NEBAHAT ERDOĞAN


TAM BİR KARMAŞA…

Biliyorsunuz 9 Eylül pazartesi günü okullar açıldı. “Türkiye yüzyılı Maarif Modeli” uygulanmaya başlandı. Eğitim masrafları, yemek ücretleri, kitaplar ve kırtasiye masrafları , özellikle okul servis ücretleri velilerin ciddi anlamda maddi yük altında kalmaya zorladı. Bunun yanı sıra Milli Eğitim Bakanlığı’nın okul kayıt ücreti yok demesine rağmen, kayıt ücreti alınması, okulların bazı giderleri için para istenmesi de bu işin tuzu biberi oldu.


Biliyorsunuz 9 Eylül pazartesi günü okullar açıldı.

“Türkiye yüzyılı Maarif Modeli” uygulanmaya başlandı. 

Eğitim masrafları, yemek ücretleri, kitaplar ve kırtasiye masrafları , özellikle  okul servis ücretleri velilerin ciddi anlamda maddi yük altında kalmaya zorladı. Bunun yanı sıra Milli Eğitim Bakanlığı’nın okul kayıt ücreti yok demesine rağmen, kayıt ücreti alınması, okulların bazı giderleri için para istenmesi de bu işin tuzu biberi oldu.

Giderek artan enflasyon ve ekonomik sıkıntı nedeniyle ailelerin alım gücü daha da azaldı. 

Hiç bir veli istemez çocuğunu eksiklerle okula göndermeyi ama, okul gereçlerinin iki, üç katına çıkmasından dolayı karşılayamaz duruma geldiler neredeyse.

Evet “Türkiye yüzyılı Maarif Modeli” uygulanmaya başlandı. 

Kitapçığının yayınlandığı ilk günden itibaren Milli eğitim Bakanlığı ciddi eleştirilere maruz kalmıştı. 

Veliler yeni müfredatın çocuklara üzerinde ki etkisinin ne derece başarı sağlayacağını düşünüyorlardı.

Bu düşünce haklı olarak endişeye dönüşünce, Milli Eğitim Bakanı okulun ilk günü çocuklara Gazze dersi verileceğini söyledi.

Ve… Veliler endişelerinde haklı çıktı.

Hiçbir şeyden haberi olmayan, okul ve beslenme çantasının mutluluğunu yaşamadan, çocuklara savaş mağduru insanların yaşadıklarını ilk ders olarak vermek ne kadar akılcı bir tutum acaba?

Bu kaçıncı sınıf olursa olsun hiç fark etmez 1. Sınıf, 2. Sınıf, 5. Sınıf hiç fark etmez çünkü çocuk onlar çocuk… 

Gazze’nin durumundan ne anlasınlar, onlar mı kurtaracak Gazze’yi.

Bu çocuklara yapılan kötülük ne zaman son bulacak dersiniz?

Çünkü farkında mısınız bilmem ama şiddete meyilli nesil yetiştirmek için elinizden geleni yapıyorsunuz.

Malum bir zamanlar “Dindar ve Kindar” ayrımını da siz yapmıştınız…

Tamam savaş altında olan bir ülkeye, masum insanların katledilmesine kimsenin gönlü razı olmaz, ama bu konu ders olarak ta bu yaştaki çocuklara verilmemeli.

O küçücük beyinlerine okul sevgisinden, öğretmen sevgisine öğretilecek o kadar çok konu varken, Gazze’de olanlar bu çocuklara ne verebilir?  

Bunun sadece ilk dersle sınırlı kaldığını savunanlar olabilir, ama tüm çocukların yaşları kaç olursa olsun, sevgiyle, mutlulukla, paylaşmayla okula başlamaları gerekti. 

Savaşla harap olmuş bir şehri ilk ders olarak vermek, çoluk çocuk, yaşlı, genç yaralı ve kanlı hallerini göstermek bu çocuklardaki psikolojik etkisi cihatçı bireyler yetiştirmek mi amaç? 

BAKANLARDAN BİR DEMET

Bir de ufuk turu yapalım geçen haftaya dair…

ESKİ GENEL KURMAY BAŞKANI

Eski genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar katıldığı bir toplantıda "Eğitimin amacı bilgi edinmek değildir. Eğitimin amacı bir Allah korkusu iki kuldan utanmak. Eğer biz 4-12 yaş arasındaki insanlara, çocuklarımıza Allah korkusunu verirsek, Allah'tan korkmayı, kuldan utanmayı verirsek efendim vatan sevgisini verirsek, millet sevgilisini verirsek, bayrak sevgisini verirsek,  başkaları için iyilik yapmayı öğretirsek ve diğer milli ve manevi değerlerimizi onlara yüklediğimiz takdirde onun üzerine bu çocuk nereye giderse gitsin, dünyanın her şeyde gitsin bu çocuktan korkmayın." 

İlk temel kural “Ahlak” öncelikle çocuklara ahlaklı olmayı öğretirsek Ahlak kuralları çerçevesinde zaten “Allah’tan korkma, Kuldan Utanmak” vardır. 

Bunun için ayrıca çaba sarf etmenize gerek yok, onun için eğitim önemi Türkiye Cumhuriyeti’nin Laik, Demokratik ve bağımsızlığını ilelebet koruyacak nesillere ihtiyacı vardır. Bu Türkiye Cumhuriyeti için değişmez bir kuraldır.

Eğer zaten ahlakınız yok ise din de bir işe yaramayacaktır…

ULAŞTIRMA VE ALTYAPI BAKANI

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, gazetecilerin geçtiğimiz günlerde ortaya çıkan 108 milyon yurttaşın kimlik, ikamet adresi ve cep telefonu numarası bilgilerini içeren kişisel verileri çalınmasıyla ilgili soru üzerine iddiaları doğruladı.

COVID-19 pandemisi döneminde Sağlık Bakanlığı'nın sisteminde bir sızıntının yaşandığını söyledi.

Uraloğlu, “Bu pandemi sürecinde hatırlarsınız, sağlık sisteminden bir sızıntıdır. Onun haricinde yok. İnsanların güncel verilerinin çalındığıyla ilgili bir veri yok. Pandemi sürecinde bazı bilgilerin maalesef belli şekliyle elde edilmiş olduğu doğru. O süreçte o maalesef önlenemedi” dedi.

Topu Sağlık Bakanlığı’na attı.

Ne kadar rahat bir itiraf değil mi? 

Sanki Ulaştırma Bakanlığı’nın hiç suçu yokmuş gibi…

Ekonomik sıkıntıyla cebelleşen vatandaş, pandemi döneminde öyle korku verildi, öyle baskı uygulandı ki, yaşam standartları işlemez olmuştu adeta. Bunu fırsat bilerek kişisel verilerin çalınmasını  “O süreçte o maalesef önlenemedi” demek ne kadara inandırıcı olabilir ki sizce? 

Şimdi itiraf etmenin ne anlamı kaldı acaba, revamı bu sizin vatandaşa yaptığınız. Yani verileri çalınan vatandaşlar şimdi sürpriz bir şekilde her an kapılarının çalınmasıyla herhangi bir olaya karıştığını öğrenebilir demek mi istiyorsunuz?

ENERJİ BAKANI

Enerji bakanından tuhaf bir açıklama geldi. 

Elektrik ve doğalgaz fiyatlarının gelire göre belirleneceği yönünde… 

Anladınız mı? bilmem ama…

Benim anladığım bunun altından yine garibanı elektriğe çarptıracaklar gibi…

Doğalgazda da durum aynı, hani Karadeniz de doğalgaz bulmuştuk ya, onun şerefine olsa gerek bu açıklamalar. 

Doğuda kaçak elektriğin önünü kesmezseniz  böyle türlü, türlü fikir atarsınız ortaya….  

Şimdi diyeceğim, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek az kazanandan az vergi, çok kazanandan çok vergi alınacağını söylemişti. 

Bu sözlerinin üzerinden nerden baksanız iki ay gibi bir süre geçti.

Açıklasınlar da görelim söylediklerini uygulamışlar mı? 

Bir kalemde tüm vergi borçlarını sildikleri kişilerden geriye dönük tahsilat yapılmış mı?

Yoksa her aklına esen “az kazanandan az, çok kazanandan çok” alacağız diyerek elinde makbuz yollara düşüyor.

BU DE NEREDEN ÇIKTI ŞİMDİ?

Bir şaşkınlık anayasa mahkemesi başkanı Kadir Özkaya’dan geldi.

AYM Başkanı, yargı organlarına tarafsızlık ve bağımsızlık öğütleri verirken de şunu söylüyor: "Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim'de Lokman Hekim'in oğluna yönelik tavsiyelerine ilişkin ayette 'Evladım, yaptığın iyilik veya kötülük hardal tanesi ağırlığında bile olsa, bir kayanın içinde saklı da olsa, göklerin veya yerin herhangi bir noktasında bile bulunsa, Allah onu çıkarıp ahirette karşına getirir. Çünkü Allah her şeyi bütün incelikleriyle bilir, her şeyden hakkıyla haberdardır' denilirken, bir başka yerde de 'Kıyamet gününde öyle doğru, öyle hassas teraziler kurarız ki kimse en küçük bir haksızlığa uğratılmaz. Bir hardal tanesi kadar (hardal tanesi ağırlığında, iyi ya da kötü, basit bir şey) bile olsa yapılanları (her şeyi) getirir tartıya koyarız. Hesap sorucu olarak biz yeteriz' denilmektedir."

Tüm hesaplar ahirete mi kalsın?

Peki bu adalet sistemi, bu sistemde görev alanlar ne yapıyor ne işe yarıyor o zaman?

SON OLARAK….

HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Anayasa’ya karşı olduğunu ifade ederken millete ‘ahmak’ diye hakaret etti.

Zaten ülkenin başında bir enflasyon belası var, ekonomik sıkıntılar hat safhaya gelmiş, vatandaş canının derdine düşmüş,  biride çıkmış Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasasına gözünü dikmiş, “ahmaklar” diyerek hakaretler savuruyor. 

Söyleyene mi, söyletene mi bakmak lazım?!...

O Anayasa olmazsa sen milletvekili seçilip, her gittiğin yerde bu kadar özgürce milletin hassasiyetlerini kaşıyarak söyleyebilir miydin acaba? 

O kürsüde ”Demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma; Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine and içerim” diyerek ettiğiniz yemini unuttunuz mu? 

Bu yemine sadık kalmayanlar,  Anayasanın değiştirilmeyeceğini bildikleri takdirde bu kadar ısrar nedir acaba?

İYİ PARTİ GENEL BAŞKANI

“Asıl Ahmaklık Türk Milletini hesaba katmamak" 

Dervişoğlu, sosyal medya hesabından paylaştığı videoda şu ifadeleri kullandı:

- Aziz Milletim; Cumhuriyet’le, Türk’le, Türklükle ve Atatürk'le sorunlu terör sevici zihniyet, şimdi de Anayasamızın ilk 4 maddesini hedef aldı. İktidarda kalmak uğruna her türlü tavizi verirseniz olacağı budur. Malazgirt'te adamın elini kaldırırsanız o da gelir Ankara'da parmağını gözünüze sokar işte.

Evet gözünüzü oymadan, gözünüzü açsanız iyi olacak. 

Yoksa 23 yıldır tekrarladığınız gibi yine ”Kandırıldık” diye hayıflanır durursunuz.

Milletimizi ahmaklık ile itham etme konusuna gelince asıl ahmaklık; beni, İYİ Parti'yi ve büyük Türk milletini hesaba katmamaktır.  “Anayasa değişikliği” diye fısıldayıp “yeni Anayasa” diye yükselen, taşeronları eliyle de milletin tepki ve sabır sınırlarını ölçen kendini bilmezleri bu vesileyle ikaz ediyorum. İhtiyaç duyduğumuz yeni bir anayasa değil, yeni bir iktidardır. Ve o iktidarın parolası; tek millet değil Türk milleti, tek devlet değil Türk devleti, tek vatan değil Türk vatanı ve tek bayrak değil Türk bayrağı olacaktır.”

Ne diyelim Türkiye tüm bu karmaşanın içerisinde yıkılmamak için direniyor.

Ama emin şu bilinsin ki Türkiye Cumhuriyetini yıkmaya kimsenin gücü yetmez…

Ne mutlu Türk’üm diyene.