KADİR DAYIOĞLU


YENİ YIL

Bu duygu ve düşüncelerle kutladım, yeni yılı!


Seksen birden bir gün aldım. Anlayacağınız bir gün daha yaşlandım, herkes gibi. O güzelim yıllar nasıl geçti. Kırk yıl önce deselerdi bugünleri göreceksin, inanmazdım. Bundan sonra bakalım ne kadar daha yaşayacağım. Bilemiyorum. 

**

İsterseniz, Fahri Kopuz merhumun suznâk şarkısını birlikte terennüm edip yazıya devam edelim: “Elem geçer dedik ammâ hakikat öyle değil!” Elif Güreşçi’nin yorumunu “facebook”uma da aldım. 

**

Evet… Başta sevgili eşim olmak üzere, ailem ve torunlarım; tabii Acıbadem’in değerli doktorları Onkolog Abdullah Büyükçelik, Ürolog Tolga Tombul ve kardiyolog Savaş Beyaztaş’ın manevi destekleri ile sıkıntısız günler geçiriyorum. İnşallah, böyle devam eder. 

**

Tabii, doğum günümü kutlayan değerli büyüklerim ve dostlarıma müteşekkirim; “Kıvılcım Akademililere” de… İyi ki de varlar. 

**

Bugün geldi mi mutadı veçhile; “iyisi ile, kötüsü ile; acısıyla tatlısıyla bir yılı geride bıraktık”, denir. Ben de öyle yaptım. Böyle başladık söze. Yeni yılın, tüm insanlığa, hayırlara, barış ve kardeşliğe vesile olmasını dilerim. 

**

Kimimiz kutlar yeni yılı; kimlerimiz de “haram” diye kutlamaz. Kimileri de imkansızlıktan… Kutlayan da kutlamayan da kabulüm. Özgür bir ortamda, her şey söylenebilir; her şey tartışılabilir. İnançlar da… Yeter ki, hakaret, küçültme, incitme olmasın. Buna çok dikkat etmek gerekir. 

**

Senin için mubah gördüğün özgürlük alanını, diğerleri için de görmek gerekir. Sözgelimi, “Müslüman mahallesinde salyangoz satılabilir!”, bundan rahatsız olmamak lazım. Kendin için “hak gördüğün” şeyleri başkalarından bekleme gibi de bir hakkınız olamaz. 

**

Demem o ki, “laik” bir toplumda, dilediğin gibi inancını yaşarsın… Bunda hiçbir sıkıntı yok… Şayet; “el emri bil maruf!” yapmaya kalktın mı gerek kendi mahallenden ve gerekse karşı mahalleden sana da yapılacak olanına tahammül etmek zorundasın. Buna; “men dakka dukka!” da diyebiliriz.

**

Yani; “Rabbena, hep bana!” yok, bu dünyada. “Bire kafir!” diye pala çektirmezler adama. O nedenle dedim; “Müslüman mahallesinde salyangoz satılabilir!”, “laik” düzende.

**

“Laiklik” sanıldığı gibi “dinsizlik”f alan değil. Laiklik, “aklın özgürleşmesi!”, hangi tür olursa olsun “inançların” kamusal alana yansımamasıdır. Yok, inançlarınızı “dayatmaya” kalktınız mı, mukabiline de hazır olmanız, bundan da rahatsız olmamanız gerekir. 

**

O nedenle, bu sütunda tekraren verdiğim şu değer hükmümü bir kez daha vereyim: “Kaynağı ister uhrevi ve isterse dünyevi olsun her türlü dayatmayı!”, doğru bulmam… Yine o nedenle, bir Hindu’nun “ineğe tapınması” ilgi alanıma girmez. Yeter ki o “inekler”, “kamusal alana” girmesin; zücaciyeci dükkanına girip, etrafı tarumar etmesin. 

**

İsterseniz, konuyu biraz daha açalım… Nedeni ne olursa olsun, çok sayıda “bilgi kirli”, iki dünyada da… “Kirli bilgilerin” ışığı altında, insanlara, yönetenlere “dayatmalar” yapılıyor. Aksini söyleyenlere de saldırı başlıyor. Başlayınca da, ortalık cehenneme dönüyor. Dönünce de; “nefret ve kin duyguları” da “pik” yapıyor.

**

Hiç dikkat ettiniz mi? Bilemem. Televizyonlarda, internet sitelerinde çok sayıda ilahiyatçı, “yılbaşı” kutlayanları bir yana bırakınız, birbirlerini “kafirlikle/sapıklıkla” suçluyor. Bu suçlamalar karşısında, bazıları çıkamaz oldular, televizyonlara. Korkuyor adamlar. Tehdit edilenler bile varmış!

**

 

Tabii, soru sormayı beceremeyen bir toplumuz. Bilimin, bilimsel düşüncenin hareket noktası olan “gözlem” yapabilmekten yoksunuz. Öyle ya; “sorabilsek”, “sorgulayabilsek”, “gözleyebilsek” sorular da peş peşe gelecek. Tabii, bunların nerede biteceği de meçhul.

**

Mesela, Müslümanlar, kendilerince “fuhşiyyatın”, “alkolizmin”, “kumarın” kol gezdiği “Gavuristan’a” akın akın gitmek istiyor. İnsanlar, çoluk çocuk demeden, her türlü tehlikeyi göze alıp Avrupa’ya ulaşmaya çalışıyor. “Tahrif edilmiş inanç” mensuplarının kucağına atlar gibi. 

**

Evet. Bunlar sadece Irak ve Suriye’den kaçsa anlaşılır; ülkelerinde, “iç harp” var. Ama bakıyorsunuz, tüm İslam ülkelerinden buralara bir kaçış var. Acaba neden?

**

Sormaya devam edelim. Her türlü “kötülüğün” kol gezdiği, “tahrif edilmiş bir inancın” hüküm sürdüğü, bir dünyaya, Müslüman ülkelerden insanlar, ne diye akın akın gider/kaçar ki?

**

Mesela, kendi ülkemden, koyu “şeriatın” yaşandığı Suudi Arabistan’a “hicret” eden çok az ama “kefere Almanya’ya” yerleşen tümen tümen. Neden acaba?

**

Bu duygu ve düşüncelerle kutladım, yeni yılı!