NEBAHAT ERDOĞAN


ZEHİRLENİYORUZ…

Yaşamak için hava, su en önemli iki unsur. İklim krizinin yaşanmasıyla hava, su, tüm canlıların ve doğanın yok olmasıyla karşı karşıyayız. İnsanın yaşam alanlarını ve sağlıklı nefes almayı etkileyen, maden ocakları, termik santraller, hem havamızı, suyumuzu hem de tarım arazilerimizi zehirlemekte…


Yaşamak için hava, su en önemli iki unsur. 

İklim krizinin yaşanmasıyla hava, su, tüm canlıların ve doğanın yok olmasıyla karşı karşıyayız.

İnsanın yaşam alanlarını ve sağlıklı nefes almayı etkileyen, maden ocakları, termik santraller, hem havamızı, suyumuzu hem de tarım arazilerimizi zehirlemekte… 

Yaşamak için hava, su en önemli iki unsur demiştik ya…

Yaşamı devam ettirmek için de gıdaya, sağlıklı beslenmeye de ihtiyacımız var.

Tüm canlılar, susuz, nefessiz ve beslenmeden yaşamlarını sürdüremezler…

Bu unsurlar birbirine bağlı olup, en önemli yaşam kaynağımızdır.

Ama maalesef, bu yaşam kaynaklarımız tahrip edilip, zehirli bir şekilde, nefes almamıza, yememize, içmemize, neden oluyor.

Havamız zehir, suyumuz zehir, gıda terörü dersen artık öldürücü boyutuna geldi.

Birçok ülkeden geri dönen gıdalarımız var mesela…

Sağlıksız olduğu için ilk önce gümrük kapısında denetleniyor, içeri dahi sokmuyorlar,ama biz hangi koşullarda kesildiği veya yetiştirildiği bilinmeyen et ürününü tonlarca ithal edip ucuz yolla vatandaşa yedirebiliyoruz…

Ucuz can pazarı ya burası…

Sıkça rastladığımız gıda zehirlenmelerine, geçtiğimiz hafta içinde dört farklı illerden peş peşe gelen haberlerle sarsıldı ülkemiz.

Ayrıca, iki gün önce bir cafe’de kahve içen genç bir kız içtiği kahveden zehirlenme haberi bu işin tuzu biberi oldu.

Zehirleniyoruz dedim ya…

Nerede, ne zaman, ne şekilde zehirleneceğimizi bilmiyoruz…

Bir ailenin, yurt dışından kısa süreliğine tatil için gelmeleri hayatlarına mal oldu…

Peki bu durumda sorumlu kim olacak.?

Hiç kimse sorumlu olmayacak emin olun…

Ve böyle devam ederse, sorumlular, sorumsuzluk altında nice canlara mal olacaklar.

Buna denetimleri yapan iki kuruluşumuz, Tarım İl Müdürlüğü ile İl Sağlık Müdürlüğü’nde dahil.

Çünkü her konuda yapılan denetimler, maalesef hiçde iç açıcı değil…

Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın “her bir vatandaşımız denetçi” sözü bu işi vatandaşa bıraktığının açık göstergesi…

Yani Allah yoluna yaşıyoruz.

Denetlemeyi canımız pahasına bizler yapacaksak, bakanlık kurumları ne için var o zaman.?

Yediğimiz, içtiğimiz gıdalardan zehirlenirsek bakanlık harekete geçecek, şans eseri bir şey olmazsa o işletme bildiği yoldan devam edecek…

Güzel tespit…

Evet işte görünen o ki, ülkemizde yaşayan insanlar gıda terörü altında şansa bağlı yaşıyor.

Tek tırnaklı hayvan eti, mafyası mı diyeyim, çetesi mi diyeyim ülkenin her yerinde mantar gibi çoğaldı mesela…

Gıda ürünlerinin kasıtlı olarak, sağlıksız, sahte ve zararlı maddelerle karıştırılması ve piyasaya sürülmesi mesela…

İnsan hayatını hiçe sayan vicdan yoksunu bu kişiler, piyasaya sürdükleri tarihi geçmiş, aylardır depolarda duran gıdaları kar etmek için başka insanların hayatlarını karartmaya devam ediyorlar.

Bakın o içilen kahveye katılan deterjan ise, müşterisine köpüklü kahve sunmanın hazzını yaşayacak kadar gaddarlaşmış.

Sonuç ne biliyor musunuz.?

Cafe sahiplerine ev hapsi…

Tabii bütün mesele denetimsizlikten başlıyor.

“Dostlar alışverişte görsün” misali…

Bakanlık zaman zaman denetleme yapıp hileli ürünleri ve satıcılarını açıklıyor.

Sonra ne mi oluyor.?

İnanın hiçbir şey olmuyor, bu deşifre olan firmalar kaldıkları yerden devam ediyor hile yapmaya, insanları zehirlemeye…

Bir insan mı ölmüş, bir aile mi yok olmuş, bir toplulukta onlarca insan hastanelik mi olmuş hiç kimsenin umurunda değil…

Birkaç gün yasal işlemler yapılıp, sonrasında “eski tas, eski hamam” kaldıkları yerden devam ediyorlar.

Dünyanın en pahalı ülkelerinden biri olarak, bu kadar ucuz can pazarı ancak Türkiye’de oluyor.

Hani “eski Türkiye” diye aşağılıyorsunuz ya…

Eski Türkiye’de söz senetti.

Eski Türkiye’de ata tohumumuz vardı. 

Eski Türkiye’de insana değer vardı.

Eski Türkiye’de çalışma vardı, emek vardı.

Horladığınız, aşağıladığınız o eski Türkiye’yi emin olun çok arıyoruz…

Neden, eski Türkiye’deki gibi, kendi sahamızı, tarlalarımızı, ekip biçerek,kendi üretimimizi yaparak, eğitimli ve bilinçli çalışanlarla gıda terörüne dur diyemiyoruz.

Çünkü dışa bağımlı kalarak, insanları muhtaç durumuna getirmek daha çok işlerine geliyor…