İBRAHİM PEKBAY


SAĞA SOLA SALLAYACAĞIM…

Ben salladım, siz tutun, irdeleyin aklınıza yatmaz ise ortada kalmasın geri bana sallayın gelsin… En azından ben de yanlış salladığımı, yanlış yerlere salladığımı öğrenmiş olurum.


Hani derler ya, “Salı günü sallanır” diye. Bugün Salı, gün nasıl sallanıyorsa sallansın ama ben bugünkü yazımda olabildiğince sağa sola sallayacağım.

Haa, bakın yazımı okuyunca da “Bu adam yaşlandıkça kafayı yiyor” diye de düşünmeyin, sadece kafama takılanlara cevap bulmaya çalışıyorum.

Aslına bakarsanız, dünya döndükçe, her şey dönüyor, değişiyor orasına diyecek bir şey bulamıyorum.

Baksanıza CHP’de “Değişim de değişim” diye tutturdu, değişmeye çalışıyor, nasıl değişeceği, neresini değiştireceği, kimlerin parti içinde nasıl değişmiş olacağı da belli değil. Gelecek günlerde elbette göreceğiz sonuçlarını.

Benim özellikle merak ettiğim şeylerin başında, gençlerin simsiyah sakal bırakmaları.

Bu görüntü ile neyi amaçlıyorlar, neyi değiştiriyorlar, amaçları nedir, anlayabilmiş değilim açıkçası. Ipıl ıpıl yüzleri dururken, neden o yüzü simsiyah sakallarla örtmeye çalışırlar?

Eğer bu sakal bir “Erkeklik alamet-i farikası” olarak görülüyor da konuluyorsa, yanlış…

Çünkü “Erkeklik” sakalın altında saklı değil, ahlaki değerlerin altında saklı. Etrafına saygılı, merhametli ve adaletli olmak, insanları korumak ve kollamak için illa sakala ihtiyaç yoktur.  Bildiğimiz, daha doğrusu bizlerin gençliğindeki delikanlılar, bu niteliklerinin yanında günlük sinekkaydı tıraşlarını asla ihmal etmezlerdi.

Bir de giyim tarzı var, anlamadığım.

Ayaklarda çorap yokmuş gibi ayakkabı giymek, dar pantolon, dahası, topuk kemiği üzerinde, bileğin çıplak görüntüsünü ortaya koyan boyda.

Gömlek ve ceket, fit görünmek uğruna emanet almış da üzerine dar gelmiş gibi…

Eskiden de vardı, kırk paşa pantolon, ucu, giyenden önce büküşü dönen…

Bu bir akım, bir moda ise zamanı gelince değişecektir.

Hele ki bu akımın kaynağı, dizilerden ve filmlerdeki oyunculardan geliyor ise…

XXX

Gelelim bir başka aklımın almadığı konuya…

Genellikle İstanbul’da bu görüntü oldukça yaygın…

Cenazeye katılanları kıyafetlerini anlamakta güçlük çekiyorum. Acaba bir ölüm olur da giyeriz diye dolaplarını bir köşesinde sürekli asılı mı durur bu kıyafetler?

Kadınlar, baştan aşağı simsiyah, gözlerinde de yine simsiyah gözlükler. Erkekler ise, aynı, simsiyah elbise, kravat ve simsiyah gözlük.

Gözlük ile ağladığınızı mı gizlemek istersiniz ki neden saklayasınız, yoksa cenaze giyiminin bir aksesuarı mı?

Bu kıyafet, bizim örf ve adetlerimizden olmadığı gibi, Hristiyan dünyasının giyim tarzıdır. Hatta her Pazar kiliseye giderken de iki dirhem bir çekirdek, mümkün olduğunca siyah giyilerek gidilir.

Dahası, eskilerde kadınların cenaze törenlerine katılmadığını da biliriz ama hadi katılsın, son yolculukta bulunsunlar ama simsiyah üniforma gibi bu neyin nesi?

Efendim yastayız…

Yüce Allah, ölenin ardından yas tumanın şeklini, gün olarak belirtmiştir ve üç günü geçmez, kıyafetle ilgili bir şey söz konusu değildir.

Ancak kadın, kocasının ölümünden sonra 4 ay 10 gün gibi bir süreçtir ki, bunun gerekçesi ise eşinin ölümünden sonra birisi evlenme isteğini belirtecekse, bu süre “İddet süresi” olarak belirlenmiştir. 

Ve elbette örfümüz, bu süreçte de kadının şıkır şıkır giyinip de gezmesini hoş karşılamaz.

XXX

İşte Bakara Suresinden ayetler ve Hz. Muhammed’in sözleri…

234. Ayet: “İçinizden ölenlerin geride bıraktıkları eşleri kendi başlarına (evlenmeksizin) dört ay on gün beklerler. Bekleme sürelerinin sonuna geldiklerinde kendileri hakkında, normal ölçülerde yapıp ettiklerinden size bir sorumluluk yoktur. Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.”

235. Ayet: “Bu kadınlarla evlenme isteğinizi üstü kapalı bildirmenizde veya içinizde saklamanızda bir sakınca yoktur. Allah bu kadarını onlara söyleyeceğinizi bilmektedir. Fakat meşrû söz söylemeniz dışında onlarla gizli sözleşme yapmayın. Bekleme emri süresine ulaşmadıkça evlenme akdi yapmaya kalkışmayın. Bilin ki Allah içinizde olanları bilmektedir. O’ndan sakının ve bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, halîmdir.” 

Hz. Peygamber ise bu şekilde yas tutmayı yasakladı; akraba için üç gün, koca için ise karısına mahsus olmak üzere dört ay on gün bir nevi yas tutmayı meşru kıldı. 

XXX

Ben salladım, siz tutun, irdeleyin aklınıza yatmaz ise ortada kalmasın geri bana sallayın gelsin… En azından ben de yanlış salladığımı, yanlış yerlere salladığımı öğrenmiş olurum.