NEBAHAT ERDOĞAN


ZEMHERİ…

Aralık ayı, evet aralık verdik sıcak havaya, ılıman sonbahara, aralık verdik uzun günlere kısa gecelere… Aralık 21 dedim mi, en kısa gün, en uzun gece yani gün dönümü ve 22 Aralık kışın en şiddetli dönemi olan zemherinin başlaması…


Aralık ayı, evet aralık verdik sıcak havaya, ılıman sonbahara, aralık verdik uzun günlere kısa gecelere…

Aralık 21 dedim mi, en kısa gün, en uzun gece yani gün dönümü ve 22 Aralık kışın en şiddetli dönemi olan zemherinin başlaması… 

Kış yüzünü gösterdi, havalar iyice soğudu, gece – 6’ya kadar düştük, ee boşuna dememişler “zemheri ayazını yersen kendine gelirsin” diye.

Yaz aylarının kavurucu sıcağında, “aman azıcık esse ne olur” dediğimiz günler aklıma geldi de…şimdilerde üşüyen ellerimizi ısıtmanın yollarını arıyoruz.

Zemheri kışın en sert ve soğukların en dondurucu olduğu bir dönem.

Birkaç gündür yağmur, kar olmamasına rağmen don olayı bu yıl zemherinin şiddetli geçeceğini gösteriyor sanırım.

Büyüklerimizden çok dinlerdik.

Eski kış günlerinin şiddetini, ayazını aylarca kalkmayan karın altında verdikleri yaşam zorluklarını.

Günlerin uzamaya başlamasıyla 40 gün süren “kara kış” olarak da bilinen zemheri 31 Ocak’ta tam anlamıyla bitmiyor elbette…

Mart sonuna kadar olan kış mevsimini, ben tam detaylarıyla bilmem ama; önce anneannem, dedemi  genç yaşta kaybettiği için,  bakmakla yükümlü olduğu, 10 çocuğuyla zor koşullarda,çetin geçen zemheriden anlatırdı, sonra annemden dinledim kış aylarının isimlendirildiğini…

“Köyde zemheri çok şiddetli geçerdi.

Bir ev boyu damda kar olurdu.Kürümesen ya akar, yada ev çöker korkusuyla o ayazda az kar kürümedik derdi.Sonra bitmedi bakın daha neler var diye başlardı sıralamaya. Şubat ayı için gücük, sonra mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır ve mart dokuzun dokuzu, sonra koca karı kışı der, “apdul” beşi unutmayalım, yani nisan ayı soğuğunu şöyle tarif ederdi “kork apdulün beşinden, kara öküzü ayırır eşinden” diyerek soğuk günlerin biteceğini de söylerdi.

Evet havamız çok sertti ama; sıcacık evlerimiz vardı…

Şimdi ilkokul dönemleri geldi aklıma.

Belimize kadar kara gömülerek giderdik okula, ne servis var o zamanlar nede arabamız vardı. 

Düşe kalka, kah eğlenceli, kah ayazdan taşıdığımız çantaları hissetmediğimiz ellerimizdi zemheri.

Kimilerine göre keskin bir soğuk, kimine göre ekonomik sıkıntının buz gibi yüze vurması…

VE.. ASGARİ ÜCRET…

Ülkemizin, bu ekonomik şartlarında, yoksullukla mücadele edenlerin ki, hala zor koşullarda evsiz barksız, ısınma sorunuyla baş başa kalmış insanların var oluşu kış mevsiminde daha da ağırlaşıyor.

Zemheri dedik ya, asgari ücretin 28.000,75 olarak belirlenmesi zemherinin soğuğunda dondu kaldı. Açlık sınırı olan 29.800,00 TL’nin  altına düşmesi, vatandaşın bırakın zemherinin ayazınıAntartika’nın buz kütlesinin içinde bıraktınız.

Yollar, köprüler, trafik cezaları, elektrik, su, doğalgaz ve iğneden ipliğe yapılan zam oranı, asgari ücrete yapılan zam oranıyla neredeyse eş değer oldu.

Yani verdikleri kadarını anında almış oldular. 

Vergileri hiç hesaba katmıyorum, çünkü ülkenin tüm vergi yükü vatandaşın omuzlarında…

Yani 28.000,75 TL bitti, ocakta boş tencere kaldı. 

Zaten maaşlarını da ancak Şubat ayında alabilecekler yeni zamları ile birlikte. 

Tabii bu durumda emeklinin halini düşünemiyorum artık…

Bakan Vedat Işıkhan, "Şartlar ne olursa olsun, nihai karar nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, bizim devlet olarak sosyal paydaşlarımızla iletişimi kesme, talep ve tekliflere kulaklarımızı kapatma lüksümüz bulunmamaktadır. 

Ortak hareket, uzlaşı ve istişare kültürü yaratan sosyal diyalogun çalışma hayatımızın sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesinin ön şartı olduğuna inanıyorum.” dedi ama açıklamasının başlıklarında muhalefet içinde,"Muhalefetin popülist yaklaşımlarını da ciddiye almadık" şeklinde de bir göndermede bunulmayı ihmal etmedi. 

Kimi ciddiye aldınız ki?

İşçi temsilcileri olan sendikaların tekliflerini dikkate almamanız istişare ve sosyal diyaloğunuzun dışında mı kaldı.?

Hem “şartlar ne olursa olsun, nihai karar nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, bizim devlet olarak sosyal paydaşlarımızla iletişimi kesme, talep ve tekliflere kulaklarımızı kapatma lüksümüz bulunmamaktadır.” diyeceksiniz, hem de teklifleri dikkate almayacak, temsilci ve muhalefetin tekliflerine ciddi bakmayacaksınız. 

Kaldı ki;

Türk-İş Başkanı Ergün Atalay:"Bu açıklanan rakam ne asgari ücretlinin ne kamuoyunun kabul edeceği bir şey değil.

Bu komisyondan sağlıklı bir rakam çıkmayacağını bildiğimiz için katılmadık." Dedi.

Türk-İş her yıl olduğu gibi tiyatrosunu yine oynadı, mücadele ediyor gibi görünerek çıkacak olan karara itiraz edemeyeceği için katılım sağlamıyor.

2024 yılından itibaren Türk-İş masaya oturmuyor bilindiği üzere.

Buda ayrı bir sorun tabi…

Göstermelik toplantılar sonucu…

İşçi nasıl hakkını arayacak, derdini kime anlatacak, sorunlarını nasıl çözecek, karşısında temsilcisini göremeyecekse bağlı oldukları sendikalar ne işe yaracak.?

Toplantılara katılmayacaklar ama sendikaların saltanatı devam edecek mi? 

Zira..

Şu anda nerede ise tasfiye edilmiş bir durumda ki meclistebütçe görüşmelerine 9 milyonluk saatiyle gelen bir milletvekilinden asgari ücret, emekli maaşı ve ülkenin bütçesi hakkında sıcak bir sunum yapacağını mı bekliyorsunuz.?

Dolayısıyla Türkiye’de üst tabakanın, alt tabakayı görmezden gelmesi ve yoksulluğa mahkumetmesi, Bakan Vedat Işıkhan’ın Ortak hareket, uzlaşı ve istişare kültürü yaratan sosyal diyalogun çalışma hayatımızın sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesinin ön şartı olduğuna inanıyorum.”açıklamasının sadece söz kalmasıyla son buluyor.

Ve ekliyor “İnsanlarımızı enflasyona ezdirmedik ve ezdirmeyeceğiz! 

Gel de inan…