KADİR DAYIOĞLU


ŞAM DÜŞTÜ

Kafama takılan soru şu: Peki, biz on üç yıl önce, ABD’ye çok güvenip, üç gün içerisinde, Şam Emevi Camii’nde Cuma namazı kılacaktık? Yoksa, şimdi mi kılacağız? Bilemem…


Hariciyeci ve eline sopayı alıp harita önünde boy gösterenlerden değilim. Dış politikadan hiç anlamam… Şimdi yazacaklarım, dinlediklerimden, okuduklarımdan aklımda kalanlar…

***

Günümüze gelmeden iki anımsatma yapacağım. İlki yakın geçmişle ilgili: “Günümüzde Suriye iç savaşının nasıl ve niye çıktığını ve kangren olmuş Suriye rejimine giden yolu anlamak için Batı destekli darbelerin kimlerce yapıldığını bilmek gerek. Mart 1963’te Baas Darbesi, Şubat 1967’de Alevi, yâni Nusayri Darbesi, Kasım 1970’de Hafız Esad Darbesi bugünkü kanlı Suriye’nin müsebbibidir.”

***

İkinci anımsatacağım şu: İnanç ve tarih hafızamıza derin iz bırakan ve Rahmetli Fethi Abi’nin (Gemuhluoğlu) 1975’te söylediği, şu veciz söz: “ Fitnenin evveli Şam, âhiri Şam'dır”. Evet. Baba Hafız Esat, günümüz “Süfyâni”lerindendi.    Oğlu Beşer de öyle. Umulur, merhum Gemuhluoğlu’nun bu sözünden ders alınır.   

***

Dr. Aytun Çıray’dan aldığım, Atatürk'ün 5 ilkesi;

“1-Komşuların iç işlerine karışmayın.

2- Rusya’yı tahrik etmeyin.

3- Arap ülkeleriyle ilişkilerinizi geliştirin. Aralarındaki anlaşmazlıklara karışmayın.

4- Sormadan akıl vermeyin.

5- Batı kültürünü benimseyin, fakat onların emperyalist emellerine alet olmayın”,

siyasilerimize rehber olur.     

***

Evet. Şam düştü… Yarım asırlık, Türkiye düşmanı, ceberrut, despotik Baas rejimi de sona erdi. Görünen o ki, Suriye de paramparça oldu… Yine görünen o ki, devletçikler oluşacak... Bakalım, bunlar birbirlerini nasıl yiyecek? Bu süreçte, yine göçler kaçınılmaz. Göçlerin bir yönü, bize doğru olacak. Hazırlıklı olmak lazım. Bir despot gitti, umarım yerine yeni bir despot gelmez. 

***

Bir de “bizim ecmainin” buna sevinmesi çok doğal… Ama bunların değirmenine su taşıyan, samimi dindarların, “gaza” gelmemeleri gerekir. Zira; önümüzde üç örnek var, 1917 Sovyet Devrimi, İran Hümeyni Devrimi, Afganistan Taliban Devrimi. Üçü de, “geniş cephe!” olarak despotik rejimleri devirdiler ama sonuçta, iktidara gelen despotlar, diğerlerine galebe çaldılar, despotik iktidarlarını kurdular.

***

O nedenle, laik ve demokratik Cumhuriyet’ın kıymetini bilelim; onun ipine sımsıkı sarılalım.

***

Biliyorsunuz, Suriye’de Sünni Müslümanlar çoğunluktaydı ama “Arap-Nusayri/Alevi” inancına mensup bir yönetim söz konusuydu. Saddam Irak’ı da tam bunun aksi.  O nedenle diyorum, yeni yönetimler, mezhepsel bir anlayışla yönetmek isterse, yeni göç dalgaları da kaçınılmaz.

***

Tabii, önemli bir soru şu: Suriye’de yeni oluşacak yönetimlerin rengi nasıl olacak? Laik, demokratik bir cumhuriyet mi? Yoksa ılımlı ya da ılımsız şer’i bir devlet mi? Korkum, bir Afganistan’ın burnumuzun dibinde oluşması. Bizim için asıl tehlike burası.

*** 

Esad rejimi, on üç yıl “Arap Baharı”na direndi… Ülkesini kan gölüne çevirdi. Milyonların ülkesini terk etmesine neden oldu? Bundan ülkemiz de nasibini aldı. Ama on üç günde, silah sıkmadan Şam’ı teslim etti. Garip değil mi? Esad ordusu, silahlarını bırakıp kaçtı. Olacak şey mi?

*** 

Tabii, bu süreç bize bir şey daha gösterdi. Esad’ın, çok güvendiği, hamisi İran ve Rusya birden bire desteğini çekti. Muhalifler de elini kolunu sallayarak, Şam’a kadar geldi. Demek ki, büyük devletlere hiç güvenilmez, yola çıkılmaz. Rahmetli İsmet Paşa;  İsmet Paşa, 1960’lı yılların sonuna doğru, Amerika ile aramız açılınca şöyle demişti: "Büyük devletlerle ilişki kurmak, ayı ile yatağa girmeye benzer!"

***

ABD’nin, Rusya’nın, İran’ın vs. yaptığı, Hoca Nasrettin’in, meşhur fil hikayesine benzer. Bunu, bilenler bilmeyenlere anlatsın.

***

Kafama takılan soru şu: Peki, biz on üç yıl önce, ABD’ye çok güvenip, üç gün içerisinde, Şam Emevi Camii’nde Cuma namazı kılacaktık? Yoksa, şimdi mi kılacağız? Bilemem…

***

Yazım nasıl? Umarım Osman Hocam (Sel) beğenmiştir.