KADİR DAYIOĞLU


TELLİTURNA...

Atlas‘ın eski sayılarını karıştırırken, “Turnalar Uçun” Bölümünde bir not ve çok bilinen, belki de turna üzerine yazılmış en güzel dizler dikkatimi çekti...


Atlas‘ın eski sayılarını karıştırırken, “Turnalar Uçun” Bölümünde bir not ve çok bilinen, belki de turna üzerine yazılmış en güzel dizler dikkatimi çekti... Not şöyle; “Üremek için Doğu Anadolu’da birçok alana gelen telliturnaların en son kaydı 2001 yılında Muş’un Bulanık Ovası’nda alınmıştı. İki yıl aradan sonra gene Bulanık Ovası’na gelen geldiler ve türün doğadaki ilk fotoğrafı çekildi.”

***

“Turnalar güzellikleri, etkileyici büyüklükleri ve uzun mesafeli uçuşlarından ötürü binlerce yıldır baş tacı ediliyor. Mısır mezarlarında, Rus şarkılarında, Amerikan yerlilerinin totemlerinde, Avustralya yerli danslarında, Yunan ve Roma mitlerinde karşımıza çıkıyorlar. Asya’nın pek çok bölgesinde turnalar mutluluğun, şansın, uzun yaşamın ve barışın simgesi olarak kutsal kabul ediliyor.” 

***

Bilindiği gibi; “Şans ve görkem simgesi turnalar öteden beri ‘yabanlığın timsali’ olarak nitelendirilmiştir. Ancak yabanlığın yok olmaya ve onlara yakıştırılan şansın tükenmeye yüz tutmasıyla birlikte, bu iri kuşlar artık bilimcilerin ve kendilerine taktıkları adla ‘turna tutkunlarının yardımına muhtaç”, yine bilindiği gibi turna, Alevi, Bektaşi inancında kutsal bir hayvan. 

***

Son tespitten sonra aradan yıllar geçti, belki de telliturna bizlere küstü, bir daha gelmedi... Neden gelsin ki? Her gördüğü söğüte;“bundan güzel kasnak olur!” diyenlergibi bizlerde, her gördüğümüz araziye;“güzel tesis, AVM, rezidanmskurulu!” demeye devam edersek, elbette turnalar da küser, hacı leylekler de; flamingolar da, kazlar da, ördekler de... 

***

Canlı ortamı, “habitatı” elimizle yok ediyoruz, hem de acımasızca... Sulak alanları kurutmakla, meraları ortadan kaldırmakla övünen bir başka ulus var mı, bilemiyorum... Neyse!.. Şimdi, Rüştü Tuncalı’nın meşhur dizelerine kulak verelim:

 

İki turnam gelmiş, yolda yorulmuş,

Şahin vurmuş, kanatları kırılmış.

O da benim gibi yârdan ayrılmış.

 

Turnalar turnalar, telliturnalar,

Benden yâre selam eylem turnalar.

***

Turna üzerine türkü yakılmış, şarkı bestelenmiş, semah söylenmiş. Tıpkı, sürmeligibi... Konu turnalardan açılmışken Karacaoğlan’ın dizelerinden bestelenen Turnalar Semahı’nı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir de bunu, bir senfoni orkestrası eşliğinde, Sabahat Akkirazdan dinlediğiniz düşünün; muhteşem bir şey... 

***

Bu tesadüfe ne denir bilemem, bu satırları yazarken, bir “mey” eşliğinde Mükerrem Kemertaş o nefis sesi ve yorumuyla Huma Kuşu’nu okuyordu... 

 

“Huma Kuşu yükseklerden seslenir, 

Yâr koynunda bir çift suna beslenir, 

Sen ağlama kirpiklerin ıslanır, 

Ben ağlayım, belki gönül uslanır.”

***

Gelelim, Turnalar Semahı’nın dizelerine:

 

Gine dertli dertli iniliyorsun 

Sarı turnam sinen yaralandı mı 

Hiç el değmeden de iniliyorsun 

Sarı turnam sinen yarelendi  mi

 Yoksa ciğerlerin parelendi mi

………….
Havayı ey deli gönül havayı 

Ay doğmadan şavkı tutmuş ovayı 

Türkmen kızı katar etmiş mayayı

 Çekip gider bir gözleri sürmeli


Kuru kütük yanmayınca tüter mi 

Ak gerdanda çifte benler biter mi 

Vakti gelmeyince bülbül öter mi

 Ötüp gider bir gözleri sürmeli 

…………….
Karacaoğlan derki geçti ne fayda 

Bir vefa kalmadı ok ile yayda

 

Doğru söze ne denir?