Gerçekten…
Eğer tarihi bilmiyorsa bir insan, üzerine konuşmasın, çünkü tarih onu rezil eder…
Tek parti rejiminde, Kurtuluş savaşı sırasında bazı camilerin başka amaçlarla kullanıldığı doğrudur.
Cephelere silah taşıyan konvoyların, yağışlı havalarda konaklama yaparken, camilere bir süreliğine cephane koyduklarını biliyoruz.
Ama cehaletleri diz boyu olanların, bunun nedenlerini bilmedikleri ortada.
O yerleşim bölgesine cemaati oluşturacak erkeklerin, kurtuluş savaşında katıldıkları ve cephede oldukları
için zaten camiler harap ve kullanılmıyordu.
Bir cami hariç, onun da neden kapatıldığını dünkü yazımda anlatmaya çalıştım.
XXX
Dahası…
Diyanet işleri başkanlığı kurulduktan sonra çıkan bir yasa ile Anadolu’daki bütün camiler incelenmiş, cemaati olmayan camiler, harap camiler, tarihi camiler kayıt altına alınmış, diyanet işleri başkanlığı bütçesinden personel ödemesi kısıtlı olduğu için bazı camilere personel verilememiştir.
Camilerin başka amaçlarla kullanıldığı ve özellikle “Ahır” olduğu, işte onlar ki tarihi bilmeden konuşan ve kendilerini rezil eden kişilerdir.
XXX
Gelelim bir kez daha laiklik konusuna…
Bu ülkede toplumun tamamı, İslam dinine inananlar değiller.
Her türlü inançta olanlar var, inanmayanlar da var.
Ama bugüne kadar hep beraber, bir arada ve huzur içinde yaşamadık mı?
Cumhuriyet rejimi, hiç kimsenin dinine karışmadığı gibi, dinini doğru kaynaklardan öğrene bilmesi için Atatürk, 3 Mart 1924 yılında Ankara Müftüsü Börekçizade Mehmet Rifat Efendiye kurdurmuştur.
Bunun yanında o dönemdeki toplum, Arap harfleri le eğitim görse de, Arapça bilmediği için okuduğunu da anlamıyor, ezbere okuyordu.
Oysa Yüce Allah, Kuranda şu ifadeleri kullanıyordu.
Yûsuf Suresi 2. Ayet : “Biz onu sana, aklınızı çalıştırasınız diye, Arapça bir Kur'an olarak indirdik…”
Demek ki neymiş? Kuran’ı okuyunca anlamak gerekiyormuş.
Atatürk, net olmamakla beraber ana dili olan Türkçe dışında Arapça, Almanca, Fransızca, Farsça, Bulgarca, İngilizce ve Rusça dillerini biliyordu ve başucu kitabı Kuran’ı da anlayarak okuduğunu biliyoruz.
İşte o nedenlerdir ki Atatürk, bütün itirazlara rağmen Kuran’ı Türk diline çevirtmiştir. Herkes okusun ve anlasın diye…
XXX
Kendisini “Müslüman” inancına tabi olduklarını sananlar, işte o Kuran’ı Arapça okudukları için, kurandan bihaberler.
Onlara Kâfirûn Suresini ve özellikle de 6. Ayetini Türkçe dilinde okumalarını ve anlamalarını önerim.
Ayetin 6. Suresi şöyle: “Sizin dininiz sizin içindir, benim dinim de benim içindir.”
İnançlar üzerinden toplumun bazı kesimlerine baskı yapanlara sesleniyorum.
Allah’ın bu söylemine rağmen, siz kimsiniz de insanların inançlarına göre ayrım yapıyor veya onların inançlarına karışıyorsunuz…
Ve tarihi iyi öğrenin ki, tarih sizi rezil etmesin…