KADİR DAYIOĞLU

Tarih: 18.08.2025 11:56

DOĞA İNTİKAM MI ALIYOR?

Facebook Twitter Linked-in

Doğa “tanrı” değil ki, intikam alsın? Doğa, olması gerekeni yapar; “öyle olacak olduğu için öyle olur!”. Nereden aklıma geldi? Son iki aydır yaygınlaşan orman yangınları aklıma getirdi. Yusuf Tosun, Karar Gazetesi’nde çıkan güzel köşe yazısı dikkatimi çekti (14.08.2025). O da değerli Hocamız Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu’nun, “Bildiğiniz Havaların Sonu” (Sia Yayınları) kitabından yararlanmış.

***

Son dönemde yaşanan yangınlar ve sel felaketleri, doğanın kendi içinde yıkıma doğru gittiğinin göstergesi. İklim değişikliğinin temel nedeni, insan eliyle artan sera gazları ve doğanın tahribidir. Çarpık kentleşme ve betonlaşma, şehirlerde ısı adalarının oluşmasına ve iklim dengesinin bozulmasına yol açıyor. Hava koşullarındaki olağanüstü değişiklikler, doğal değil, insan kaynaklıdır.

***

Son yaşanan yangınlarla birlikte, “bildiğimiz havaların sonuna geldik galiba”. Bu yangın sadece insan eliyle yaşanan bir felaket olmaktan çıktı; “doğa kendi içinde yanıyor”. “Tabiat kendini yok ediyor” adeta. Havaların kimyası bozuldu, iklimlerin dengesi altüst oldu. Öyle ki artık ne sıcaklıklar o eski sıcaklıklar, ne de kışlar o eski kışlar!

***

Güneş’teki aktivitelerin, volkanik patlamaların, Dünya yörüngesindeki değişimlerin yıllar öncesinden iklimde küresel bir değişime neden olduğu biliniyordu. Lakin son dönem küresel iklim değişikliği daha çok yapay etkilerin neticesinde yaşanıyor/yaşanmakta. 

***

Doğanın ciğerini yok eden bu orman yangınları, hiç şüphesiz durup dururken çıkmıyor. Ya da son yıllarda çokça tekrarlanan sel felaketleri… Bu yıl yaşadığımız don felaketi ise ayrı bir başlık olarak ele alınmalı. 

***

Mevsimlerin değişmesi, suların çekilmesi, göllerin kuruması, toprağın çatlaması da öyle… Velhasıl, iklim ve havalarla ilgili bildiğimiz her şey değişmiş durumda. Anlaşılan, “bildiğiniz havaların sonuna” gelmiş bulunmaktayız artık.

***

Bir ilave yapacağım: Biliyorsunuz bilimciler ormanlara yerkürenin “akciğeri”, sulak alanlara da “böbrekleri”, derler. Demem o ki, doğa, organ yetmezliğine doğru gidiyor. O nedenle şu ya da bu nedenle sulak alanları, pınarları yok etmeyin. Bunun en acı örneği, Tekir’de yaşandı, tesisler için pınarlara el kondu, habitat ölüme terk edildi.

***

Benzeri bir süreci, Hürmetçi sazlığında yaşatacaklardı, üç-beş sanayi parsel için. Öyle ya; karnımızı börtü-böcek, kuşlar ve camızlar mı doyuracaktı. Yok etmek isteyenlere göre, sanayi doyuracaktı. Kendimizi risk ettik, “medarı maişet motorumuzun” durma pahasına engel olduk, daha fazla genişlemesine, OSB’nin… Anlayacağınız, kentin uluları “kovdu”beni Sanayi Odası’ndan…

***

Devam ediyor Tosun yazısında: Peki, şimdiye kadar her şey normal seyrinde gidiyorken son zamanlarda ne oldu da havalar “çıldırmaya” başladı? Ya da gerçekten çıldırdı mı? Aslına bakarsanız, hava cephesinde değişen bir şey yok. Havadan sudan meselelere olan ilgisizliğimiz ve de ihmalkârlığımız neticesinde yaşanıyor bütün bunlar. 

***

Öyle ki bitmez tükenmez dediğimiz doğayı hunharca tahrip etmemiz neticesinde, havaların kimyasını bozduk. Ormanları katlettik, su kaynaklarını kirlettik ve de kuruttuk. En önemlisi de sera etkisi yapan gazların artışına sebep olduk.

***

Küresel iklim değişimi sonucunda, bildiğimiz havaların sonunu getiren fosil yakıtların kullanımı ve doğanın tahribi gibi etmenlere çarpık şehirleşme ve endüstriyel süreçleri de ilave etmek gerekir. 

***

… En başta çarpık kentleşme sonucunda her tarafı beton yığınına çevirdik. Toprakta nefes alacak yer kalmadı adeta. Gökdelenler, kafesler, AVM’ler… başını aldı ve burnunun dikine gidiyor. En vahimi de ormanlarımızı yok ederek şehirlerimizi genişlettik. Yeni yerleşim yerleri kuralım derken, çeşitli hile ve desiselerle ormanlarımızı katlettik evvela. Bir de marifetmiş gibi yerine beton yapılar kondurduk. 

***

Bu yoğun betonlaşma nedeniyle, uzmanların diliyle “şehirde ısı etkisi” oluşmaya başladı. Böylece şehirde “kent ısı adaları” oluştu. Neticede; yağış zamansız ve ölçüsüz geldiği gibi, sıcaklıklar da şiddetli ve tahrip edici boyutlara ulaştı. Böylece ne yazımız yaz, ne de kışımız kış oldu.

***

Bütün bunlar olurken havalar çıldırmasın da ne yapsın? Üstelik bir de bütün bu yapılanların üzerine tuz biber niyetine yeni iklim anlaşmaları!… Ki bu anlaşmalarla hem bireyin hem de doğanın infazına imza atıyoruz adeta. Tez elden bu yanlışlardan vazgeçilmeli. Değilse, durum vahim, biline!…

***

Neticede, neredeyse bütün alanlarda değişen dünyayla birlikte, havalar da nasibini alıyor. Bu durum artık kaçınılmaz. Ama bu sefer, kendi ellerimizle yapıp ettiklerimizin karşılığını alıyoruz. Hiçbir şey sebepsiz değil çünkü.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —