Zafer partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, partinin 4. Kuruluş Yıl Dönümü kutlamasında konuştu.
Geçen haftanın önemli konularından birisi idi.
Yoğun gündem nedeni ile bugünlere kaldı.
10 Sayfalık bir konuşma metni.
Hani derler ya, “Nalına mıhına, A’dan Z’ye, 7’den 77’ye” ne ararsanız var.
Her bir satırı son derece önemli…
Aslında Türkiye’de son çeyrek yüzyılda nelerin kimlerle işbirliği yapılarak bu konuma getirildiğinin bir özeti ve en doğru tespitlerle tarihi bir fotoğrafı.
Hem tarihi, hem siyasi, hem de sosyolojik açıdan tespitler ve göndermeler var.
Gündemi çok yakından ilgilendiren bu konuşmayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Herkes nasiplenmiş bu 4.Yıl mesajından.
PARTİLER KURULURKEN NE OLUR?
Söz Zafer partisi genel başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ’da.
“26 Ağustos 2021’de kurduğumuz Zafer Partisi’nin 4. kuruluş yıldönümü de kutlu olsun.
Her parti kuruluşundan önce hazırlıklar yapılır.
Holdingler ile görüşülür, siyaset defileleri sunulur.
Basın patronları ile görüşülür, destek istenir.
ABD ve AB başkentlerine ziyaretler yapılır, görücüye çıkılır.
Zafer Partisi olarak bizim de hazırlıklarımız...
Bizim hazırlıklarımız farklı oldu. Önce Anıtkabir’i ziyaret ettik. Sonra Kazakistan’da Yesi’de Hoca Ahmet Yesevi Hazretleri’nin türbesini dualar ile ziyaret ettik.
Oradan aldığımız toprağı, Hoca Ahmet Yesevi’nin dergâhından Hacı Bektaş Veli’nin türbesinin önündeki kara dut ağacının dibine dualar ile döktük.
Zafer Partisi, Atatürk çizgisinde Türk milliyetçiliği mücadelesini tavizsiz, sert, dik ve geri adım atmadan sürdürdü. Türk Milleti’ni demografik işgale karşı uyandırdık.
Bazı çevrelerin büyük öfke ve nefretini üzerimize çektik. Bana ve Zafer Partisi’ne 4 yıldır her türlü ahlaksız iftira ile soysuzca saldırıyorlar. Bizi İslam düşmanı olmakla suçladılar.
Zafer Partisi, Brüksel’in şefaatine sığınarak, Washington’un desteği ile ve FETÖ ile iş birliği yapılarak kurulmadı.
Biz, AK Parti iktidara gelince Müslüman olanlardan değiliz. Bin seneden beri Müslüman olan Türk Milleti’nin fertleriyiz.
Bizi Arap düşmanı olarak suçluyorlar. Oysa biz, iki Arap ülkesinin —Irak ve Suriye’nin— Türkiye’de AK Parti iktidardayken ve bu iktidarın politikaları neticesinde parçalandığını söylüyoruz.
Kim yapıyormuş Araplara düşmanlığı?
Bize utanmadan MOSSAD’cı dediler.
MOSSAD’cılar, vatandaşlık verdikleri Suriyeliler çıktı.
Zafer Partisi kadroları, 4 yıl boyunca imkansızlıkları, iftiraları, saldırıları, şehirlere girmemizin engellenmesini, soysuz tuzakları, suikast girişimlerini, düşman ceza hukuku ile mücadeleyi ve Sincan ile Silivri zindanlarını aşarak; mücadelenin beşinci yılında, her geçen gün biraz daha güçlenerek, Türk Milleti’nin zaferine doğru kararlı adımlar ile yürümektedir.”
TÜRKİYE TEHLİKE İLE
KARŞI KARŞIYADIR…
Meselenin özünü şu ifadelerle tek tek anlatıyor Özdağ;
“Türkiye tehlike ile karşı karşıyadır.
Öcalan ile başlayan teslimiyetçi müzakere sürecine karşı Zafer Partisi, Türk Milleti’nin refleksi, son savunma hattı, erken uyarı sistemi olduğunu ortaya koymuştur.
Zafer Partisi, mitinglerde binlerce kişiyi meydanlara indirince, vatandaşın tepkisini ortaya koyunca, tutuklanmam kararlaştırıldı. Bu tutuklamanın amacı, benim Türk halkına Öcalan ile yürütülen sürecin detayları konusunda bilgi vermemi engellemekti.
Benim dışarıda derin bilgi kaynaklarına sahip olduğumu ve bu kaynaklardan koparılmam gerektiğini düşünüyorlardı. Ayrıca, Öcalan ve PKK’yı en yakından bilen genel başkan olarak müzakere sürecini deşifre ederek Türk halkına anlatmamı da istemiyorlardı.”
Sanırım bugün gelinen noktanın birinci adımını anlamışsınızdır.
TUTUKLANMAM
SÜRPRİZ OLMADI
Devam ediyor Zafer partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ;
“Tutuklanmam benim için sürpriz olmadı.
Tutuklanmamdan 6 ay önce Prof. Dr. Ali Şehirlioğlu hocama, tutuklanmam durumunda Genel Başkanlık vekaletini bırakacağımı, buna hazırlanması gerektiğini ifade etmiştim.
Esasen iktidarın propagandistleri, Öcalan ile müzakere sürecinde Türk milliyetçiliği yapanların cezalandırılacağını ifade ederek beni ve Zafer Partisi’ni, Öcalan ile müzakerelere itiraz etmememiz için uyarıyorlardı.
Ben, Silivri’de 5 ay boyunca tek başıma, tek kişilik bir hücrede kalmadım. Ben, Silivri’de hücrede Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Dündar Taşer, Erol Güngör, Muzaffer Özdağ ile birlikte kaldım.
Ben, Silivri’de bütün Türk milliyetçilerini, Atatürkçüleri temsilen tutuklu kaldım; sizler adına, sizinle birlikte kaldım.
Ben, Silivri’de İstiklal Harbimizin, terörle mücadele şehitlerimizin aziz ruhlarına saygı duruşunda bulundum.
Türk Milleti de benim Silivri’de Öcalan için rehin tutulduğumu, hangi partiye oy verirse versin, gayet açık bir şekilde biliyordu.”
SON UMUDUMUZ SENSİN…
İki cümleyi farklı şehirlerde, farklı insanlardan çok duydum:
“Senden çok şey bekliyoruz.” ve “Son umudumuz sensin.”
Cumhur İttifakı bileşenleri ve Öcalan Komisyonu masasına oturanlar, “Terörsüz Türkiye” diyerek terör örgütüne teslim olmuş bir Türkiye’ye doğru yürüyorlar. DEM, AK Parti, MHP bir araya gelerek DAM İttifakını kurdular.
PKK silah bırakmış, kardeşlik tesis edilecekmiş.
Mesele, ne yazık ki sadece DAM İttifakı’nın Öcalan’a teslim olması ile bitmiyor. Eşit vatandaşlık söylemi ve “ana dilde eğitime karşı değiliz” açıklamaları ile muhalefetin de Öcalan’a hoş görünmeye çalıştığı görülüyor.
BU NASIL TERÖRSÜZ TÜRKİYE?!...
Diyor ki Özdağ konuşmasının devamında; “Buradan “Terörsüz Türkiye” propagandası yapan herkese soruyorum:
1) Bu nasıl terörsüz Türkiye ise PKK terör örgütünün elebaşları Avrupa’da, devletimizin kuruluş temelini oluşturan Lozan Anlaşması’na karşı savaş açmış ve emperyalistlerin Türk Milleti’ni yok etmek için dayatmaya çalıştığı Sevr Anlaşması’nı savunuyorlar?
Tarih boyunca bir tek PKK denilen soysuz hareket, meşruiyetinin temeline Sevr Anlaşması’nı koyuyor. Bu, büyük bir soysuzluktur. Sevr, Türk Milleti’ni imha etmeyi hedefleyen emperyalist güçlerin Türk Milleti’ni yok etmek için dayatmaya çalıştığı bir anlaşmaydı.
Bu PKK’lı tosunlara soruyorum: Siz Sevr’in neresindesiniz? İngiliz ordusunda, Fransız ordusunda mıydınız? Anzakların içinde miydiniz? Sevr’de masada siz mi vardınız? Eğer Sevr’de masada siz vardıysanız, sizi Büyük Taarruz’da denize döktük.
2) Bu nasıl bir terörsüz Türkiye ki, DEM eş genel başkanı İstiklal Marşımızı kabul etmiyor, saygı göstermiyor ve söylemiyor.
3) Bu nasıl bir terörsüz Türkiye ki, PKK sözde mangal partisi kıvamında bir şovla 30 tane silahı yakarken, PKK’nın Irak, İran ve Suriye kolları silah bırakmıyor?
Bu soruları sorduğumuz zaman, DAM İttifakı paydaşlarının bazıları cevap vermek yerine, gündemden düşürerek önemsizleştirmeye çalışıyor, kendi boş propagandalarını yapıyorlar.
Bu boş propagandanın temel dayanaklarından birisi de, “Öcalan ile müzakere devlet aklının sonucudur” ifadesidir. Ama bu, İsrail ve Amerikan devlet aklının sonucudur. Türk Devleti’nin böyle bir aklı yoktur.
İkinci boş propaganda ise, eğer Cumhur İttifakı terörsüz Türkiye sürecini başlatmasa, İsrail Türkiye’yi iç savaşa sürüklermiş.
Bu doğru ise, neden 11 sene boyunca İsrail’in Beşar Esad’ı devirme politikasına destek oldunuz?
BOP’UN SONUÇLARI…
Beşar Esad rejimi kalsaydı, İsrail Suriye’nin güneyindeki Dürzi bölgesini işgal edebilir miydi?
Golan Tepeleri’nin Suriye hâkimiyetinde olan bölümünü işgal edip buradaki su kaynaklarını kontrol altına alabilir miydi?
Şam’a 10 kilometre yaklaşabilir miydi?
Suriye devletinin bütün cephaneliğini yok edebilir miydi?
İsrail’in yıllardan bu yana Ortadoğu’da Müslüman bir İsrail, yani bir Kürdistan kurmaya çalıştığını biliyoruz.
IRAK VE SURİYE’Yİ PARÇALADILAR
Bunun için Irak ve Suriye’yi parçaladılar.
Her iki ülkede de AK Parti Türkiye’de iktidarda iken bu gerçekleşti.
Şimdi sıra İran’a ve ardından Türkiye’ye geldi diyorlar.
İsrail Türkiye’de iç savaş çıkarmak istiyor.
Bunu engellemek için PKK ile barış yapıyoruz diyorlar.
Öcalan’ın istediklerini bunun için vermeye hazırlarmış.
Türk Devleti’ni, İsrail’in çıkaracağı iç savaş tehdidiyle PKK’yla masaya oturtup taviz verdiremezsiniz.
Öncelikle şunu ifade edelim: İsrail, Amerikan desteğiyle güçlü bir devlettir. Ancak gücünün ciddi sınırları vardır.
İsrail, yıllarca savaşmak için hazırlandı. İran’da mükemmel bir casus ağı kurdu.
Ama ne savaştan önce ne de 12 gün süren savaştan sonra İran’da iç savaş çıkaramadı ki Türkiye’de iç savaş çıkarabilsin.
PKK’nın iç savaş çıkarmak için son umudu Hendek terörüydü.
Olmadı. PKK’nın “ayaklanırlar” diye umduğu, dua ettiği insanlar; PKK’lı teröristlerin devlet tarafından yok edilmesini sevinçle karşıladı.
İsrail, Türkiye’de PKK’yı kullanarak iç savaş çıkaramaz. Türkiye’nin sosyolojik dokusu buna müsait değildir.
İsrail, ABD veya başka bir ülke Türkiye’de iç karışıklık çıkarmak isterse hangi sosyolojiyi kullanır? Devam edecek.