KADİR DAYIOĞLU


SAAT

Asgari ücretin açlık sınırının altında, emekli maaşının ortalama maaş; gelir dağılımının çok bozuk olduğu bir ülkede elbette sormak gerekir. Yoksa, vatandaş olmazsınız. Vatandaşlık da bunu gerektirir.


Herhalde modası geçmeyen tek şey saat… Kollarımızda ve evlerimizde mutlaka bir saat var. Çocukluğumuzda, sahiplenebileceğimiz en önemli şeydi. Hele hele ortaokula başlanacağı zaman mutlaka bir saat takılırdı bileğimize.

**

Saatin herkes de bir anısı var. Mesela ben de, güftesi Cahit Sıtkı’ya, bestesi Alaeddin Yavaşça’ya ait segah şarkıyı anımsatır saat. “Bu tatsız akşam saatinde, görünmez kanatlarınızla cama vurmayın hatıralar /Sessizliğine doymadığım o eski saatleri, yeni baştan kurmayın hatıralar”.

**

Markası tartışılırdı. Marka ailenin sosyal statüsü kadar, varlığının da bir ifadesiydi. İnsanlar birbirine sorardı markasını sorardı. Kimi nacar, kimi hislon, kimi omega, kimi zenit derdi… Bir de Rus malı serkisof saatler vardı. Genel de demiryolcularda bulunurdu. Kapağında lokomotif vardı. Çok dakik ve çok sağlamdı. Şimdi antika oldu.

**

Köstekli saatler, yeleğin düğme iliğine takılır bir zincir ile, yelek cebine konurdu… Tabii, saati olmayanlar yok muydu? Kıyamet gibi… İmdatlarına Cumhuriyet Meydanı’nda ki saat kulesi ya da Sümer Bez Fabrikası’nda, buharla çalınan “düdük” imdada yetişirdi. Fabrika üç vardiya çalıştığı için, her vardiya öncesi “düt, düt, düt!” diye çalar. Vardiyanın yaklaştığı haberini verirdi çalışanlara… Buna da “boru çaldı”, derlerdi.

**

Aşağı yukarı tüm illerde, birer “saathane” var. Bunlar genellikle “Sultan Hamid” döneminde yapılmış. Kayseri’nin ki de öyle (1906). Buralar vakit bildirdikleri kadar, buluşma yeridir de…  Çok anısı vardır, geçmiş kuşaklarda.

**

Bir de o yıllarda, saat tamirciliği yaygın, önemli bir meslek dalıydı. Öyle ya o zaman dijital değil mekanikti saatler. Sayısız çarklar, enerji temin eden yaylar vardı. Yay kurularak enerji yüklenirdi. Bazıları bu enerjiyi, kol hareketi ile yüklerdi. O nedenle, otomatik denirdi. 

**

Anlatırlar: Usta, saati tamir edip kapatmış. Ama bir çark artmış. “Bu gavur amma da müsrif fazla çark kullanmış!”, demiş. Genellikle de ustalar, Hava İkmal Merkezi’nin saathanesinde yetişir oradan piyasaya atılırdı. Bunlar da uçakların saatlerini tamir ede ede öğrenirlerdi, mesleği. Arkadaşımız Mustafa Dinçer bunlardan birisiydi. 

**

Dedim saatin markası bir sosyal statü ve ekonomik varlık göstergesiydi… Uzun boylu farka yoktu aralarında. Sonra altın/mücehver kaplama saatler derken, çok işlevli dijital saatler hayatımıza girdi. Bugün ise inanılmaz fiyatta, bir servetin de ötesinde. Milyon liralar değerde olanlar var. 

**

Bunların varlığını da sosyetede, kolay para kazananlardan ve tabii parlamentoda görev yapanlardan öğreniyoruz… Yoksa, nereden bilelim. Ülkemiz, aşağıda vereceğim haberlerle sık sık çalkalanır ama kimsenin umurunda değil. Haber şu: “Türkiye’de derinleşen ekonomik kriz, milyonlarca vatandaşı geçim sıkıntısıyla karşı karşıya bırakırken, TBMM’deki bütçe görüşmelerinde milletvekillerinin tercih ettiği lüks aksesuarlar kamuoyunun tepkisini çekti. 

**

Hayat pahalılığının ve yoksulluğun konuşulduğu oturumlarda bazı AKP’li vekillerin kol saatleri, servet değerleriyle gündem oldu. Daha önce bakanlara hediye edilen milyonluk saatler tartışma yaratmışken, benzer görüntüler bu kez Meclis sıralarından geldi.”

**

Sözcü'den Veli Toprak'ın haberine göre, “İyi Parti’den seçildikten sonra AKP’ye geçen …. Milletvekilinin taktığı saat dikkat çekti. … satış fiyatı 214 bin dolar olan Audemars Piguet marka saatinin bugünkü kurla yaklaşık 9 milyon 200 bin liraya denk geldiği belirtildi. Siyah seramik çerçeveli titanyum kasaya ve iskelet kadrana sahip saat, ikinci el piyasasında dahi 5 ila 7,5 milyon lira arasında alıcı buluyor.”

**

Yine bir başka AK Partili de daha önce “Rolex marka saatiyle gündeme gelmişti. Bunun da değeri 350 bin lira değerinde Cartier Santos Medium Stell marka…” saat dikkat çekmişti. Tabii, başka partilerde bu tür çok pahalı aksesuar takanlar var mı? Bilmiyorum. Bunlar basına düştüğü için dikkatimizi çekti.

**

Çekti çekmesine ama şu da aklıma geldi: Şahin, Murat, steyşın arabalara binip, arkasına “Mülk Allah’ın!”, “Tek yol İslam!” gibi sloganları yazanların, şimdi ne tür arabalara bindikleri de… Yani, Numan Kurtulmuş’un dediği gibi, sahiden bunlar; “Harun gibi geldiler, Karun gibi mi”, oldular? Taktir sizlerin. 

**

Bu haberin sonunda şu bilgi de eklenmiş: “AKP’li vekillerin milyonluk saatleri, eski Ekonomi Bakanını yeniden hatırlattı. 17-25 Aralık operasyonları sonrası görevden alınan üç bakan arasında yer alan, o günün fiyatı ile 463 bin euro (23 milyon lira) olan Patek Philippe marka saati takan bakanı…  Bu saati, Rıza Zarrab almış; bedeli de, “bir peçeteye yazılan el yazısı” ile iade edilmişti, iş insanı Rıza’ya.

**

Tabii, kimsenin malında gözümüz yok… Allah güle güle kullanmalarını nasip etsi. Bu saatler, milletvekili maaşı, emek yoğun çalışma ile alınamayacağına göre mutlaka ticari/sinai kazançla ya da çok büyük bir mirasla alınmıştır. Bu insanlar, ne kadar vergi ödediler çok merak ediyorum?

**

Tabii, merakın da ötesinde soralım: Biri ya da ikisi kirada diğeri oturduğu iki ya da üç evi olan birisinden “gayrı menkul sermaye iradı (kira) vergisi alanına, çalışanın vergisinin kaynakta kesildiği bir ülkede, elbette sorulacak. Evet. Herkesten de alınsın ama insaf ölçüsünde. 

**

Asgari ücretin açlık sınırının altında, emekli maaşının ortalama maaş; gelir dağılımının çok bozuk olduğu bir ülkede elbette sormak gerekir. Yoksa, vatandaş olmazsınız. Vatandaşlık da bunu gerektirir.