Merhum Abdülbâki Gölpınarlı’nın (1900-1982) “Tasavvuf’tan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri” kitabını şöyle bir karıştırdım. Okudukça gönlüm açıldı… Tabiri câizse “inşirâh” buldum. Bazı konuları sizlerle paylaşmak istedim. Umarım, oldukça sıkıntılı geçen şu günlerde, bir nebze de olsa, “sıkıntılı gündemden” uzaklaşırız.
***
İnanın çok bunaldım. Yazsam bir türlü, yazmasam bin türlü. Büyük Şair Fuzuli’nin dediği gibi; “Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.”
***
Halimizi, Ziya Paşa merhumun şu dizelerinden güzel anlatan olmaz;
Kâdı ola da’vâcı vü muhzır dahî şâhid,
Ol mahkemenin hükmüne derler mi adâlet?
(Hakim hem davacı, hem mübaşir hem şahit oluyorsa,
O mahkemenin verdiği karara adalet denir mi?)
***
Allah’tan, çok muazzam bir tasavvuf geçmişimiz var. Yukarıda dediğim gibi buna sığınarak, “inşirah” buluyorum.
***
Kayseri Lisesi’nde de bir dönem edebiyat hocalığı yapan, Mevlevi olarak bilinen Gölpınarlı’dan İlk alıntı “Bel-yol” ile ilgili. Hocamızın, üslubu ile aynen veriyorum. “Belden gelen evlât, sulbî evlattır; yoldan gelense, mürşide intisab edendir. Mürşit, kendisine intisab edenlerin yol atası sayılır; bu yüzden Yesevîler mürşide‘ata’, Bektâşiler ‘Baba’; Melâmet erenleri ve Mevlevîler, bu tâbirde biraz ‘benlik kokusu’ bulunduğundan bunun yerine, ‘ihvan’ sözünü kullanırlar ve ‘filanın dervişlerinden’ yerine‘filanın ihvanından’” derlermiş.
***
“Belden gelen oğul, bâzı kere babasının yolunu tutmaya bilir. (…) Bu yüzden asıl evlât,’ yol evlâdıdır’. Tasavvuf ehli bunu, ‘Belden gelen oğlum değil, yoldan gelen oğlum’ sözüyle belirtirler. Babanın oğla karşı zaafı bulunabileceği düşüncesiyle bâzı şeyhler, sulbî oğlunun irşâdını, bir başka şeyhe havâle ederler”miş.
***
Demek ki Tasavvufa göre; “bel evladı değil, yol evladı” olmak önemliymiş. Yine tasavvuf ehlinin benimsediği; “Önce refik, sonra tarik!” sözü de bu cümleden. Şu denmek isteniyor… Yoldan önce arkadaşınızı seçin. Ondan sonra yola çık. Halk da, “birisini ölçmek istiyorsan, onunla yola çık!” derler.
***
Mesela, hayatta sık sık tekrarladığımız “ben demek” ya da “benlik” şeytan işiymiş. Hatırlanacağı gibi, “Şeytan, Âdem’e secde hususundaki Tanrı emrini; ‘Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu topraktan’ deyip tutmamış”tı. Ve “ benliğe düşmüştü.”
***
Yine, “ben diyeni irşâd mümkün değil”miş. Bu nedenle, “Tasavvuf ehli, hadis olarak rivâyet edilen ‘Yokluk övüncümdür (fahrimdir k.d), onunla övünürüm’ sözünü, her hususta şiâr edinmiştir. Bu yüzden konuşurken, ‘ben’ dememeye ziyadesiyle dikkat ederler ve ‘ben’ yerine ‘fakıyr’ derler. Yanlışlıkla söz arasında ‘ben’ diyen kişi hemen kendini toparlayıp sözüne,‘benliğime lânet’ sözünü eklerler”miş.
***
Kitabı karıştırırken “Birlik makamı” diye bir başlığa rastladım. Bununla; “Gönül birliğinin tahakkuk ettiği mânevî ‘durak-menzil’ kastedilmekte”ymiş. Bir nefesinde Pîr Sultan Abdal şöyle dermiş:
“Birlik makamında bir güzel gördüm;
Leblerinin sükkeri var, kendi var
Âşıkı çok imiş, aradım, sordum,
Nice bencileyin derdimendi var.
Gâh bahçeye girer, gülden görünür;
Gâh mânâ söyleşir, gülden görünür,
Gâh gönül evinde sultan görünür,
Âşığına türlü türlü fendi var.”
***
Dörtlüklerde Pîr Sultan, “vahdeti” (birliği) dile getirmekte “ve her şeyde, Hakk’ın tecellîsinin varlığın bildirmekte”ymiş. Şimdi sıra günümüze de ışık tutacak iki başlıkta: “Bir suçla adam asılmaz; Bir sürçen atın başı kesilmez.”
***
Bu atasözleri “bilmeden yapılan, yanılarak işlene kusurun bağışlanması gerektiğini, tekerrürü halinde yapanın, edenin cezalandırılmasını öğütler; ancak kusurun da bağışlanabilecek bir kusur olması gerekir”miş. Hatâyî yani Şah İsmail bir nefesinde şunları söylemiş;
Şahın bahçesinde bir garip bülbül,
Efkârım artmakta, hâlim pek müşkül;
Koparmadım aslâ, kokladım bir gül,
Kâfir oldum ise imâna geldim.”
***
Allah, Peygamber dostu, “ehli beyt” muhibbi Fethi Abi (Gemuhluoğlu), “Dostluk Üzerine Sohbet” konuşmasında; “Her şeyle dost olun ama politika ve politikacı ile dost olmayın!”, diyor. Devam ediyor; “Dellak olmayın, tellak olmayın; sayyad-ı bi insafa hizmet etmeyin!”, diyor.
***
İsterseniz nokta koyalım. Bunlar, sözlerin en güzelleri; fazlası fazla.