Bundan tam on altı yıl önce, merhum Doğan Kuban (1926-2021 hocamızı başlık yapmış, peş peşe iki yazı kaleme almıştım köşemde. Biliyorsunuz merhum Hocamız, mimar ve akademisyen; “Türkiye'nin ilk ve en önemli mimarlık tarihçilerinden.”
***
“DOĞAN KUBAN (2)” başlıklısını (8 Ağustos 2009) tekrar vermek istedim. Bakalım, değişen bir şey var mı?
***
Prof. Dr. Doğan Kuban’ın, Cumhuriyet Bilim Teknik Eki’nde (27.04.2007) çıkan ve dün birinci kısmını verdiğim; “Kayseri: Tarihini otomobil ve yüksek yapıya feda eden kent” başlıklı yazısının; her satırına, her noktasına, her virgülüne imzamı atacağım bu yazının yine noktası ve virgülüne dokunmadan, devamını veriyorum…
“TARİHİ ÇEKİRDEK
Kayseri'nin tarihi çekirdeği (ortalama 1000x700m.) yani 70 hektarlık bir alandır. Bugünkü 800 000 nüfuslu kent alanında bu ihmal edilebilecek kadar küçük bir bölgedir. Eskiden Kayseri'ye, nüfusu 50-60 000 olduğu yıllarda, bütün fakirliğine ve bakımsızlığına karşın Orta Anadolu'nun 'Paris'i’ diye giderdik.
***
Bu kez renkli bir azman Ümraniye ile karşılaştık. Binlerce hektarlık yeni inşaat alanlar içinde 70 hektarlık Ortaçağını korumayı planlayamayan bir kent kültürü uygarlığın çok uzağındadır.
***
Kayseri tek bir şey ifade ediyor. Arsa spekülasyonu. Estetik ise 'M2 estetiği'dir. Gerçi bu açıdan Türk kentlerinden pek farklı değil. Bereket insan elinin bozamadığı bir Erciyaş manzarası var. Bu kent geçmişte Orta Anadolu'nun uygar yüzünün küçük kent-köy ölçeğinde ifadesi olan Talas, Germir, Gesi gibi yakın yerleşmelerinde Anadolu'daki yerel uygarlığın özgün bir örneğini temsil ederdi.
***
Gerçi bunlar çokluk Hıristiyan köyleriydi. Fakat Osmanlı İmparatorluğu'nun Orta Avrupa'dan Yakındoğu'nun Akdeniz kıyılarına kadar uzanan kentsel fizyonomisinde sayısız halk ve kültür yaşıyordu. Ve biz o ortamın çoğul kimliğinde bir İmparatorluk yaşamının öğeleriydik.
***
Kayseri kendi geçmişinin hazinelerini bir hırdavatçı dükkanındaki paslı eşyalar kadar önem vermiş. Kümbetler, medreseler, camiler 14-18 katlı ince uzun acayip apartman blokları arasında ve araba trafiğinde esir alınmışlar. Bu ulaşım programı da 'elhak!' ustaca halledilmiş. Üniversite kampüsü içinden otoyol geçiyor. Bereket Ürgüp ve Göreme var. Bilinci rahatsız olan gezginin ruhuna biraz dinginlik getiren Erciyaş var.
***
Kayseri süslü içeriksiz sözler arakasında tarihini yüksek yapıya, otomobile, bilgisizliğe, çirkinliğe teslim etmiş. Bu insanlar 'Sinan' günleri ya da haftalarını neden kutluyorlar acaba? O duyarsız renkli ayakkabı kutularını yıkıp tarihi mirasının çevresine bahçeler yapın. Böylece kent de çağdaş bir kente biraz benzeyebilir.
***
Türkiye tarihsiz bir Amerika değildir. Fakat orada bile sadece ayakkabı kutularından ve yollardan oluşan kentler yok. Bütün binalar göğe tırmanmıyor ve insanlar bahçeler içinde bir iki katlı evlerde oturuyorlar. Ticaret merkezi dışında pek çok park var.
***
Bu kadar tarihe saygısız, insanı dışlamış kent bulmak neredeyse olanaksız. Bu kent kararlarını verenleri yetiştiren kültür ortamını biz ortaçağın hangi ikliminde yaratıyoruz? Kayseri gibi kentleşme felaketlerinin üzerine gitmek için kenti satın alan kırsal kültürün arınıp çağdaşlaşması gerek.
***
Gevher Nesibe Sultan Şifahanesi Hilton altında ezilmiş.”
***
Eeee… Ne yani, 70 hektara yani 700 dönüme yani 700 bin metrekarelik bir alana sıkışan, “Ortaçağ” kültürünü korumayı becerememiş insanların bulunduğu bir kent için; Erciyes’i çıkın, Kayseri’yi anımsatacak bir iz kalmamış bir Kayseri için, “Bu şehrin ruhu kalmamış!” dediğimizde neden alınılıyor ki?
***
Doğrusunu söylemek gerekirse; Kuban Hoca, edepli adam, az bile söylemiş… Bu yazı bana, mimar Oktay Ekinci’nin, on-on beş yıl kadar önce, Mostar Köprüsü Hırvatlar, tarafından hunharca yıkılınca, “Biz Mimar Sinan’ın torunlarıyız, daha güzelini yaparız!” diyen böbürlenen Kayserililer için söylediği şu sözü hatırlattı; “Önce siz kendi çöplüğünüze bakın… Ya siz Mimar Sinan’ın torunu değilsiniz; ya da Mimar Sinan sizin dedeniz…”
***
Kent, doğa, tarih ve kültür ne zaman korunur biliyor musunuz? Her gördüğü söğüde, “bundan ne güzel kasnak yapılır!” diyen “Çingene davranışından” kurtulduğumuz zaman… Öyle ya, biz de her gördüğümüz arsa için; “Buraya ne güzel bina dikilir; buraya ne güzel alt-üst geçit yapılır!” diyoruz…