KADİR DAYIOĞLU


YİNE HAZAN MEVSİMİ GELDİ…

Güz bitmek üzere.. Güz de yaz gibi kurak geçti. Kış nasıl olarak bilemem. Umarım, bol yağışlı geçer de yüzler güler.


Güz bitmek üzere.. Güz de yaz gibi kurak geçti. Kış nasıl olarak bilemem. Umarım, bol yağışlı geçer de yüzler güler.

***

Ben bir başka konuya değineceğim. Güzel bir taksim ya da “açış”, güzel bir ses, güzel bir eser, daha çok etki etmeye başladı, beni… Kim bilir belki mevsim ya da ayağımızın çukura yaklaşması nedeniyledir, bu. 

***

Yine kim bilir belki, şakır şakır yağış olsa, bu hali yaşamam… Bırakınız akşamlar, “hüzün çöken” günler geçiriyorum… “Dedi ki, demiş kilerle!” dolu ne haber ve bir program seyredebiliyorum. Papağan gibi her gün tekrarlanan konulardan bıktım, usandım vallahi. Her şeyi bilen katılımcıları dinlemekten de… 

***

O nedenle, olabildiğince arşivimden şarkı/türkü dinliyor; TRT Müzik ve TRT Nağme izliyorum… Tabii, neredeyse ta Lise’den beri 17.30’da ki fasıl programını kaçırmamaya dikkat ederim. Tabii, şimdi, bomboş masada… 

***

Güzel bir transistörlü radyom vardı… Yıldız’da okurken, tepeden Boğazı gören o çok güzel bahçesinde, çayıra yatar, İstanbul Radyosunun, 17.30 faslını dinlerdim… Genellikle de merhum Feridun Darbaz yönetirdi. Koroda kimler yoktu ki? 

***

Gel de anımsama, “Kanlıcanı ihtiyarları gibi geçen sonbaharları!”. İnanın kıt imkanlara rağmen o günün Türkiye’si ve Kayseri’si çok güzeldi… Özlemle anıyorum ve arıyorum. Şimdi ise, yok yok… Ama olmayan, neş’e, umut, gelecek güzel günlerin özlemi ve tabii, saygı, sevgi, merhamet. 

***

İsmi lazım değil, benim gibi fasıl hastası musikiyi çok iyi bilen bir “hocamız” var, o da kaçırmaz ama bu yaşta çilingir sofrasını da ihmal etmez… Masasında da yok yok… Geçenlerde bana nazire yapar gibi Arnavut ciğer koymuş, bana da (vatsahap)tan atmış, adeta “şerefe!” diyor. Ne yapalım, afiyet olsun… 

***

O gün de güzel bir uşak faslı vardı. Mesela, hikayesi çok ilginç, merhum Lemi Atlı’nın, güftesi Nedim’e ait; 

Bu imtidâd-ı cevre-ki bahtın şitâbı var 

Mihnet medâr olan feleğe intisâbı var

Eyler nesîm-i lûtfu bize gird-bâd-ı gam

Bu rûzgâr-ı bî-mededin inkılâbı var  

 

Şarkısın zevkle dinledim… Fasıl bitince Hocamı aradım, mutlaka dinlemiştir, çilingir sofrası önünde… Epey kritik yaptık; şarkının hikayesini anlattı… 

***

Bir de şarkıların arasında Enderuni Ali Bey’in şarkısı vardı:

Sen ey serv-i revân ruhsâr-ı gülgûn

N’olur etsen beni bir demde memnûn

Olup aşkınla ahvâlim digergûn

Gam-ı aşkınla Leylâ oldu Mecnûn

 

Enîsim mûnisim gül yüzlü yârim

Gülistânım gülüm bağım bahârım

Yetiş imdâdıma ey şivekârım

Gam-ı aşkınla Leylâ oldu Mecnûn

***

Tabii, bunda, bence bir eksik vardı; “Gam-ı aşkınla Leylâ oldu Mecnûn”’dan sonra, bir kuble de olsa bir uşak gazel ne güzel giderdi. Mesela, merhum Nurettin Çelik, mesela Hüseyin İpek, mesela Bekir Ünlüataer, mesela İbrahim Suat Erbay olabilirdi gazeli okuyan… Tabii, merhum Münir Bey, Kani Karaca, onlar başka… İkisini de dinleme fırsatı buldum canlı. Tabii, Münir Beyi, Şan Sinemasında uzaktan; Kani Abi’yi rû be rû dinledim… 

 

***

Dedim ya, artık müzik dinlemeye gayret ediyorum. Dün sabah, merhum güftekâr, bestekâr, udi Şekip Ayhan Özışık’ın nihavendi çıkmasın mı karşıma… Çok güzel bir kanun taksiminden sonra Çiğdem Yarkın okudu o güzel sesi ve güzel yorumu ile… 

 

Yine hazan mevsimi geldi

Yine yapraklar rüzgârların peşi sıra gidecek

Yine deli gönlüm, yine bu mevsimde

Hicranını yalnız başına çekecek

Hüsranını yalnız başına çekecek

 

Geleceksin belki de, o zaman

Ne o yapraklar, ne o rüzgârlar ve ne ben olacağım

Yine deli gönlüm, yine bu mevsimde

Hicranını yalnız başına çekecek

Hüsranını yalnız başına çekecek

 

İşte bu eseri dinleyince, çok hüzünlendim, sonbahar yaprakları gibi, yıllar öncesine savruldum. Öyle ya, çok genç yaşta kaybettiğimiz, çok güzel eserlerin hem güftesini yazan ve hem de bestesini yapan Özışık eserleri, gençliğimizin idolleri idi… Merhumu da dinleme fırsatı buldum, hem de kaç kez.… Yaşasaydı, daha güçlü eserlere imza atacağı muhakkaktı. Dedim çok erken kaybettik… Hepsine rahmet diliyorum.