İBRAHİM PEKBAY

Tarih: 16.05.2024 11:09

SİZİ HİÇ AKREP SOKTU MU?

Facebook Twitter Linked-in

Yıl, 1964…

Babamın tayini Maraş’a çıktı, o zaman “Kahraman” unvanı yoktu.

Bir yaz günü, kavurucu sıcaklarda, trenin son istasyonu Maraş’a vardık. Önce otel, sonra Batıpark Mahallesi’nde ahşap bir ev, yerleştik.

Günlerden bir gün, eş dost toplandık, bahçe gibi bir yerde akşam serince oturuyoruz.

Konu nereden açıldı ise sıcak günlerde ortalıklarda dolaşma olasılığı çok olan Akrep’e ve dolayısıyla da Akrep sokmasına geldi.

Yaklaşık 14 dakika filan bu konu üzerinde konuşuldu.

Çeşitleri, hangi çeşidinin daha tehlikeli olacağı, sokarsa acilen ne yapılması gerektiği gibi…

Bir süre sonra benim uykum geldi, “Ben eve gidiyorum” diyerek ayrıldım, eve geldim.

Hava sıcak ya, bir duş yapıp, serinledikten sonra yatacaktım.

Banyoya girdim, duşu açacaktım ki, ayağımda bir acı hissetim.

Ayağıma bakayım derken, yerde akrep gördüm. Aslında o güne kadar akrep hiç görmemiştim, resminden gayrı.

Ama denilen şuydu; “Etrafına ateş yakılırsa, kendi kendini sokar öldürür…

O zamanlarda evlerde pompalı gaz ocakları var. 

Alttaki haznesine ispirto dökülür, yakılır, ısıtılır sonra da pompalayarak başlığı da yakılır…

Ayağımın ağrısını unutup mutfağa koştum, ispirtoyu aldım, geldim, akrebin etrafına daire şeklinde döküp ateşe verdim. 

Bakalım nasıl olacak, gerçekten akrep kendini sokacak mı?

Akrep, bir o tarafa bir bu tarafa, ateş çemberinin içinden çıkış yolu aradı, ama yok ki!

Sonunda dedikleri gibi oldu, kuyruğunu çevirip kendine batırdı.

XXX

O kendi kendini öldürdü ama beni de sokmuş oldu.

Ne yapacağımı bilemediğimden, tekrar topluca oturan ailem ve komşularımın yanına döndüm.

Bana “Hayrola, uyku tutmadı mı?” diye sordular.

Çok sakin, umursamıyormuş gibi bir tavırda; “Beni akrep soktu” dedim.

Hepsi birden gülmeye başladılar. Hani az önce akrep sokmasından söz açılmıştı ya.

Ancak anacığım çok dikkatli; “Nereden soktu” dedi, ayak başparmağımı gösterdim. 

Başparmağımda nokta halinde bembeyaz bir görüntü vardı.

Anacığım o telaşla babama “Kalk, hastaneye” dedi, gittik.

Bir iğne yaptılar, akrebin rengini de sordular, “Tamam, bu aşı panzehiri” dediler, geri savdılar. 

Hastanede, benim gibi akrep sokmasından acile gelen dört kişi daha vardı.

XXX

Aradan bir zaman geçti, yine evin içinde bir akrep gördüm.

Bu kez ispirtoya koşmadım…

Süpürgeden bir sap kopardım, akrebin olduğu yere gittim…

Elimdeki süpürge sapı ile akreple oynamaya başladım. 

Orasına burasına dokunuyordum. 

O da bir geri çekiliyor, bir hücuma geçiyor, sonra dönüp gitmeye çalışıyordu.

Elbette ben önünü kesiyordum. 

Bazen işaret parmağım ile sırtına dikkatlice dokunmaya çalışıyordum, kuyruğu hemen harekete geçiyordu.

Hiç pes etmedi, yakalasa beni, sokacak, ondan kuşkum yok. 

Çünkü bir hamle yapıyor, bir geri çekiliyor, bir yolunu değiştirerek, oyundan çıkmaya çalışıyordu.

Yaklaşık bir 15 dakika kadar akrep ile oynaştık, sonra bir kâğıdın içine alıp, evin dışında bir boşluğa bıraktım.

O kadar hızlı gidiyor, arada bir arkasına dönüp bakıyordu ki…

Güldüm kendi kendime.

Evin içinde görmeseydim, beni yine sokardı, çünkü huylu huyundan vazgeçer mi?

XXX

Efendim, kıssadan hisse…

Etrafınıza iyi bakın, akrep çıkabilir, sokabilir, çünkü huylu huyundan vazgeçmez…

Tam anlatabildim mi bilemiyorum, ancak bu hikâye, kelimesi kelimesine doğru ve tarafımdan yaşanmış. 

Zaten bir daha akrep de görmedim hiç…

Ancak, ben hiç gerçeğini görmesem de, huylusu gerçek hayat içinde her zaman varlar…


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —