Gölcük depremi üzerinden yirmi beş yıl; Kahramanmaraş depremi üzerinden birkaç yıl geçti. İkisinin de büyüklüğü yedinin üzerinde. Çok yıkıcı oldu… On binlerce can kaybının yanı sıra kentler yerle bir oldu.
Peki birey olarak, toplum olarak, devlet olarak bunlardan. Ne gezer! Yani anlayacağınız;“bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete!” ya da “saldım çayıra Mevlam kayıra!”
***
Anadolu coğrafyasında yaşıyoruz. Saatli bomba üzerinde oturuyoruz ama haberimiz yok. Haber verenleri de ciddiye almıyoruz. Bir bölümümüzün kulağı da Gavs hazretlerinin; “Zelzele yeter artık!” demesini bekliyor. Bir kısmımız da; “Bize bir şey olmaz!”modunda. Olunca da; “ne olacak, bina ile zina çoğaldı da ondan!” kavline sığınıyoruz.
***
1999 Gölcük depreminden bugüne kadar toplanan “deprem paralarının” hesabını veren de yok. Aslında, bir avuç insan dışında soran da… Sadece; “köprü, otoyol yaptık!” diyorlar. O kadar.
***
Tabii, Kahramanmaraş depreminde Kayseri’de şiddetli sarsılınca, muhterem ahalinin gözü açıldı. Deprem denilen bir gerçekle yüz yüze geldi. Biz burada değildik ama ahali müthiş panik yaşamış. Evler boşalmış, yollar kilitlenmiş, akaryakıt istasyonlarında kuyruklar oluşmuş. Bağda, dağda evi olanlar buralara kaçmış.
***
Deprem iyice hissedilince, deprem gerçeği görülünce bağlar tekrar kıymete bindi, harıl harıl ev yapılıyor. Yapılıyor yapılmasına ama çirkin mi çirkin bir parselasyon ilk bakışta göze çarpıyor. Birbirine bitişik, tren vagonu gibi dizilmiş evler ortaya çıkmaya başladı.
***
Bunu, belediye başkanları görmüyor mu? Nasıl bir imar anlayışı. Anlamak mümkün değil. Depremden korkup bağlara dağlara kaçan insanlar bu sefer nefessizlikten ölecek. Bu kadar çirkin bir imar, dünyanın hiçbir yerinde gözükmez. Tabii, buna da belediyeler çanak tutuyor. Başkanlar da çok iyi olmayan duygularla anılacak gelecekte?
***
Peki, tren vagonu gibi dizilen binaların parselasyonu, ki bunlara “villa” diyorlar, herkese mi veriliyor yoksa “ayrıcalıklı” olanlara mı?
***
Mesela, deprem gerçeğini gören Büyükşehir, şehircilik bakanlığı ile“mikro ölçekli” zemin araştırması yaptırtıyormuş Kayseri genelinde. Bu çalışmadan birisini tesadüfen gördüm. “Karot” alınan yerde, hatıra fotoğrafı çektirdim, makine önünde.
***
Umarım, yer seçimleri de “hatıra” göre değil de, “bilimsel ölçütlere” göredir. Tabii, özellikle Kayseri Organize Sanayi Bölgesi ve Serbest Bölge’nin “mikro ölçekli” zemin etütlerinin sonucu nedir? Bilemiyoruz.
***
Ama benim bildiğim bir şey var. O da şu: Buraların zeminleri “turbo”. Yani, alınan numuneler kömür gibi çıkar, simsiyahtır. Yine bizim nesil ve öncekiler bilir ki, burasının asıl adı “sazlık”tır. Avcılar, ördek avına gider, kesilen berdiler, kamışlar mahalle fırınlarında yakılırdı. O nedenle mahalle fırınlarının damları berdive kamışlarla dolardı.
***
Demem o ki, bin beş yüze yakın sanayi tesisinin bulunduğu bu bölge, depremsellik açısından çok riskli… Uzmanı değilim ama “Ecemiş fayı” devamının geçtiği söylenen bu bölgede, 6,5 büyüklüğünde bir deprem vukuu bulduğunda, “zemin sıvılaşması” nedeniyle, binalar çöker.
***
Deprem konusunda konuşanlar için; “herkes işine baksın!” diyerek, azarlayan Başkan Memduh Büyükkılıç her halde bunun farkında ve bu bölgenin adının “sazlık” olduğunu biliyordur, herhalde. Bilmiyorsa, “ilk defa” da benden duymuş olsun. Bir de bu bölgede kurutulan yerlerin kavunu meşhurdu. Araba yükü ile kavun gelir; “Ambar kavunu” denirdi.
***
Dostlar, inanın, Birinci OSB’yi ta Hürmetçi’ye kadar genişleteceklerdi. Sanayi tesislerini iyice bataklığa sokacaklardı. Çok mücadele ettim. Kısmen başarılı oldum. Oldum olmasına ama Sanayi Odası’ndan da kovuldum.
***
Yangından mal kaçırırcasına, kurumlara baskın yaparak “ÇED olumsuz” raporu çıkarttılar. Öyle ya, iktidar onlardandı. Büyükşehir bile, “önemli değil, imar planı değişikliği yaparız”; avuç içi kadar Öküz Çukuru Göleti’nin, yapıldığı günden beri,“sızdırma sorunun” halledemeyen DSİ 12. Bölge, önce; “Burası bizim Develi sulaması mansabında!” dedi, sonra siyasi zılgıtı yiyince, iki ay sonra; “Gittik baktık, burası yapılanmaya açılmış. Sulama kapsamından çıkartılması için Genel Müdürlüğe yazacağız!” dediler.
***
Sonra, akabinde ve detayında dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki; “Burada kuş muş yok. Dağıtılan broşürler de fotomontaj!” türünden beyanat verdi. Tabii, gelen bahar görüntülettiğimiz, flamingolar, flaş haber olarak yerel televizyonlarda yayınlanınca, başkanımız; “Beni yanıltmışlar!” itirafında bulundu. Ama iş işten geçti, genişleme kapsamında, sonuçta, 300 tesisi bulacak 139 tesisin temeli temmuz/2003 yılında atıldı, “Gobelsvari” propaganda yöntemiyle. Anlayacağınız Kayseri OSB, iyice bataklığa girdi. Temenni ederiz, olası bir depremde korkulan olmaz.
***
Hisarcık ve Kıranardı, tarihinde ilk defa, ağustos başında, sulama suyuna hasret kaldı. Bırakınız bahçe sulamayı, kuyu dolduracak kadar dahi su yok. Sanırım Büyükkılıç Başkan bunun farkında. Yok böyle gidecekse, bizlere haber versinler bizler de başımızın çaresine bakalım. Bahçelerimizi satacak mıyız, parselasyon mu yaptırtacağız; bize de tren vagonları gibi dizilmiş “villalara” izin verecekler mi, haliyle meyve ağaçlarımızı “sobalık”mı yapacağı, bilelim.
***
Tekir havzası “habitatını” ölüme terk ettiler… Umarım Memduh Başkan, yöre ahalisini de toplar, ruhuna bir “Fatiha” okur. Bölge habitatı için çok çok önem arz eden Öküz Çukuru Göleti’nin, işlevinden habersiz, DSİ’ye laf, söz dinletemeyen bir yönetimle karşı karşıyayız, yıllardır kıçımı yırttığım halde.