Sıcak bir yaz sezonunun ardından 2025-2026 Eğitim-Öğretim yılı 1 Eylül’de, okula ilk defa başlayacak olan çocuklar için, okul öncesi ve uyum haftası olarak başladı.
8 Eylül 2025 Pazartesi günü de ise ilk zili çaldı…
Çaldı çalmasına da…
Nasıl çaldı?
Velilerin de etekleri zil çaldı…
Çocuğu olan her ailenin en büyük derdi, devlet okullarının yetersizliği konusunda, çocuklarının alacağı eğitimden endişe duyduklarını ve bu yönündeki sıkıntılarını dile getirmeleri oldu her zamanki gibi…
Her yeni Eğitim Öğretim yılına hazırlık, tatlı bir telaş, bir heyecan içinde geçer.
Özellikle okula yeni başlayacak çocukları ayrı bir duygu sarar…
Heyecanla okula giden çocukların anne- babalarını bırakmak istemeyişi, yeni arkadaş edineceklerin neşesi, konuşmak istemeyenlerin endişe dolu bakışları, hepsinin de yaşadıkları ayrı duygular yansır etrafa.
Evet bu tatlı telaş ve heyecanın diğer boyutu el yakan okul masrafları…
Veliler okullar açılırken, “Bu yıl nasıl bitecek”? diye sorarak başlıyor eğitim öğretim yılına…
Kolay değil elbette…
Dar gelirli için ise kat kat artıyor bu sorular…
Hele birde eviniz kira ve iki de çocuk okutuyorsanız Allah yardımcınız olsun.
Hali vakti yerinde olanlar için sorun olmayabilir belki ama, asgari ücretliler ve dar gelirli ailelerin ortak sorunu artan fiyatları karşılayamam korkusu sarıyor.
Özel okulların fiyatları dudak uçuklatırken, veliler hem devlet okulundan, hem de özel okulların maliyetleriyle başa çıkmaya çalışıyor.
Yüksek enflasyondan nedeniyle en çok etkilen alanlardan biride eğitim sanırım.
2025-2026 eğitim öğretim yılının başlamasıyla birlikte; artan fiyatlar bir çok ailenin bütçesini zorluyor.
Okul kayıtları, kıyafetler, kırtasiye, servis ücretleri derken bir eğitim yılı ticarethane gibi başladı…
Buda yetmezmiş gibi, Milli Eğitim Bakanlığının yapması gereken tüm işleri, okulların temizliği, temizlik malzemeleri, boyası badanası için ayrıca ödeme yapmak zorunda kalıyorlar…
Her yıl karşılaştığımız bu manzaralar Türkiye için utanç verici bir durum.
Bir çocuğun okul maliyeti en az, ders kitapları ve ekstra ödemeler hariç, 5000-30.000 TL başlangıç fiyatı olarak karşımıza çıkıyor.
Bir de şu anda kıyafet yönetmeliği değişti ve serbest giyim sona erdi.
Bu da ekstra bir masraf kalemi daha demektir.
Türkiye'de devlet okullarında da eğitim artık parasız olmaktan çıktı.
Dolayısıyla, ailelerin çocuklarını devlet okuluna gönderebilmek için maaşlarının önemli bir bölümü buna harcamak zorunda kalıyor.
Fahiş fiyatların altında ezilen veliler, çocuklarının beslenme giderleri içinde ayrıca gider yapmak zorunda.
Velilerin ve vatandaşların, çocuklar için bir öğün yemek isteklerini, bu yılda Milli Eğitim Bakanlığıduymazdan geldi.
Diyanet İşleri Başkanı’nın zevki sefa içerinde, 7 ve 8 sayısı hiç önemli değil, hacca gitmesinin maliyeti, çocukların bir yıllık, bir öğün yemek masrafını fazlasıyla karşılar durumdadır.
Ama Milli Eğitim Bakanlığı, çocuklara bir öğün yemeği çok gördü…
Bu arada daha önceki yıllarda yapılan anlaşmalar ve üretilen projelerle birlikte MEB’in bir çok konudaki yetkilerini vakıflara, cemaatlere devretmesiyle ortaya çıkan kaosta bakalım bu eğitim öğretim döneminde ne gibi sürprizlerle karşılaşacağız?!...
YAŞLANIYORUZ…
Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK), Araştırmalarına göre, yaşlı nüfusun (65 yaş ve üzeri) artışı2019’da %9,1 olan yaşlı nüfus oranı, 2024 itibarıyla % 10,6 olarak açıkladı.
TUİK verilerine göre Türkiye’de yaşlı nüfusun giderek arttığı genç nüfusun giderek azaldığını gözler önüne seriyor.
Evet, en az üç çocuk diye dillendirilirken, bu çocukların geleceğinin de güvence altına alınması gerek…
Tabi ki üç çocuk, beş çocuk yapılsın, çocuklar bir ülkenin geleceğidir.
Yaşlı bir nesil ülkeye nasıl fayda sağlayabilir ki!?
Yaşlılar elbette baş tacımız, ama geleceğimiz ve ülkemizin varlığı için yeni nesillerin çoğalması da gerekiyor.
Üç çocuk, beş çocuk istemek iyi de, topluma yararlı hale getirmek için bunların nasıl yetiştirileceği de çok önemli.
Çocuklarımızın geleceği ailelerin bütçesine ve ekonomik şartların güvence altına alınması gerekiyor.
Ekonomik zorluk, yoksulluk kol gezerken hiçbir aile iki,üç çocuk sıkıntısını yaşamak istemiyor.
Okulların ticarethane gibi her yıl, afaki fiyat artışlarıyla gündeme gelmeleri yerine, eğitim kaliteleriyle, öğrenciye sunacakları sosyal faaliyetlerle, okul içi kadar, okul çevresinde sağlanacak güvenlikle…
Çünkü biliyorsunuz, uyuşturucu tacirlerinin en çok bulundukları yerler okul çevreleri.
Kılıktan kılığa girerek çocukları ağlarına düşürmeye çalışıyorlar.
Kaliteli bir eğitim, sağlıklı bir beden, hem çocuklar için, hem de aileler güvenli bir ortam sağlamaları ilk sırada yer almalı.
Günümüz hayat şartlarında, aile bir çocuğun eğitim masraflarında zorlanırken, üç çocuğu düşünecek halde değiller.
Bu da doğal olarak yaşlı bir nüfus olmaya sebeptir.
80 YAŞINDA AY’A GİTMEK…
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, “2026 yılı sonunda, kendi ay yıldızlı bayrağımız ile kendi hibrit roket motorumuzla ürettiğimiz bir uzay aracını Ay’a göndermiş olacağız!” dedi
Bakanımız iyi demiş, hoş demiş…
Yanlış hatırlamıyorsam, aya gitme sevdası birkaç yıl önceye dayanıyor.
Fakat yukarıda saydığım, ülkemizin ekonomi başta olmak üzere, eğitimde de başlı başına sorunları varken, kendi aracımızla Ay’a gitmenin zamanı mı.?
Ay’a gidecek astronotlar yetiştiremezken,
Milli Eğitim Bakanlığı, yine bir öğün yemeği çok görürken,
Bir aile, çocuğunun okul masraflarının içinde kıvranıyorken,
Aya gitmenin maliyetini hiç hesaplamadınız mı.?
Astronotumuz bir anlamda şimdilerde turistik seyahat olan ilk geziye 55 milyon dolara gitmişti.
Türkiye yaşlı nüfusa ilerlerken, ay’a 80 yaşında astronot mu göndereceksiniz.?
“Eğitimin amacı, yalnız bilgili insan yetiştirmek değil, aynı zamanda düşünme yeteneği gelişmiş, üretken ve ahlaklı bireyler yetiştirmektir.” M. Kemal ATATÜRK