FARUK ERGAN


UTANMAZLIĞIN ZİRVESİ

PARASI NEYSE VERELİM DE YURT DIŞI YASAĞI KALKSIN!


“Eski Kızılay Başkanı Kerem Kınık’ın kızı, Zehra Kınık 9 Temmuz 2024 tarihinde Batın Barlas Çeki’nin motosikletine çarpıp 17 yaşındaki gencin ölümüne ve 3 kişinin yaralanmasına neden olduğu için yargılandı, 4 yıl 2 ay hapis cezası alan Kınık’ın ehliyetine 2 yıl süreyle el konulmuş. Bilirkişi tarafından asli kusurlu bulunmasına rağmen bir gün bile tutuklu kalmayan Kınık’ın cezaevine girip girmemesine bir üst Mahkemenin karar vereceği kesinleşmiş. Kerem Kınık, ölen gencin ailesine şikayeti geri çekmeleri için para teklif etmiş ancak anne parayı kabul etmemiş. Ölümlü kazaya karıştığı için yurt dışı yasağı devam eden Kınık, parası neyse verelim de yurt dışı yasağı kalsın demiş”. Bu ne kadar pişkinlik?

Daha önceki yazılarımda yazmışımdır. “Yaptığı bir şeyden utanmayan insan artık utanacak bir şey bulamaz”. Her şeyi para olarak gören bu zihniyetin, manevi değerlerle ilgisi olamaz, ölen gencin ailesinin yerine kendilerini koysalar, birazcık empati yapabilme Us’ları olsa, saygın ve eğitimli bir ailede yetişmiş olsa, acılı aileye ve üstelik canından bir parçasını kaybetmiş anneye bu para verme tekliflerini yapmak yerine ölmeyi yeğlerler. Vicdanı zerre kadar sızlamayan ve vicdan azabı çekmeyi bilmeyen insanlar, yurt dışına çıkmayı, gezip eğlenmeyi, şaşalı yaşamayı yeğledikleri için, bunlardan mahrum kalmayı göze alamazlar. Sanki manavdan domates alıyor veya bir alıveriş merkezinde kazara maddi hasara sebebiyet vermiş gibi davranıyor, “parası neyse veririz” diyor. Ölüme ve yaralanmaya sebebiyet veren herhangi bir insan olsa anında tutuklanır ve ceza evine giderdi, bu üstün ırkların dokunulmazlığı var gibi elini kolunu sallayarak fink atıyor. Üstelik vermek istedikleri ve reddedilen paranın vergilendirilmediğini de düşünüyorum. Kamu kaynaklarını hoyratça kullandıklarını, Kızılay’ın depremde çadır sattığı kesinleştikten sonra istifa etmeyip görevden azledildiğini görsel ve yazılı basından takip ettik. 

Saygın, eğitimli, mütevazi yaşayan ve kamu kaynaklarını çıkarına harcamayan insanların yok sayıldığı, görev verilmediği, ötekileştirildiği ve bizden değil denildiği zihniyetlerin idaresindeki kurumlarda verimlilik beklemek tabii ki iyimserlik olur. Bir kurumun başına getirilmiş birisi, saygısızca bozuk lisanla bir laf ediyor kendisini gündemde tutuyor, yazılı ve görsel basın günlerce onları konuşuyor. Kayseri Milletvekili Ayşe Böhürler, gündemi takip etmediği için konuşmasıyla kendisini gülünç ve alaycı duruma düşürdü ama o sözleri kasıtlı olarak söylediğini düşünenlerdenim. Son örnek ise kayyum olarak Boğaziçi Üniversitesine atanan Rektör Naci İnci’nin söylemi tepki çekti. BBC’ye röportaj veren rektör, “Kızların alkol dirençleri daha düşük olduğu için kendi iradelerini kaybediyorlar ve istismara uğruyorlar.” Özellikle yönetim kadrosunda olan insanların konuşmadan önce sözlerinin nereye gittiğine dikkat etmeliler. Örnek verecek olursak, Ensar Vakfında tacize uğrayan öğrenciler alkolün etkisinde mi kaldılar,  Erzurum’da Kuran kursunda cinsel istismara uğrayan çocuklar alkol mü aldılar, Diyanetin Kuran kursunda 17 çocuk istismar edilirken alkol mü vardı? Bu tür insanlık dışı davranışları saymakla bitmez, ahlaksızlığı, sapkınlığı ve yapılan pislikleri kamufle edebilmek için saçma sapan mesajlar vermeye gerek yok. Zamanın Bakanı, “çocuğun rızası vardı” demedi mi? Bir başka Bakan, “bir defadan bir şey olmaz” demedi mi? Eli kalem tutan bazıları saman çöpünü görüyor ama bu rezaletleri yazmaya vicdanı ve kalemi elvermiyor, zira din kardeşinin yüzüne tükürmeye kıyamıyor. Bu yapılan eylemler ve söylemler de utanmazlığın zirvesine çıkmış. Alkol dahil, insanın beynine ve vücuduna zarar veren tüm içecekleri savunacak kadar cahil olmadığım da bilinmelidir. 

“Hayatınızda insan olmanın dışına çıkmış ve her şeyi paraya endekslemişseniz, harakiri yapmanız uygun olur”. Faruk Ergan