Başlıklı, 22 Aralık 2017 tarihli yazımı özet olarak paylaşacağım. Salı günü, “sadede” geleceğim, devam edeceğim...
… Defalarca uyardığım halde, taştan ses geldi fakat bu hikayeyi uyduranlardan ve ciddiye alanlardan ve özellikle Büyükşehir Belediyesi’nden hiç ses gelmedi. Beni, ciddiye almadıklarından mı? Sanmıyorum… Çok iyi biliyorlar, bunun aslı ve astarının olmadığını ama bir kere oku yaydan çıkarttılar, geriye döndüremiyorlar. Bir kere tükürdüler ama yalayamıyorlar.
Ben Lise’nin 1963-1964 dönemi mezunuyum. Evvelinde ve ahirinde, böyle bir şey duymadım, duymadık. Ta ki, yukarıda da değindim, 1980 ortalarına kadar. Kaldı ki, merhum Mehmet Ateşoğlu gibi, Türkçü mü Türkçü; hem de “sıfır numara” müdürümüz, böyle bir olayı bilecek ve üstüne üstüne gitmeyecekti, öyle mi? Vallahi, heykellerini dikerdi.
Ayrıca; bir tarih hocamız vardı, merhum ve meşhur “Lala Paşa”; Talaslı, Latif Baykal. Yaşı itibarıyla o yılları yaşamış, Türklük için kanını, canını gözünü kırpmadan verebilecek bir adamdı. Kayseri Lisesi’nde böyle bir olay; Lise son sınıf öğrencileriSakarya Savaşı’nda şehit olacak, Latif Hoca, duracak öyle mi? Vallahi, dersi mersi bırakır, yıl boyu bunu anlatırdı.
… İkincisi, Sakarya Harbi, daha dün. Acaba bu çocukların hiç mi ailesi, yakınları, komşuları, hocaları yoktu? Öyle ya, aile, çocuklarının “madalyasını” göğüslerine takarlar, gururla gezerlerdi. … 73 yaşına ayak bastım, asla ve asla, şehitlerin aile fertlerine hiç mi hiç rastlamadım. Rastlayan varsa beri gelsin. Öyle ya, övünmezler mi, gurur duymaz mı çocukları, yeğenleri, akrabaları, yakınları ile?
… Kayseri’de çok önemli görevlerde bulundum, çok çeşitli mezhep ve meşrepte, siyasal ve ideolojik yapıda insanlarla temasım oldu, ufak bir duyumum dahi olmadı. Nihayet, sonuçta bunlar birer şehit. Evvelemirde, birer “İstiklal Madalyası” verilmez mi? Yakınlarına “vatani tertip” bağlamında, “şehit maaşı” falan bağlanmaz mı?
Yok böyle şey!.. Bu uyduruk hikayeyi, 1980 ortalarında ortaya attıklarından çok sonra, sahip çıkan, anılan Müze’de bir köşe açmak isteyen dönemim Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki’yi uyardım, “sizi yanıltıyorlar!”
İlave ettim: “Sahip çıkmanız, yaşatmak istemeniz güzel bir şey. Gelin önce bir, kurumsal kimliğinizle, Genel Kurmay Başkanlığı’na sorun. Ondan sonra karar verin!”, dedim. “Allah rahmet eylesin!” diye, mezar taşlarını tanık göstermiyorum, yazılarım ortada duruyor.
Nice sonra, bir belediye yetkilisin verdiği bilgiye göre, sormuşlar, gelen yanıt; “93 Harbinden günümüze kadar Kayserili şehit sayısı toplam şu kadar!” olmuş. Yani, uydurma hikayede belirtildiği gibi, “Sakarya Harbi’nde Kayseri Lisesi son sınıf öğrencilerinin tamamı şehit oldu!” türünden bir ayrıntı yokmuş.
… Kayseri Hafızası”na, “kirli bilgi” bırakmaya kimsenin hakkı yok. Evet. Muhataplarımdan, resmi belge bekledim, şimdiye kadar. Öyle ya, okul da mezuniyet kütük defteri olmaz mı? Aldığımız bilgiye göre, ne hikmetse, bu dönemin defteri kayıp olmuş. Peki, nereden biliyorlarmış?
Bir de, “Kayseri Lisesi Şeref Belgeseli” adı altında yayınlana 3 ciltlik kitapta, ölenler için verilen ona yakın fotoğrafın yanında, “eski Türkçe” yazılmış, doğum tarihleri var. İnanır mısınız, öldüklerinde ortalama 35-36 yaşlarında olmaları gerekiyor, Sakarya Harbi sırasında. Bu, detayı yazdığımda, bunun nasıl farkına varıldığını; doğum tarihlerini “uydurduklarını” söylemiş, “uyduran” zat. Zaten, uydurmanın kaynağı da bu “Belgesel” ve hazırlayan kişi.
Hatta bir ara, ihaleye katılanlar, şehit sayısını seksenlere çıkartan bile oldu; altmış üçte karar kıldılar. Şunu bilmiyorlardı ki, o yıllarda Kayseri Lisesi’nde okuyan o kadar öğrenci yoktu.