MUSTAFA CENGİZ


SEVDİĞİMİZ HERŞEYİ ÖLDÜRÜYORUZ…

Zaman zaman yine bu köşede kadına şiddeti yazıyor, çiziyor, önlem alınması konusunda yetkililere çağrı yapıyoruz. Yine ve yeniden hortladı. Canı isteyen istediğine çekiyor silahı sokak ortasında basıyor tetiğe. Sonuç malum. Son kadın cinayeti sayısı 5 Mayıs itibarı ile 163 oldu. Nerede ise günde iki kadın katlediliyor bu ülkede maalesef. Geçen yılın rakamı mı? Tamı tamına 473. Siz ne kadar, hak, hukuk, adalet, eşitlik isteseniz de. Birileri bile isteye bunu istemiyor. Kadını toplumda eşit görmüyorlar. Kadın çalışmasın istiyorlar. Kadın evinde kalsın, toplum hayatına katılmasın, erkeğin kendisine reva gördüğü ikinci sınıf vatandaş düşüncesine saygı göstersin istiyorlar.


Fyodor Dostoyevski diyor ki;

Herkesi öldürüyoruz, sevgili dostum. 

Kimini kurşunlarla, kimini sözlerle, 

kimini yaptıklarımızla ve kimini de yapmadıklarımızla.

Maalesef bu da bir başka Orta Doğu gerçeği.

Ya da Akdeniz insanının kıpır kıpır kanı da diyebilirsiniz.

Biz her şeyi herkesten çok farklı yaşayan insanlarız.

Coştu mu bizi kimse durduramaz.

Ama bir de köprüler yakıldı ise eğer.

Yine bizi kimse durduramaz.

Canına ot tıkamadan, ya karşımızdakine, ya da kendimize zarar vermeden defteri bir türlü kapatamayız.

İnsanımızı neyi ne kadar çok severse öldürmeden duramıyor.

Ya göklere çıkartıp ilah ediyoruz, ya da kafasına sıkıp öldürüyoruz.

Acı ama gerçek bu.

Bunun ortası yok ne yazık ki.

Nereden mi geldik bu konuya?

Malum.

KADINA ZULÜM BİTMİYOR…

Zaman zaman yine bu köşede kadına şiddeti yazıyor, çiziyor, önlem alınması konusunda yetkililere çağrı yapıyoruz.

Yine ve yeniden hortladı.

Canı isteyen istediğine çekiyor silahı sokak ortasında basıyor tetiğe.

Sonuç malum.

Son kadın cinayeti sayısı 5 Mayıs itibarı ile 163 oldu.

Nerede ise günde iki kadın katlediliyor bu ülkede maalesef.

Geçen yılın rakamı mı?

Tamı tamına 473.

Siz ne kadar, hak, hukuk, adalet, eşitlik isteseniz de.

Birileri bile isteye bunu istemiyor.

Kadını toplumda eşit görmüyorlar.

Kadın çalışmasın istiyorlar.

Kadın evinde kalsın, toplum hayatına katılmasın, erkeğin kendisine reva gördüğü ikinci sınıf vatandaş düşüncesine saygı göstersin istiyorlar. 

Görenleri kınıyorlar.

HIRSLARINI ALAMIYORLAR…

Dövüyorlar.

Sövüyorlar.

Hor görüyorlar.

Aşağılıyorlar. 

Toplumun dışına itiyorlar. 

Evlatlarından koparıyorlar. 

Her türlü cezaya layık görüyorlar.

Boşuyorlar.

Yine olmuyor.

İlle de canını almaları gerek.

Erkeklik onurunu kurtarmak içinde…

Adına da Namus cinayeti diyorlar…

Ne yazık ki sistem de buna cevaz veriyor. 

Sanki her kadının namusu ortada imiş gibi bir de adi yafta yapıştırıyorlar. 

Sanki kadın kendi namusunu, iffetini koruyamazmış gibi.

TOPLUMSAL BİR SORUN…

Bu ne dünün, ne de bugünün sorunu.

Bu süregelen ve sürecek olan devamlığı olan aslında kanayan bir yara.

Erkek egemen bir toplumda nüfusunun yarısı kadın olan bir ülkede acı bir gerçek.

Hatta ve hatta kangrene dönüşmüş devasa bir sorun.

İstanbul sözleşmesinden bir gecede TBMM’nin bile oluru olmadan, tek imza ile çıkılması ile de gelinen noktada daha da tırmanmış bir şiddet ve sonucu da cinayetlerle biten bir dram.

Kadına şiddet tam yüzde 1400 kat artmış.

Haberiniz var mı?

Sürekli rakamlar artıyor.

Aileler dağılıyor, çocuklar perişan oluyor.

Geride tamiri mümkün olmayan sosyal ve psikolojik travmalar bırakıyor. 

Her yıl ölen kadın sayısı da sadece istatistiki veri olarak kalıyor.

Ölen öldüğü ile kalıyor.

Cinayeti işleyen de mahkemedeki takım elbise kravat ile sergilediği performans ile ve de adına namus cinayeti denilerek en alt seviden ceza alıyor ve birkaç yıl sonra tekrar toplum içinde ve şiddete kaldığı yerden tam gaz devam ediyor. 

RUHSATSIZ SİLAH CENNETİ…

Geçtiğimiz günlerde CHP Milletvekili Aşkın Genç, Türkiye’de her gün yakalanan ruhsatsız silah rakamlarını açıkladı.

CHP Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, Cumhuriyet başsavcılıklarındaki ruhsatsız silahlarla ilgili dosya sayısının 137 bini aştığını belirterek, “Günde ortalama 370 kişi ruhsatsız silahla yakalanıyor. 

Sadece geçtiğimiz yıl, bu nedenle 65 binin üzerinde kamu davası açılmıştır. 

Bireysel silahlanma yalnızca bir asayiş sorunu değil, toplumsal barışa ve kamusal güvenliğe yönelmiş yapısal bir tehdit haline gelmiştir" dedi.

Günde nerede ise 400 ruhsatsız silah yakalanıyor.

İnsanımız silahlanıyor.

Bu kadar hoyrat rakamlar nedeni ile de ortaya çıkan tablo canı sıkılan çekiyor silahını, basıyor tetiğe ve ortalık kan gölü.

Neresinden bakarsanız bakın ciddi bir sorun bu.

Bir ülkede silah sadece kanun güçlerin de olmalı ve taşıma ruhsatı bulunanlar hariç hiçbir şekilde silah taşımamalı.

Kaldı ki son dönemde artan sığınmacı sayısı ve onlarında bulundurdukları ateşli silahlara dair haberlerde epey sıkıntı yaratacak türden uzun vadede. 

BU NE BÜYÜK ÇELİŞKİ…

Bir de bunun çelişkili boyutu var ki akıllara zarar.

Bu memlekette ne kadar düşünen, yazar, çizer, siyasetçi takımı varsa hepsi siyasi parti genel başkanları da dahil olmak üzere içerideler.

Ama gelin görün ki suç sayıları ile herkesin ağzını açıkta bırakan binlerce, on binlerce kişi sokaklarda ve toplumu ciddi manada tehdit ediyorlar.

Sürekli olaylara karışıyorlar.

Cinayet işliyorlar.

Sokaklarda cirit atıyorlar.

Türkiye için sanırım en büyük tehlike, düşünmek, sorgulamak ve daha yaşanılabilir Türkiye istemek ve bunun içinde mücadele etmek olsa gerek…

DÜŞÜNÜLESİ...

Bu da bir başka alıntı sevdiklerimize nasıl öldürdüğümüze dair.

Ama bu bireysel bir olay.

Yani iki kişi arasında geçene ve üçüncü şahısları ilgilendirmeyen. 

Bir Tereddüdün Romanı’nda diyor ki Peyami Safa; "Sevmek öldürmektir. Bunu çok söyledim ben. Böyledir. Hepimiz katiliz." 

Ve… Devam ediyor…

“Sevdiklerimizi öldürüyoruz, çünkü onlar da bizi öldürüyorlar fakat darbelerimizi insanca vurarak, açtığımız yaraları namütenahi şefkatinizle iyi etmeğe çalışarak ve tekrar yaralayarak, sevdiklerimizi hazla keserek güzel tezadını tattırarak öldürüyor ve ölüyoruz.

Yaşamak, yaralamak ve yaralanmaktır fakat insanca... 

Bizim tıynetimiz, ruhumuzun hayvan ve Allah'a giden iki yolunun köşesinde mündemiçtir. 

"Ne melek, ne hayvan!" 

"Hem melek, hem hayvan!" 

Bununla beraber yüzümüz meleğe doğrudur, gayemiz Allah'a doğrudur. 

Fakat bu bir gaye değil, manevi teşekkülümüzün kendi kendine aldığı bir veçhedir, bizatihi bir gidiştir.”

HEP SEYİRCİ KALIYORLAR…

İşin en üzücü boyutu ne mi?

İktidar…

Toprağını koruyamıyor…

İktidar…

Askerini koruyamıyor…

İktidar…

Çocuğu koruyamıyor.

İktidar…

Kadını da koruyamıyor.

İktidar…

Emekliyi koruyamıyor.

İktidar…

Asgari ücretliyi koruyamıyor…

Tek korudukları şey mi?

Sığınmacılar.

Onlara nerede ise tapıyorlar…

Ortaya çıkan tablonun ağırlığı altında hepimiz eziliyoruz.

Ve…

Ne kadar acı ki.

Biz neyi seversek öldürüyoruz…