Bireysel hak ve özgürlüklerin olduğu, hukuk devletlerinde “yurttaş” olmak çok kolay. Bu senin isteğine, arzuna bağlı. Ama bir adam, bir aile, bir grubun yönettiği toplumlarda “yurttaş” olmak çok zor hatta imkansız. Olmaya kalktığında, sopayı da yemek kaçınılmaz.
***
O nedenle; Ege Cansen ustamızın dediği gibi; “demokrasiler, sopa atma yarışının hüküm sürdüğü rejimin adı değildir!” Zira, her zaman, sopası, seninkisinden güçlü olanların iktidara gelmesi ya da yönetmesi, mümkün.
***
Yine bilindiği gibi, demokratik hukuk devletlerinde, “denge-denetim” nedeniyle kamu çarkı yavaş döner ama “geriye dönüşü” olmayan hatalı işlere de rastlanmaz. “Denge ve denetimin” de önemli parametresi; “kuvvetler ayrılığı”, yargı ve yargıç bağımsızlığı. Yargıç güvencesi…
***
Devlet ya da toplumun yönetim şekilleri böyle de, bireysel davranışları açısından bir toplum nasıl olabilir?
***
Dr. Rüştü Bozkurt hocanın, yıllarca önce yaptığı bir tasnif geçti elime; “yurttaş, şark kurnazı ve kul!”. Hocamız, insan denilen yarattığı, üç kategoride toplamış, o makalesinde… Kitaplık çapta bir tasnif.
***
- Bir insan, hem yetki ve hem de sorumluluk istiyorsa, “yurttaş”tır.
- Bir insan, yetki istiyor sorumluluktan kaçıyorsa, “şark kurnazı”dır.
- Bir insan, yetki istemiyor ve sorumluluk da almıyorsa, “kul”dur.
***
Yukarı da dedim; Bireysel hak ve özgürlüklerin olduğu, hukuk devletlerinde “yurttaş” olmak çok kolay. Ama bir adam, bir aile, bir grubun yönettiği toplumlarda “yurttaş” olmak çok zor hatta imkansızdır. Olmaya kalktığında, sopayı da yemek kaçınılmazdır.
***
Peki, toplum olarak biz bu tanımların neresindeyiz?
Toplumu bilemem ama kendimi tanımlayabilirim:
Ben, “yurttaş” olama cehdinde olan ama “kulluğu” asla kabullenmeyen bir ademim. Ya da bu fakir, “yurttaş” olmayı hedefleyen birisi.
***
Neymiş efendim… Bir insan hem “yetki” ve hem de “sorumluluk” istiyorsa “yurttaşmış!” Güçten korkacaksın, doğru bildiklerini söyleme, yazma, çizme cesaretini gösteremeyeceksin; kapalı kapılar arkasında; “ben demiştim” süfliliğini yaşayacaksın, ondan sonra, “yurttaşım” diye gezeceksin, ortada öyle mi?
***
Olsa olsa sen, en azından “şark kurnazısın!”
***
Ne kokarsın, ne bulaşırsın!
***
Mesela, bunların baskın karakteri; başkalarına çok iyi yaptığını, iyi yazıp çizdiğini söylemek; “aferin devam et!” demek ama arkasından attığı insanlarla, ekiple “can ciğer kuzu sarması” olmak.
***
Bunlara, etrafınızda çok rastlarsınız… “Ömrü hayatımda” bunlara çok rastladığım için kanıksadım artık… Huzuru, bunlarla “selamı sabahı” kesmekte buldum.
***
Rüştü Hocamızın ifadesine göre, “şark kurnazlarının” temel vasfı, “yetki” istemek ama “sorumluluktan” kaçmakmış… Biliyorsun bunlara ister kamu olsun isterse özel, bürokraside çok rastlarız…
***
Adam her şeye yetkili ama sorumluluğa asla yanaşmaz, başkasının üstüne yıkmaya çalışır sorumluluğu… İyi işleri de üstüne almakta çok mahirdir… Sonuçta bunlar; kendi saadetini, başkalarının felaketi üstüne kurarlar.
***
Tabi, yönetimler ne çekerlerse bu ikisinden çekerler ama bunların farkına varmazlar; kendilerine “dost” sanırlar… Ayakları tapırdamaya başladığında da ilk “kapan” bunlar olur, kendilerini.
***
“Gelen ağam giden paşam”, “etek öpmekle ağız pislenmez”, “köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyeceksin” sözleri “şark kurnazlarına” aittir. Bunlara çok rastlarsınız…
***
Bir insan yetki istemiyor ve sorumlulukta almıyorsa, tam bir güdülecek “kul”muş… Biliyorsunuz “kul”, “vatandaşın” zıddıdır… Az gelişmiş demokrasilerde, otoriter ve totaliter rejimlerde çok görülür, “kullar”…
***
Temel yaklaşımları da; “o dediyse doğrudur!” Hasılı kelam; “yurttaş olmak kolay değildir!”