KADİR DAYIOĞLU


YENİ BİR AÇILIM SÜRECİ!

Evet. Çok yorulduk; toplum çok yoruldu… Yeter artık fazla yormayın… Peki, Kuzey Irak ve Suriye’de, Fırat’ın doğusunda ki oluşumlara ne yapacağız? Onlar da silah bırakıyor mu? Ya da bu bölgeler için ne düşünülüyor?


Dert bir değil ki… Bir yanda insanlar geçim sıkıntısı altında inim inim inlerken diğer taraftan, tekrar gündeme gelen “açılım sürecinin” içinde buldu kendisini…

***

Acımasız terör sorunu dışında, bu ülkenin her hangi etnik kimlikle sorunu yok. Bu sorun, yarım asır, madden ve manen çok yordu, ülkeyi.  Sorun denilen şeyler, çok çok gerilerde kaldı… Köprünün altından çok sular aktı. 21. Yüzyıl Türkiye’si, 1920’ler Türkiye’si değil artık… 

***

Çok şükür, kanlı terör örgütü, “halkların kardeşliğinin” önüne set çekemedi… Sonunda, ülke içerisinde, “şartlı!” da olsa teslim bayrağını çekti, kendilerini “fesh” ettiler, silahları bıraktılar. Ama bunları nereye teslim edecekler? Bilinmiyor.

***

Tabii, bunda ne kadar samimiler, zaman içerisinde göreceğiz. O nedenle çok dikkatli olmak; teenni ile yaklaşmak gerekir. Zira, “sütten dilimiz çok yandı, yoğurdu üfleyerek yiyoruz”

***

Kuruluş döneminde, Cumhuriyeti kuranların, “Cumhuriyete kol kanat gerenlerin” reflekslerinde haksız değildi. Her ülke yapardı bunu, nitekim yaptılar da; hâlâ yapıyorlar da… 

***

Anadolu coğrafyasında, “Anadolu Beylerbeyliği”nde “varlık-yokluk” mücadelesi veren bir ulus, “kuruluş” ve “oluş” yıllarında etnik ve dinsel ayrıcalıklara izin veremezdi. Yoksa, onlar egemen olacaktı. O nedenle, tarihe, bu günün gözlüğü ile bakarsanız, yanılırsınız. O günün koşullarında bakmak gerekir. 

***

Samimi de olsa, o günleri ve olayları kaşıyanlar, bu ülke ve bu ülke insanlarının dostu değildir. Sevr özlemi çeken, “içtekilerin” ve “dıştakilerin” ekmeğine yağ sürerler. O nedenle, tüm eksikliklerine rağmen Lozan bu ülkenin, Türkiye Cumhuriyeti’nin “tapu senedi”dir… Nokta…

***

Kolay değildi, ”şeri ve örfi hukukun” egemen olduğu çok dinli ve çok etnik gruplu; “kulluk koşullanmasına” sahip bir toplumdan, bireyin “vatandaş” olduğu, laik/seküler,  demokratik, üniter bir yapıya dönüşmek…

***

İşte Cumhuriyet şöyle ya da böyle bunu başardı. Tabii, önümüzdeki hedef, bunun kamil anlamda, bir demokrasi ile taçlandırılması… O nedenle tek sorunumuz var, “liberal/sosyal demokrasiye” nasıl geçeceğimiz? Elbette bu da sancısızı olmayacak.

***

Tabii bunun için, demokrasiye koşulsuz inanan, demokrasiyi tren olarak görmeyen iktidarlara ihtiyaç var… O nedenle, demokrasi bizim için bir “araç” değil, bir “amaç”tır… Böyle de olmalı. 

***

Üniter ulus devletin, temel direği, Lozan ve Cumhuriyet devrimleri… Kim bunları gündeme getirir, vallahi siyaseten yanar! 

***

Bu süreçte, bunları kim olumsuz anlamda gündeme getiriyorsa, bilin ki ya çok cahil ya da sürece dinamit koyma peşinde. Devletin kurucu belgesi ve tapu senedimiz olan Lozan ve Cumhuriyet devrimleri, bu toplumun “kırmızı çizgileri!”. Ama bu, bunların, yukarıda da dediğim gibi, kamil anlamda demokrasi ile taçlandırılmasına engel değildir.

***

Bireysel hak ve özgürlükler, üniter yapı, laiklik/sekülerlik, katılımcılık, saydamlık, kamunun hesap verebilirliği, kuvvetler ayrılığı haliyle yargısal bağımsızlık, vazgeçilmezlerimizin başlıklarıdır… 

***

Ülkeyi bölen, bölünmesi için kapı aralayan; insanları “kul!” haline getiren, otoriter ve totaliter oluşumları, elbette karşıyız. O nedenle, bu toplumun “sinir uçları” ile kimse oynamasın. “Niyetlerini” gösterip, tepkiler karşısında geri çekmesin. Amaçlarını, bir başka bahara bırakmasın.

***

Evet. Çok yorulduk; toplum çok yoruldu… Yeter artık fazla yormayın… Peki, Kuzey Irak ve Suriye’de, Fırat’ın doğusunda ki oluşumlara ne yapacağız? Onlar da silah bırakıyor mu? Ya da bu bölgeler için ne düşünülüyor?