyenlere, “oğlan” gözüyle bakılırdı… Bu nedenle imkanı olanlar bile “kot pantolon” giymeye korkardı… Babaları, Hava İkmal’de görevli arkadaşlarımızın dışında, kot pantolon giyene pek rastlanmazdı… Bu nedenle Demiryolları, Hava İkmal ve Sümer; arkasından Şeker, dışa açılan kapılarıydı; dışa bakan yüzleriydi, Kayseri’nin…

***

Bağlar, şimdi farklı bir faza girdi, dört yüz, beş yüz metrekarelik parsellere, iki iki buçuk katlı evler yapılıyor. Hışırdım gibi… Öksürsen, duyulacak. Yani, “eski bağlar” parsellenip parsellenip imara açılıyor. Hisarcık yolunda, yarmayı çıkın, sağa-sola bakın ev dolmuş. 

***

Yani, bizim bildiğimiz, yaşadığımız bağcılık ölmeye başlamış. Her ne kadar geçmişe özlem duysam desem de, bu değişime çok üzülüyorum. Osman Sel Hocamız uyardı, haklı olarak; “Kadir Abı, bu doğal bir süreç, engel olamazsın!” dedi. 

***

Öyle ya, altı buçuk dönüme yakın bağımıza bakım için uğraşıp duruyoruz. Dipsiz kuyu gibi para yiyor. Evvel belletirdik, şimdi belletemez olduk. Yine evvel dört kez sulardık şimdi su kalmadı. Dört beş parsel çıkartsak, iyi mi olur? Bilemiyorum. Açıkçası, yeşilliğe kıymak istemiyorum. Çok kararsızım!

***

Tabii, bu yapılanma doğal olarak, içme, kullanma suyu, kanalizasyon, elektrik, doğal gaz, yol, asfalt vs. gibi altyapı hizmetlerini gündeme getiriyor. Acaba Belediyeler ve diğer kurumlar buna hazırlıklı mı? Mesela beş dönüm bir bağ, parselleniyor, eskiden bir ev varken, şimdi alt-yedi ev oluyor; bazı yerlerde daha fazla.. 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —