Geçmişte, Kayserispor onursal Başkanı Mehmet Özhaseki, şike soruşturması sürecinde yaşananlar ve federasyonun aldığı kararla ilgili bir değerlendirme yapmıştı. Anımsatmak istedim, öyle ya bizler unutsak bile “Google amca” unutmuyor.
***
Özhaseki, dosyanın içeriğini bilmediğinden dolayı federasyonun kararını değerlendiremeyeceğini anlatarak; "Futbol dünyası günahkâr bir dünya. Çok temiz çok dürüst çalışan bir dünya olmadığına inanıyorum" demişti.
***
Değerli Başkanımız, bir kitaplık laf sarf etmiş, bir cümlede… Doğru söze ne denir, şapka çıkartılır… Daha ne desin… Arif olan anlar… Hem Süleyman Beyin güzel bir lafı var; “Lafın tamamı aptala söylenir!”
***
Çok yazım, çizdim, bir kez daha anımsatayım dedim. 1970’li yılların ilk yarısında, üç-dört yıl ben de yöneticilik yaptım Kayserispor’da… Bu fakir, yönetime girmesi kesin bir noktada kendi isteği ile; “Artık görev almak istemiyorum!” diyebilecek nadir kişilerden birisi…
***
Merhum, Zeki Özbakkal abimle bu karara varmıştık… Baktık ki, bu iş, işlerimizi çok aksatıyor… Ayrıldık gittik… Neyse, uzun hikaye…
***
Gel zaman git zaman Şükrü Karatepe Başkan oldu, 1994 yerel seçimlerinde… Yıl, 1994 ya da 1995 olacak; Kayserispor’a da başkanlığı konuşuluyor… Başkanı olmadan önce, sevenlerine, - ki, isimlerini de verebilirim – “Şükrü beyi seviyorsanız, söyleyin, başkanlığı kabul etmesin, bu işe girmesin!”, demiştim, bizim “Pastırmacı Mehmet’in”, dükkanında…
***
Yağışlı bir bahar günüydü, uyardığımda… Bir yandan da Mehmet, mis gibi pide ile, pastırma, peynir, zeytin ikram ediyordu. Tabii, “ikram”… Zaten Akçakoyunlu’yu da “batırırsa!”, bu eli açıklığı batırır.
***
Hele bir “imam dostlarına” yaptırttığı özel bir kıymalı var, parmaklarınızı yersiniz. Ben de, tadı damağımda kalan o kıymalı yoksa, rastgelesini yemem. Onu, Ali Şahin Feyzioğlu, Osman Sel, İrfanDurgut yesin… Mehmet, imamların kıymalısına kullandığı eti asla söylemez!
***
Neyse, hairundan, şimdi unuttukları, “Şükrü abi, Şükrü abi!” diye etrafında pervane gibi dönen dostlarından, aldığım yanıt ise; “Seçim meydanlarında söz verdi, artık dönemez!” olmuştu… Tabii, Karatepe hocamız, daha sonra kulüpten hangi intibalarla ayrıldı, bilemiyorum… Halefi gibi düşünüp düşünmediğini de…
***
Oldum olası, Belediyelerin, Yerel Yönetimlerin, Vilayetin yani “kamu”nun profesyonel spor özellikle futbol ile doğrudan ilgilenmelerine, bunu sırtlamalarına karşı oldum… Halen, aynı noktadayım… Ama diyeceksiniz ki, “bu bir Anadolu gerçeği… Aksi durumda kulüpler yaşayamaz!” Bu da doğru…
***
Doğru olmasına doğru da kötü sonuçlar da verebiliyor… Tertemiz insanlar zan altında kalabiliyor…
Halen de geçerli olan birkaç kez bu sütunda da tekrarladığım, “karşı olduğum” ikinci konuya, bir kez daha değineyim… Yönetici olduğum sürece şunu gözledim… Profesyonel bir “olay”, “amatör” kişilerce ve “amatörce” yönetiliyor… İşte çelişki burada…
***
Yönetici “amatör”, “olay” profesyonel… Bu mümkün değil… Sıkıntılar, önemli bir ölçüde, buradan kaynaklanıyor…
***
Ayrıca; yine bizim dönemler için söylüyorum, çok kişi, “şan olsun!” diye görev alırdı… Toplantılara katılmaz, Ankara-İstanbul-İzmir dışında deplasmanlara, takımı götürmeyi bir yana bırakın maça dahi gitmezlerdi… Kulüp, başkan ile birkaç kişinin sırtına kalırdı… Her şeyi bunlar yapardı…
***
Olması gereken şu: Avrupa’da ve Güney Amerika ülkelerinde olduğu gibi profesyonel futbol kulüplerinin sahibi ya bir “kişi” ya da bir “şirket” olmalı… Demem o ki, “kasa” da “kese” de bir “kişinin” ya da bir “tüzel kişinin” elinde, cebinde bulunmalı…
***
Yıllar öncesi, ilk ya da ortaya giden, hasta Beşiktaşlı oğlum Mustafa’nın isteği ile bir Beşiktaş maçına gitmiş ve 2-0’da yenilmiştik… Belleğimde, bir golü de Madida atmıştı… Yani demem o ki, o gün bugündür, maça da gitmem… TV’de izlemeye çalışırım… O kadar…