KADİR DAYIOĞLU


YURTTAŞ-ŞARK KURNAZI-KUL

Birisi, hem yetki ve hem de sorumluluk istiyorsa, “yurttaş”tır. Birisi, yetki istiyor sorumluluktan kaçıyorsa, “şark kurnazı”dır. Birisi, yetki istemiyor ve sorumluluk da almıyorsa, “kul”dur.


Çok sevdiğim, saydığım; hayatta mı bilmiyorum? Hayattaysa sağlıklı ömür; değilse rahmet diliyorum. Bilge insan, Dr. Rüştü Bozkurt hocanın, yıllarca önce, Dünya’daki  köşesinden aldığım şu üç cümleyi bir kez  daha vermek istiyorum… 

***

- Birisi, hem yetki ve hem de sorumluluk istiyorsa, “yurttaş”tır. 

- Birisi, yetki istiyor sorumluluktan kaçıyorsa, “şark kurnazı”dır.

- Birisi, yetki istemiyor ve sorumluluk da almıyorsa, “kul”dur. 

***

Peki, toplum olarak biz bu sınıflamanın neresindeyiz? Toplumu bilemem ama kendimi tanımlayabilirim: Meraklıları için söyleyeyim: Ben, “yurttaş”ım. Yetkiden ve sorumluluktan kaçmam. 

***

Ya da en azından, “yurttaş” olma gayretindeyim. Ve bunu da büyük Atatürk’e borçluyum. “Kulluk” koşullanması içinde olan topluma; “Siz yurttaşsınız, siz vatandaşsınız!” dedi. Bu millet için; “koyun ve ben çobanım!” diyeni zihniyeti ülkeden kovdu.

***

Padişah Vahdettin, İstanbul işgal edildiğinde kendisini ziyaret eden bir heyete, "Bir millet var koyun sürüsü ona bir çoban lazım, o da benim" demişti.

***

Bakınız olayı Rauf Orbay nasıl anlatır, hatıratında: İstanbul’un işgal edildiği 16 Mart 1918 günü Rauf Orbay, Meclis Başkan Vekili Abdülaziz Mecdi Tolun ve Konya Milletvekili Vehbi Efendi saraya, Padişah'a giderler. Meclis heyeti, padişahtan işgale karşı çıkmasını ister. Sultan Vahdettin, bu isteği kabul etmez. 

 

Karşılıklı uzun konuşmalardan sonra Sultan şunu der ve toplantıyı bitirir: “… Rauf Bey! Bir millet var, koyun sürüsü. Buna bir çoban lazım. O da benim."

***

Neymiş efendim… Bir insan hem yetki ve hem de sorumluluk istiyorsa “yurttaşmış!” Güçten korkacaksın, doğru bildiklerini söyleme, yazma, çizme cesaretini gösteremeyeceksin; kapalı kapılar arkasında; “ben demiştim” süfliliğini yaşayacaksın, ondan sonra, “yurttaşım” diye gezeceksin, ortada öyle mi?

 ***

Olsa olsa sen, en azından “şark kurnazısın!” 

***

Ne kokarsın, ne bulaşırsın; sürekli “üç maymunları!” oynasın; “Görmedim, duymadım, ilmiyorum!”  

***

Mesela, bunların baskın karakteri; başkalarına çok iyi yaptığını, iyi yazıp çizdiğini söylemek; “aferin devam et!” falan demek ama arkasından attığı insanlarla, ekiple can ciğer kuzu sarması olmak… 

***

Bunlara, etrafınızda çok rastlarsınız…  “Ömrü hayatımda” bunlara çok rastladığım için kanıksadım artık… Huzuru, bunlarla “selamı sabahı” kesmekte buldum…

*** 

Rüştü Hocamızın ifadesine göre, “şark kurnazlarının” temel vasfı,  “yetki” istemek ama “sorumluluktan” kaçmakmış…  Biliyorsun bunlara ister kamu olsun isterse özel, bürokraside çok rastlarız… 

***

Adam her şeye yetkili ama sorumluluğa asla yanaşmaz, başkasının üstüne yıkmaya çalışır sorumluluğu… İyi işleri de üstüne almakta çok mahirdir… Sonuçta bunlar; kendi saadetini, başkalarının felaketi üstüne kurarlar… 

***

Tabi, yönetimler ne çekerlerse bu ikisinden çekerler ama bunların farkına varmazlar; kendilerine “dost” sanırlar… Ayakları tapırdamaya başladığında da ilk “kapan” bunlar olur… 

***

“Gelen ağam giden paşam”, “etek öpmekle ağız pislenmez”, “köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyeceksin” sözleri bunlar içindir…

***

Bir insan yetki istemiyor ve sorumlulukta almıyorsa, tam bir güdülecek “kul”muş… Bunlara, güdülecek “sürü” de diyebiliriz… Biliyorsunuz “kul”“vatandaşın” zıddıdır… Az gelişmiş demokrasilerde, otoriter ve totaliter rejimlerde; lider egemen toplumlarda çok görülür, “kul”.

***

Temel yaklaşımları da; “o dediyse doğrudur!” Sanki Tanrı buyruğu, sanki Peygamber buyruğu, sözleri…

Not: Yazıya nokta koyduğumda, Ekrem İmamoğlu ile ilgili dava sonuçlanmamıştı. Umut ederim, serbest kalır ve görevine döner. Aksini, düşünmek dahi istemiyorum… 

Erzurumlu İbrahim Hakkı merhumun; “Hak şerleri hayr eyler. /Zannetme ki gayr eyler. /Arif onu seyr eyler. /Mevla görelim neyler, /Neylerse güzel eyler” sözleri ile noktalayalım.