NEBAHAT ERDOĞAN

Tarih: 14.08.2025 15:28

ÇÖKÜŞ…

Facebook Twitter Linked-in

Dede tohumlarımızı bırakıp GDO lu tohumlara yer verilince tarım bitti, çiftçilik bitti.

Yerli tohum üretilmedikçe gıda terörü baş gösterdi.

Her türlü hileyle insanların sağlığını tehlikeye atmaktan çekinmediler.

Dış ülkelere yapılan gıda ihracatında, gıdalar ülkelere girmeden geri dönüş yapılıyor.

Nedeni açık ve belli kansorejen içeren maddelerin bulunması.

Hem kansere neden oluyorlar, hem de ilaçlarını satarak köşeleri dönüyorlar. 

İade olan mallar imha ediliyor mu.?

Hayır…

İç piyasaya dağıtılıp bizlere yediriliyor.

Türkiye’de insan sağlığını değeri bu kadar işte…

Ülke sınırlarından geri döneceğini bile bile, hem ürünü kansorejen ilaçlarla ilaçlayacaksın hem de hiçbir şey olmamış gibi iç piyasaya dağıtacaksın…

Dişinden tırnağından artıran vatandaş alacağı bir kilo domatesin, salatalığın kansorejen içerdiğini nerden bilecek.

Gıda terörünün bu kadar rahat cirit atması inanın başka ülke olmaz.

Çöküş…

Eğitimde yol aldığımız durum ortada…

Eskişehir’in bazı köylerinde ki öğrencilerin, Buhara ilçesindeki “tarikat okuluna” nakledileceğinin iddiaları yaygınlaşıyor.

Ailelerin ve öğrencilerin bu “tarikat okuluna” gitmek istemedikleri, kendi okul ve öğretmenlerinden memnun oldukları belirten aileler “Bir tarikat köyünün dibine çocuklarımızı emanet edemeyiz.” diye kaygılarını dile getirdiler.

Bakalım tartışmaların sonucu nereye varacak?

Dindar nesil yetiştireceği diye, baskılı eğitim sistemi ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın müfredatında din adamlarının görevlendirilmesi, vakıflara yetki devredilmesi,  ilim ve bilim üzerine dayalı ders saatlerinin kısıtlandırılması, bir arpa boyu yol alamadığımızın açık göstergesidir.

Emeğinin karşılığını alamayıp, haksızlıklara maruz kalan, yüzlerce diploma sahibi olanlar, ülkesinde gelecek göremeyen gençler, bilgili ve donanımlı beyinler çareyi yurt dışında buluyorlar.

Son yıllarda beyin göçü yapanların sayısı her geçen gün artmaktadır.

Bize kalanlar, yıllardır hiç emek sarf etmeden ver parayı, al diplomayı diyerek;

Ortalığı sahte üniversite diplomalıları sarmış.

Her alanda sahte yüzler dikmişler karşımıza.

Bu durumda ülkemizin geleceği için endişelenmemek mümkün değil.

Ve bu olaylar karşısında Cumhurbaşkanımız yine “itibardan” bahsetti.

Çöküş…

Farklı bölgelerde çıkan yangınlar, ormanlarımızı, yaşam alanlarımızı, geçim kaynaklarımızı, tarım arazilerimizi ve tüm canlıları etkiliyor.

Cayır cayır ülkenin dört bir tarafı yanıyor.

En kıymetli varlığımız, doğamız, ormanlarımız…

Ne yazık ki Ülkemizde en kıymetli olan ne varsa, yok etmek için el birliğiyle saldırıyorlar.

Yaz mevsimini başlamasıyla birlikte doğa katliamı da başla ve hala katletmeye devam ediliyor.

Türkiye’nin en önemli savaşlarından olan, 1915-1916 yıllar arası tüm zorluklara karşı zaferle çıkan, düşmana yenilmeyen, maneviyatıyla, şehitler ilimiz olan  Çanakkale’yi bir çırpıda yakıverdiler.

Türkiye’nin yangın bilançosunu verdi, Avrupa Birliği’nin Copernicus Acil Durum Yönetimi Servisi.

Türkiye’de 2025 yılı boyunca meydana gelen orman yangınlarının bilançosunu uydu verilerine göre 92 bin 241 hektarlık alanın kül olduğunu açıkladı.

Ayrıca açıklamasında dikkat çeken “bu miktar, yaklaşık 130 bin futbol sahasına denk geldiğini” vurguladı.

Görüldüğü üzereen kıymetli yerlerimizi bir kıvılcımla çöküşe bıraktılar.

Kuruluş ve Çöküş…

“Her Fabrika Bir Kaledir.”sözünü söyleyen Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren, çok sayıda fabrika, kurum ve kuruluşlarla, ülkemizin büyümesini sağlamış, yaptığı anlaşmalarla da sağlam temeller üzerine oturtmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti, Anayasasıyla ve ilkeleriyle de hem ülkemizin, hem de Türk Milletinin geleceğini, haklarını koruma altına almıştır.

Laiklik ve demokrasi ile özgür, egemen bir ulus haline gelmiş…

Adalet sisteminde ise;

“Milletlerin yargı hakkı bağımsızlıklarının birinci şartıdır. 

Adalet kuvveti bağımsız olmayan bir milletin devlet olarak varlığı kabul olunamaz.”demiştir.

Yani, yargı bağımsız, mahkemeler millet adına, kanunlara uygun olarak kurulmuştur.

Evet…

Ne zaman ki “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ne geçtik işte ozaman çöküş başladı.

Yolsuzluk, usulsüzlük, insan haklarının hiçe sayılmasıyla birlikte;

Yargının siyasallaşması ile, suçlulara af, suçsuzlara ceza işleniyorsa, hak, hukuk ve adaletin yerini kin, nefret ve düşmanlık almış ise o ülkede adalet çökmüştür.

Bu günlerde 400 sahte diplomayla üniversite üyesi varsa bunun gerisiniz siz düşünün, en tepeden en alt noktaya kadar, diploması olmadan görev yapanlar yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başladı zaten.

Elimizdeki değerlerin kıymetini bilmezsek,

Bir ülkenin ana damarlarını keserseniz o ülke çökmeye mahkumdur.

Elbette gün gelecek, bu sistem değişecek…

Ama yine umudumuzu kaybetmedik, kaybetmeyeceğiz…

Umutların tükendiği yerde çöküş, daha da ağır faturalara ve telafisi mümkün olmayan, toprak kayıpları da dahil, geleceğimize mal olacaktır. 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —