MUSTAFA CENGİZ


SİZİN DE BAZI ENDİŞELERİNİZ VAR MI?

Aslında hepimizin endişeleri vardır. Her gün yeni bir güne uyanıyoruz çok şükür. Hayatta olduğumuz için ne kadar şanslı olduğumuzu kavrayan ve buna şükreden insan sayısı da epey az. Zira zannediyorlar ki Dünya onlara kalacak. Ama kimseye kalmadığını çok yakıda görecekler inşallah. Geleceğimize dair bir sürü plan, proje umutlarımız ve endişelerimiz var geleceğe dair. Bugün yine acıtan Türkiye gerçekleri. Zirvedekilerin söyledikleri ile hayatı yaşayanların gerçekleri taban tabana zıt.


Aslında hepimizin vardır.

Her gün yeni bir güne uyanıyoruz çok şükür.

Hayatta olduğumuz için ne kadar şanslı olduğumuzu kavrayan ve buna şükreden insan sayısı da epey az.

Zira zannediyorlar ki Dünya onlara kalacak.

Ama kimseye kalmadığını çok yakıda görecekler inşallah.

Geleceğimize dair bir sürü plan, proje umutlarımız ve endişelerimiz var geleceğe dair.

Bugün yine acıtan Türkiye gerçekleri.

Zirvedekilerin söyledikleri ile hayatı yaşayanların gerçekleri taban tabana zıt.

Naim Babüroğlu’nun gözlemleri, uyarıları ile bugün yine geçmişten geleceğe atıflarla bir tur.

Buyurun başlıyoruz.

KADINLARA İKİNCİ SINIF MUAMELE!...

Buyurun buradan yakın.

“Kul hakkı yemek günahtır” değil mi?" diye soruyor ve yine kendisi cevaplıyor Dr. Naim Babüroğlu.

15 Ağustos 2025’te, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tüm camilerde okunacak Cuma Hutbesinde: “Karşılıklı rıza olmadan, Yüce Rabbimizin koyduğu miras ölçüsünü değiştirmek ilahî adalete aykırıdır. 

Dolayısıyla kişinin; kız çocuklarını mirastan mahrum bırakması, kız çocuklarının da Allah’ın takdir ettiği hakka razı olmaması kul hakkıdır" denildi.

Yani, mirastan pay alacak kadınlara, erkeğin alacağının yarısına razı gelmesi tavsiye edildi.

Eski Türklerde kadının, aile, toplum ve devlet yönetiminde önemli bir yeri vardı. 

Töreye göre, toplumda kadın ve erkek eşitti. 

Kadınlar, erkekler gibi savaşırdı. 

Kağan ve hatun iktidarı paylaşırdı. 

Eski Türklerde kadın, hatun olarak hakanın yanında yer alırdı.

Cumhuriyet’ten önce… Dört kadınla evlilik vardı. Kadının boşanma, mahkemede tanıklık ve miras hakkı oldukça kısıtlanmıştı. 

17 Şubat 1926’da, Medeni Kanun’la, kadın erkek eşitliği sağlandı.

1934’te, Türk kadınına milletvekili seçme ve seçilme hakkı verildi. 

Fransa 1944’te; İtalya, Japonya 1945’te; Belçika 1948’de; İsviçre 1971’de kendi kadınlarına bu hakkı verirler. 

Kadın haklarında, Türkiye Avrupa’da 7’nci, dünyada 12’nci sıradaydı.

“Atatürk’ü ve kadını Türkiye’den çıkarın, geriye Afganistan kalır…” 

Ne vatan kalır ne de makam…”

Gördünüz mü?

Kadın-Erkek eşitliğine bakış açısını.

Kadınlara 2. Sınıf insan muamelesine devam.

Her geçen gün bir hakları gasp ediliyor.

Eve kapanmaları, toplum hayatından çekilmeleri, miras haklarından bile vazgeçmeleri isteniyor.

Tam Taliban zihniyeti.

TÜRKİYE'DE NE DEĞİŞTİ?

İşte 10 puanlık bir uzman sorusu daha.

Türkiye'de ne değişti?" diye soruyor Babüroğlu;

Son dönemde, Türkiye’de dinden uzaklaşan insan sayısı arttı mı?

Türkiye’de, yolsuzluk ve rüşvet yaygınlaştı mı?

Türkiye’de, günah olan “israf” ve haram olan “kul hakkı” yemek sıradanlaştı mı?

Evet…

Demek ki…

Diyanet İşleri Başkanlığı, görevini ihmal ediyor.

Yani, “kul hakkı” yiyor.

Atatürk, bugünleri görmüş gibi şöyle haykırır:

“Dinî kendi ihtiraslarına alet yapan hükümdarlar ve onlara yol gösteren hainler, hep kötü sonuca ulaşmışlardır.

Eğer onlara karşı benim şahsımdan bir şey anlamak isterseniz, derim ki, ben şahsen onların düşmanıyım…”

SİLAH BIRAKMAYACAKLAR!...

Sanırım birçok kişi bu konuda hemfikirdi ama, bu işi pazarlayanlar hep başka türküler söylediler ve halen de devam ediyorlar.

Malum sözdeki gibi.

“Adam olursa sağır, ne kadar bağırırsan bağır”

Gözlerini kapattılar.

Kulaklarını tıkadılar.

Adına da barış dediler.

Sonrası mı?

Bakın bu konuya dair ne diyor Dr. Naim Babüroğlu?

"DEM Partisi Dışişleri Bakanı’nı Suriye’deki YPG’yi sert sözlerle eleştirdiği için adeta tehdit etti.

-Ama bir gerçeği de ortaya çıkardı. 

YPG silah bırakmayacak. 

-Yani PKK’nın %95’ inden fazlası silah bırakmıyor. 

Yüzde 3-5 için mi bu Komisyon bu çaba… 

Harcanan zamana yazık…

PKK terör örgütü, 1984’te gerçekleştirdiği kanlı eylemleri havai fişeklerle kutladı. 

-Devlete meydan okumanın adı budur. 

Bir pişmanlık yok. 

“Terörsüz Türkiye” süreciyle uyumlu bir hareket değil. 

-Bu vatan, kanlı terör eylemlerinin zafer olarak kutlanacağı bir coğrafya değil. 

-Devlet, milleti temsil eder. Devlete, millete meydan okumak teröristlerin haddi değil. 

-PKK zafer kazanmamıştır. 

Kahraman şehitlerin kanıyla sulanan bu topraklar cetvelle çizilmemiştir.

PKK’nın silah bırakması sürecinde, Suriye’deki PKK/YPG dahil değil miydi? Dahil değilse PKK silah bıraktı olmuyor. 

-Ancak, YPG’nin Kuzey Irak benzeri bir yapıya doğru gittiği gerçeği ağırlık kazanıyor. 

Oysa devlet yetkilileri YPG de silah bırakacak diyorlardı.

Suriye’de HTŞ ve Şam arasında gerginlik yaşanınca, ABD PKK/YPG'ye (SDG) asker takviyesi yaptı.

Kapattığı üsleri tekrar aktif duruma getiriyor.

-Türkiye, HTŞ'nin baskısıyla YPG'nin dağılacağını düşünüyor, ancak bu mümkün değil.

-Türkiye'nin 1. stratejik hatası Esad karşıtı politikası,

2.stratejik hatası HTŞ'yi desteklemesi. 

Bu sayede, PKK/YPG devletçik oldu. PKK/YPG'nin silah bırakması da mümkün değil. Türkiye, artık İsrail'le komşu.”

BANDIRMA VAPURUNDAN BUGÜNLERE…

Siyasette gelinen nokta mı?

Buyurun bir başka önemli analiz Naim Babüroğlu’ndan.

“Parti değiştirmek sıradanlaştı. 

Bir tek DEM Parti’den diğer partilere geçiş pek yok.

-Kemalist/Atatürkçü soldan diğer partilere geçiş kangrenleşmiş bir soruna işaret ediyor.

-Kemalizm, ilkeler bütünüdür. 

“Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” ruhunu barındırır.

-Bandırma Vapuru’ndan inenlerin hiç biri Kemalizm’le ya da CHP’nin köküyle barışık olamaz.

-Asıl sorun, Kemalizm’i/Atatürkçülüğü yadsıyan kişilerin CHP’de yer almasıdır.

-Bazı çeyrek eğitimliler, “Devrimcilik” ilkesini yok sayarak Kemalizm’in 1930’larda kaldığını düşünür. 

Kemalizm, “geçmişin bekçiliği değildir”, Atatürk böyle bir bekçiliği reddeder.

-Atatürk’ün “Manevi Mirası”nı dahi bilmeyen insanların CHP’de yer alması bir trajedidir. 

-Bandırma Vapuru’nun fırtınasında ayakta kalamayacaklar, Atatürk’ü ve CHP’yi temsil edemez.

-CHP, bu fırtınayı bir fırsata dönüştürmelidir. 

“Altı Ok”un anlamını bilmeyen ilkesiz, çeyrek eğitimli insanların barınacağı bir yer değildir Bandırma Vapuru…”

NEREYE SÜRÜKLENİYORUZ?

İşte tam ve net bir tespit.

Türkiye nereye sürükleniyor?

" Ne diyor Öcalan?

“Bir rejim değişikliği olacak.

Bu hepsinden daha derinlikli olacak. 

Başarılı olursak, yepyeni bir Cumhuriyete...”

Yani, “ulus” ve “üniter” devlet yapısı yerine; eşit yurttaşlık masalıyla “Türkiyeli” düzeni. 

Yani Türk, Kürt, Arap…

Bu projede, parçalanmış bir Türkiye var.

Bu projede, Hatay dahil olmak üzere, Kahramanmaraş, Sivas, Erzincan, Erzurum, Kars ve güneyinin koparıldığı bir “Kürdistan” var.

Ve bu projede, Atatürk’ü, Cumhuriyet’i reddeden, Sevr’e hızla koşan bir Türkiye var."

ÖZERKLİK MESELESİ…

Terörist başı Öcalan ne diyor?

“AB Yerel Yönetim Özerklik Şartı'na şerh kaldırılırsa, meselenin önemli ölçüde çözüleceğini” söyler.

DEM Parti tarafından da, Mayıs 2025’te yapılan bir açıklamada, “Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na konulan çekincenin kaldırılması” istenir.

Böylece, atılan bu adımlarla özerklik yolu açılacak.

2025’te esen “Terörsüz Türkiye” rüzgârıyla birlikte, geri kalan genç ve iyi eğitimli teröristler de Suriye’ye geçer.

Geri kalanlar, zaten savaşçılık özelliklerini yitirenler…

Silah bırakılırsa, işte geri kalan bu yaşlı, savaşma yeteneği kalmayanlar bırakacak.

Ve bu sürecin adına, “PKK silah bıraktı” denilecek.

“PKK silah bıraktı” fırtınası estiriliyor ama…

PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG, Suriye’de bir devletçik oldu.

Kendi deyimleriyle, Suriye’de 100 bin kişilik bir güce ulaştı.

ABD destekliyor. 

Silah bırakması mümkün mü? 

Hayır...

İstese de bırakamaz...”