kg

MUSTAFA CENGİZ


TÜRKİYE GÜNDEMİNE DAİR SATIR BAŞLARI…

Bitti mi sandınız?!... Durun daha bitmedi. Anaya ve yeni Açılım süreci ile daha büyük belalar kapıda. Türkiye’de Türk insanının yaşayacağı daha da büyük acılar kapıda. Yeni yılda yılbaşı itibarı ile Asgari Ücretli ve Emekliye doping yaparak yine ve yine borçlarla tabloyu daha da iyimser göstermek ve Anayasa’yı değiştirmek adına daha da büyük tavizler kopartmak düşen oyları yeniden seçim kazanacak seviyeye tahvil etmek isteyenlerin yeni planları devrede. Dün söylediklerinin bugün tam tersi ile yola devam ediyorlar. İnsanımızın nefes alma şansı yok. Ülkenin önünü görme şansı yok. Ve… İşin en acısı da ne biliyor musunuz? “Ben bu işin uzmanıyım” deyip “Bunun faturasını ben ödeyeceğim kardeşim” diyen herkesin ödettiği faturanın ödeyicisi Türk insanı, Türk seçmeni… Eğer biraz gerçekten bu vatanı seviyorsanız kendinize şu soruyu sorun lütfen: ”Bu kadar alavere dalavere, saldırılar kimin işine yarıyor acaba?” Doğru cevabı biliyorsanız size sözüm yok. Sonsuz teşekkürler… Halen kimse bunun farkında değil. Farkında olanların da hesap sormaya gücü de mecali de yok!... Bu devran böyle sürer, bu işler böyle devam ederse daha ödeyeceğimiz çok fatura var. Zira her geçen gün daha da kabarıyor…


Türkiye’de her gün yeni bir gelişme yaşanıyor.

Ne zaman farklı bir gelişme yaşansa bunun kontrasını görmek olası.

Bir şeylerin iyiye gitmesine birileri sürekli mani oluyor.

Türkiye’de Türk insanına huzur yok adeta.

Yaşı müsait olanlar bilir.

12 Eylül öncesinde kardeş kavgaları vardı.

Sağcı-solcu diye bu ülkeyi kamplara böldüler.

Vatan evlatlarını adeta birbirlerine düşman ettiler.

Aynı sülalede, evde nerede ise fikir çatışması yaratarak, insanımızı insanımıza düşman ettiler.

Birbirlerine kurşun sıktılar.

Olmadı arkasından başka türlü bir terör belasını bu vatanın başına musallat ettiler. 

PEKİ NE İÇİN ÖLDÜLER?

Yıllarca bu ülke terör belası ile boğuştu durdu.

30 Bin’den fazla insanımız teröre kurban gitti.

Halen Şehit aileleri ve gazilerimizin yüreğindeki yangın sönmüş değil.
Peki ne oldu son tahlil’de?

Barış ve Açılım denilerek bu kez bu yangın başka yerlerde yanmasın denilirken, bu insanların yüreğinde ki kora dönüşen ateş yeniden yakıldı.

Şimdi size sormazlar mı?

Peki vatan-millet-bayrak sevdası ile bu topraklar için şehit düşen kınalı kuzular ne için öldü?

Siz terör ele başına af çıkartın ve de daha da büyük ve can alıcı acziyet içinde TBMM’ye getirin konuşturun diye mi?

Baktılar yine olmuyor.

Bu ülkeyi öyle ya da böyle bölemiyorlar.

Gizli bir istila başladı.

SİLAH PAZARINA ÇEVİR…

Her şeyin güllük gülistanlık olmasa bile barışın ve huzurun iyi-kötü, öyle ya da böyle hüküm sürdüğü iklimlerde silah tüccarlarının emperyal idealleri ve kapitalistlerin pazar paylarını artırmak için olmadık bahanelerle yerli işbirlikçilerin de kullanarak “Arap Baharı” hikayesi ile hem dinimize, hem insanımıza yaptığı saldırıların sonu bu.

Orta Doğu’yu ateşe verip, “Savaş Var” diyerek ne kadar masum evsiz-barksız insan varsa Türkiye’ye yolladılar.

Yetmedi Rusya-Ukrayna’da arasındaki savaşı da bahane ederek güzelim Antalya’ya bu ülkeden kaçıp gelen insanlara pazarladılar.

Zengini şatafat ve debdebe içinde ülkemizde hayat sürerken, fakir-fukarası yaşam mücadelesi vermek için deyim yerinde ise sürünüyor resmen. 

İNSAN ÇÖPLÜĞÜ MÜ OLDUK?

Biliyorsunuz daha önce ülkemize dışarıdan ticari atıklar gelmesi konusunda anlaşmalar yapılmıştı.

Paris İklim sözleşmesi dahil yapılan anlaşmalar kapsamında ülkemiz başka ülkelerin çöplerini almaya başlamıştı.

Aslında bunlar çöpten ziyade, insan sağlığına zararlı atıklar olarak biliniyor. 

Ardından olayın boyutları başka bir mecraya evrildi.

Yetmedi Avrupa’nın almadığı insanları da edata Türkiye’yi bir “İnsan Çöplüğü” gibi kullanarak tüm vasıfsızlarını bize itelediler.

Mafya’nın hoyratça cirit attığı, İnsan ticaretinin göz göre yapıldığı, uyuşturucu tacirlerinin her köşe başını tuttuğu, fuhuşun sokaklara taştığı bir ortamda tablonun daha da kötüye evrilme ihtimali bir hayli fazla.

Ekonomik yokluk ister istemez insanları yaşam mücadelesi nedeni ile dönülmez yollara sevk ediyor ne yazık ki.

IMF’ye borç verebileceklerini söyleyenler şimdilerde IMF’den para alabilmek için bu insanları ülkemizin, insanımızın başına bela etmiş durumdalar. 

GÜN GÜNÜ ARATIYOR…

Ülkenin emeklisi aç.

Asgari ücretlisi açlık sınırında ve felaketle boğuşuyor.

Ortada ciddi bir kriz var ve kim bu işin içinden çıkacak belli değil.

Siyasilerin söylemleri ise her zamanki gibi afaki.

Olmayan sorunlar üretip, milletin başındaki belalardan kurtarmak yerine yine ve yeniden her gün olmadık işlerle uğraşıyor, vatandaşın derdine çözüm bulmak, çare üretmek yerine har vurup-harman savurmaya devam ediyorlar.

Türkiye’de durum her geçen gün daha da kötüye gidiyor.

“Gün günü aratıyor” desek riya etmiş olmayız.

Nerede ise bayır aşağı giden tekeri patlamış kamyon misali nereye toslayıp, nerede duracağımız belirsiz.

SORUNLAR ÇIĞ OLDU!...

Kartopu misali.

Sorunlarımız kartopunun çığa dönüşmesi gibi çözüm bulunmadığı için her geçen gün daha da içinden çıkılmaz bir hale dönüşmüş durumda.

Ülkeyi daha iyi yönetmek, insanlara daha fazla refah sağlamakla mükellef olan hükümetlerin yapması gerekeni yapmak yerine daha da büyük sorunlar yumağı oluşturanların kartopu şu anda çığ olmuş durumda.

Hepimizin nerede ise altında kalmasına ramak var.

Ve… İşin en acı tarafı da ne biliyor musunuz?

Birilerinin söylediği masallara inanan öylesine büyük gözü kapalı bir kitle var ki.

İyisini de söylesen, kötüsünü de söyleyen hep alkış hem destek, hem de tam destek.

Sabah namazında niyet ettiğinin tam tersini yassı namazında değiştiren bir iktidarın yıllardır söylediklerinin tam tersini yaptığı bir süreçte halen körü körüne bağlılık, savurma anlayışı ve biat kültürü maalesef tabloyu daha da ağırlaştırıyor. 

HALININ ATLINA SÜPÜRDÜLER…

Türkiye’nin tüm Dünya’da olduğu gibi sıcak para ile tanıştığı, Dövizin bol ve de ucuz olduğu bir devirde gerek petrol gibi gerekse de başta doğalgaz olmaz üzere hammaddeye boğulduğu bir süreçte Türkiye’nin sorunlarını çözmek yerine bunları halının altına süpürmeyi tercih edenlerin ayrıca ülkeyi Tek Adam gibi ucube bir sisteme mahkum ederek tüm kurumlarını yerle yeksan etmesi ile gelinen nokta burası.

Sorunlar halının altında ve tozlanmış daha da çözülemez hale gelmiş durumda.

Ülkenin borcu içeride TL bazında, dışarıda döviz bazında patlamış durumda.

Ne özelleştirmeden, ne de kiraya verilen sahillerdeki limanlardan gelenlerin hayırlı bir iş için kullanıldığı yok.

Devletin yapmaya çalıştığı tek şey, dışarıdan dilenerek yabancı yatırımcı getirmek için olmadık tavizler vermek.

Bunu sağlamak için ülkeyi yol geçen hanına ve mülteci kampına çevirmek.

Satabildiği kadar taşınmazı satmak.

Madencileri ve toprakları talan ettirmek.

Zeytinlikler başta olmak üzere ormanları imara açmak ve daha neler neler.

DURUN DAHA BİTMEDİ…

Bitti mi sandınız?!...

Durun daha bitmedi.

Anaya ve yeni Açılım süreci ile daha büyük belalar kapıda.

Türkiye’de Türk insanının yaşayacağı daha da büyük acılar kapıda.

Yeni yılda yılbaşı itibarı ile Asgari Ücretli ve Emekliye doping yaparak yine ve yine borçlarla tabloyu daha da iyimser göstermek ve Anayasa’yı değiştirmek adına daha da büyük tavizler kopartmak düşen oyları yeniden seçim kazanacak seviyeye tahvil etmek isteyenlerin yeni planları devrede.

Dün söylediklerinin bugün tam tersi ile yola devam ediyorlar.

İnsanımızın nefes alma şansı yok.

Ülkenin önünü görme şansı yok.

Ve… İşin en acısı da ne biliyor musunuz?

“Ben bu işin uzmanıyım” deyip “Bunun faturasını ben ödeyeceğim kardeşim” diyen herkesin ödettiği faturanın ödeyicisi Türk insanı, Türk seçmeni…

Eğer biraz gerçekten bu vatanı seviyorsanız kendinize şu soruyu sorun lütfen: ”Bu kadar alavere dalavere, saldırılar kimin işine yarıyor acaba?”

Doğru cevabı biliyorsanız size sözüm yok.

Sonsuz teşekkürler…

Halen kimse bunun farkında değil.

Farkında olanların da hesap sormaya gücü de mecali de yok!...

Bu devran böyle sürer, bu işler böyle devam ederse daha ödeyeceğimiz çok fatura var.

Zira her geçen gün daha da kabarıyor…