Öylesine bir klasik olmuştu ki, bir gün yazmasa soranı çok olurdu.
“Hayırdır bugün Çimdik yok mu?” diye üzüntülerini belirtirlerdi.
İbrahim Pekbay ve nerede ise bir Kayseri klasiği “Çimdik” köşesinden bahsediyorum.
Malum insanları Çimdik’lediğiniz zaman bir anlamda uyandırıyorsunuz.
Kayseri'nin yillisi idi kendisi.
Onunla da övünürdü.
Meşhur Kemal Dayının Kıraathanesi üzerinden anlatırdı bazen meseleleri topu sektirerek.
Bir de meşhur telefon sapığı vardı merhumun.
Derdini deşerdi de deşerdi...
Anneciğini arada bir yad eder, anılarını aktarırdı.
Babasından da anılar naklederdi günün anlam ve manasına binaen.
Ruhları şad, mekanları cennet olsun inşallah.
Buluştular artık, vuslat bitti onlar için sanırım.
Merhum’da öyle ince, naif bir insandı ki, bazen uyuyan kitleleri uyandırmak adına üzerine düşeni yapmak için mini bir çimdik atar, fikirlerini paylaşır, günceli özetler, o tatlı üslubu ile de rehberlik ederdi.
Nalına da vurdu, mıhına da, define de, kastağına da…
Hep inandığı doğruladı yazdı.
Riya etmedi, eğilmedi, bükülmedi.
İncindi ama incitmedi…
Bazıları gibi doldur boşalt yapmazdı.
Kimseye eyvallahı yoktu.
“Laf olsun torba dolsun” diye de yazdığını ne gördüm, ne de duydum.
İnce eler, sık dokurdu.
Hassastı.
Yazısı internete girmekte gecikti mi dakika sapıtmaz hemen arardı.
Beni bulamadı mı Ahmet beyle, o da yoksa Alp ile işini çözerdi.
O hasta halinde bile bir gecikme olacağı zaman ikaz eder, süre ve sabır isterdi.
Güncele çok düşkündü.
Gecenin bir yarısında ya da günün belli-belirsiz bir anında arar, sohbet-muhabbet, sadede gelirdi.
Bilgi istediği konuları sıralardı.
Kendisi ile yaptığım hiçbir telefon konuşmasında o kibarlığını, ince zekası ile nüktedanlığını ve sohbet arasına sıkıştırdığı mini anekdotlarını unutamam.
Son dönemlerde sağ olsun Saime hanım da kendisine epey yakın markaj yaptı bir çok konuda ve uyarıları ile de hayat arkadaşının yazılarını da “Altın Makas” olarak denetledi bir nevi.
Hep kibardı.
Hep zarifti.
Bilgili ve görgülü idi.
Devlet deneyimi vardı.
Türkiye markası yaptığı Beğendik’ten dolayı merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel dahil bir çok siyasi ile de arası iyi idi.
Kayseri’de de siyasetle uğraştı.
Belediye meclis üyeliği yaptı.
Hep iyi giyinir, kendine bakar, özenli idi.
Çok yoğun ve tempolu bir hayatı oldu İbrahim abinin.
Bu kadar büyük bir koşuşturmanın içinde de en çok sevdiği işi yaptı.
Gazetelerde köşe yazarlığı.
Okumayı ve yazmayı o kadar seviyordu ki, sürekli yazdı…
Bizleri ve kamuoyunu bilgilendirdi.
İsterseniz kendisinden dinleyelim son veda yazısında yazmaya dair süreci.
“Yeri geldiğinde yazdığım gibi, ben matbaa mürekkebi ve gazete kâğıdı kokusu içinde yetişerek gelen ve her gün ilk başladığım Muğla Postası gazetesindeki 3, bilemeden 5 cümlelik siyasi yazılarla başladığım yazı hayatım, bugüne kadar devam etti.
Kayseri’de ilk önce ÜLKER gazetesi ile başladım.
Daha sonra Kayseri Anadolu Haber gazetesinde devam ettim.
Ardından “AKIN” gazetesini “Akın GÜNLÜK” olarak adını değiştirerek devam ettim yazmaya.
Bir süre sonra Yeni Kayseri Haberde yazdım…
“KAYSERİ MAÇ” ta devam ettim.
Bu kez, Kayseri Hâkimiyet Gazetesinden sevgili kardeşim Mustafa CENGİZ, “Kapımız sana açık” dediğinde bir saniye bile düşünmeden “Geldim bile” dedim ve yazmaya başladım.
Neden bu kadar hevesliyim yazmaya…
Benimkisi “Heves” değil, mürekkep ve kâğıt kokusu ile içime işleyen yazma tutkusu.
O kokuyu almayanların anlaması mümkün değil…
Diyebilirsiniz ki; “Bütün köşe yazanlar da senin gibi tutku ile mi yazıyor?”
Bir kısmı benim gibi, bir kısmı “Meslek edinerek” bu iş ile geçimini sağlayanlar, ama hepimiz de yazıyoruz…
Şimdi de gördüğünüz gibi KAYSERİ GERÇEK HABER gazetesinde yazıyorum…”
Evet… Mini bir özeti aslında bu İbrahim abinin nerede ise 80 yıllık ömrünün kısa bir fragmanı gibi…
Babasının görevi nedeni ile Türkiye’nin dört bir yanını gezmiş, kendisi de gezmeyi sevdiği için Dünya’nın birçok ülkesine de gitme imkanı bulmuştu.
Memuriyet döneminden tutunda iş hayatında da nereye gitse bilgisayarını yanı başından eksik etmedi.
Memuriyet derken benim memleketim Ürgüp’ten bahsediyorum.
Maşaallah tanımadığı kimse yoktu bizim taraftan.
Bir de meşhur fotoğraf makinaları vardı.
Kaliteli olan her şeyi severdi.
Ömrü boyunca özenle devlet deneyimi ve terbiyesi görmüş bir insanın titizliği ile çarpıklıkların düzeltilmesi için gayret sarf etti.
Sordu, araştırdı, satır aralarını, perde arkasını didik didik etti.
Klasik Çimdik’leri ile de toplumu bilgilendirmeyi kendisine ilke edindi.
Sene 1993 ya da 1994 Kayseri’de Akın Günlük gazetesinde merhum Hacı Ali Şapçı beyin sahipliğinde görev yaparken, ilk kez tanıştık kendisi ile…
Bizim mesleğe başlayışımız hali ile ona göre epey yeni idi.
1982’de Hakimiyette başlamış, bir müddet Anadolu Haber’de devam etmiş ve 5 Ağustos 1991’de Üstün Tuncer yönetiminde kendini yenileyen Akın Günlük ile mesleğe devam etmiştik.
Orada yazmaya bizlerle devam etti İbrahim abi.
Kayserispor maçlarının da müdavimi idi.
Kale arkasında o günlerin en popüler Canon marka makinesi ile uzun telesi ile anında herşeyi şakır şakır çeker gazeteye baskıya yetiştirirdi.
Aktif ve dinamikti.
Bilgi, birikim, girişimci ruh, ne ararsanız vardı.
Bir telefonla ulaşamayacağı kimse, bitiremeyeceği iş yoktu.
Son nefesine kadar hep bu ülkeyi düşündü.
Vatan, millet, bayrak derdinde oldu.
Atatürk ilkelerinden sapmadı.
Cumhuriyetçi ve aydın bir insandı.
O’da birçokları gibi bu ülkenin geleceği için duyduğu endişeyi yıllarca dillendirdi, rehber olmak için didindi durdu.
Evet… İbrahim abi seni de sonsuzluğa uğurladık.
Sevenin o kadar çok ki sanırım çocukların ve Saime hanım seninle bir kez daha gurur duymuştur.
İnsanlara yaptığı yatırımın sanırım göstergesi bu olsa gerek.
Senin için yazılanlar bir fani için yazılabileceklerin en güzelleri.
Allah rahmet eylesin.
Mekanın cennet olsun abi.
Seninle ilgili ne yazsam az.
Sevenlerine sabırlar diliyorum…
Seni unut(tur)mayacağız!...
Peki şimdi bizi kim “Çimdik”leyecek… İbrahim abi?