Belediyelerimizin ağaçlandırma çalışmalarına devam ediyor. Bu bağlamda, şehir içinde dikilenlere ilaveten, dağlarda da yapılan ağaçlandırma çalışmalarını tanığız. Acaba ağaçlar, kent için, şehir dışı için uygun mu? Doğru seçim mi?
***
Tabii, bu bir uzmanlık işi. Kente uygun ağaç seçmek, bu yetmez yerinde ve zamanında dikmek çok önemli. Aksi durumda, boşuna emek ve kaynak harcarsınız.
***
Bu konuda çok yayın var. Mesela, merhum Hikmet Birand hocamızın “Alıç Ağacı İle Sohbetler” önemli bir eser. Bu eser bize, bitki özellikle ağaçların dilini yalın bir biçimde anlatıyor, bizlere. Bir nevi “bitki fabıl”ı gibi. Meraklılarının bu eseri mutlaka temin etmelerini salık veririm.
***
Yine Hocamızın, bu konuda küçük hacimli “Anadolu Manzaraları” kitabı. Bunlar başucu kitaplarım. Sürekli başvururum. Her seferinde yeni bir şey öğrenirim. Öyle ya, serde “bağcılık” var. Doğanın ve habitatın dilini anlamak gerekir. Doğa ile dost olmak, çok kaza ve bela def eder.
***
Ağaçları sevmek, onunla birlikte yaşamak zorundayız. Benim de yapmak istediğim bu. İnanın, bitkiler insan ile konuşuyor. Tabii, dilinden anlarsanız.
***
Bu konuda, Şükrü Karatepe Hocamızın da güzel bir eseri çıktı. “Şehir Ağaçları”,(idealkent yayınları, 2024). Bu da başucu kitaplarım arasına girdi.
***
Hocamız, kente uygun ağaçlar hakkında bilgiler vermiş. Yanlışlıkları anlatmış. Doğruları göstermiş şehrimizden, ülkemizden ve dünyadan. Bunları da “fotoğraflarla” destelemiş. Güzel bir çalışma. Özellikle Belediyelerin ve peyzajcıların teminin de yarar görürüm. İlgililerin de başvuru kitabı olsun.
***
Hocamız;“orta ve küçük ölçekli belediyelerde şehir ağaçlarının dikimi ve bakımlarını estetik ve teknik kurallara uygun olarak yürütmeye yeterli eleman bulunmuyor”, diyor. Umarım, Kayseri Belediyelerinde bu vasfa haiz eleman vardır. Yoksa, çok büyük yanlış yaparlar.
***
Unutmayalım orman ile şehir çok farklı mekanlar. Ağaç seçerken ve dikerken bunu göz ardı etmemek gerekir. Tabii, bağ/bahçeyi de… Mesela, kent içine meyve ağaçları dikilmez. Yine mesela, endüstri ağaçlarını da peyzaj olarak kullanmamak doğru olandır. Onların yeri ormandır. Çünkü, bunlar “ekonomik ömrü” dolmadan piyasaya sürmek, katma değer yaratmak gerekir. Yoksa, “baltalık” olşur.
***
O nedenle, erbabından öğrendiğimize göre orman, insan eliyle değil, kendi kendine, doğal bir süreçte oluşurmuş; süreçlere insanın müdahale etmesi doğru değilmiş. İnsan sadece yok edermiş. Aynı zamanda “orman”faunası ile florası adı ile büyük bir ailenin adıymış.
***
“Şehir ağaçları” için durum böyle değil. Kenttepeyzaj için dikilen ağaçlarda sembiyoz söz konusu değil. Oysa ormanda fauna ve flora arasında semiyotik bir ilişki vardır. O nedenle ormanda kuruyan ve çürüyen ağaçları yerinde bırakmak gerekir. Bunu, ABD’de gördüğümde çok şaşırmıştım. Bizde olsa, hemen “sobalık” olur.
***
Yukarıda sözünü ettim. Ülkemizde, “Bitki Sosyolojisinin” kurucusu merhum Prof. Dr. Hikmet Birand’ın, TÜBİTAK yayınları arasında çıkan “Alıç Ağacı İle Sohbetler” kitabını defalarca okudum. Her okuduğumda da yeni bir şey öğrendim.
***
İsterseniz, “Anadolu Manzaraları” kitabından alıntılarla, Hocamıza kulak verelim: “Her memleketin kendine mahsus bir vejitasyonu, bir nebat örtüsü vardır. Bu nebat örtüsü, o memleketin yalnız cildi, derisi değil, aynı zamanda en büyük hayat ve enerji kaynağıdır. Çünkü her türlü hayat, organik maddelerden oluşur. Organik maddeleri de tabiatta sadece nebatlar ortaya çıkarır.”
***
Umarım bu bilimsel tespit, “cahil ve zalim” insanoğlunun yani bizlerin gözünü açar. Yine erbabından öğrendiğimize göre ormanlar dünyanın akciğeri; yok etmeye çalıştığımız sulak alanlar ise dünyanın böbrekleriymiş. Bu saptamayı da,“kuşlar mı iş verecek, kuşlar mı karnımız doyuracak!”aymazlığı içerisinde, “ormanları” ve “sulak alanları” yok sayanlara, yok etmek isteyenlere ithaf etmek isterim.
***
Biz yine Hocamıza kulak verelim: “Bütün canlılar için en önemli besin maddelerinden bir olan ve her yerde bulunmayan azotu havadan alıp toprağa katan ve ham azotu durmadan değiştiren, yeşil bitkilerin faydalanabileceği bileşime çeviren” topraktaki “bakterilermiş”; “bütün orman cemaati, kurtlar, kuşlar, otlar, ağaçlar, dünyada canlı ne varsa hayatlarını” bunlara borçluymuşlar. Toprak sadece, “ormanın bir parçası, bir organı” imiş.
***
Hocamız, ormanları yok eden, “hiç önemsemediğimiz düzensiz ve başıboş meracılığa” da dikkat çekiyor. Ve şu saptamayı yapıyor: “... dünyada bugün üzerinde in cin bulunmayan çöllerin çoğu, sonradan, bilhassa başıboş meracılık yüzünden meydana gelmiştir.”
***
Karatepe Hocamız, kitabına güzel bir giriş yapmış. Bunu; “Ağaç, İnsan ve Şehir” başlığı altında verdiği doyurucu bilgilerle bezemiş. Gerçekten güzel bilgiler var. Kutluyorum, Hocamızı… Meraklılarına ve ilgililere tavsiye ederim, “Şehir Ağaçları”nı.
