AK Parti, “3Y”’yi kaldıracağız diye iktidar oldu. Yani, “Yoksulluk, yasaklar, yolsuzluklar!” kaldırılacak… 2025’in yarısına yaklaştığımız şu aylarda, vaadin neresindeyiz? Taktir sizlerin…
***
Bir şey daha anımsatayım, “AK Parti 2002 Parti Programı”, - ki, defalarca altına imzamı attım. Hâlâ atarım, “amasız”, “ancaksız”, “fakatsız” demokrasi vaat eden bir metin. Özellikle, AK Partili dostlara, okumalarını tavsiye ederim.
***
Mesela, 2010 yılında partisinden ayrılarak Halkın Sesi Partisi'ni (HAS Parti) kuran, iki yıl sonra partisini kapatıp, AK Parti’ye katılan Numan Kurtulmuş da parti programını, bir gözden geçirmesinde bir yarar var. Bakalım; “nereden nereye!” mi diyecek?
***
Önce, bugünlerde çok konuşulan “oligarşi”nin bir tanımını verelim: Bilindiği gibi, kabaca Oligarşi, belirli bir grubun/zümrenin bir ülkeyi yönetmesiyle ortaya çıkan yönetim biçimi. Bu nedenle demokrasilerde, “gruplar” vardır ama yönetimde tek söz sahibi olamazlar…
***
İkincisi, demokrasi, Ege Cansen ustamızın dediği gibi; “sopa atma yarışının adı değildir!”. Yok demokrasiyi, “sopa atma yarışı” olarak görürsek, bunun nerede karar kılacağını bilemeyiz…
***
Üçüncüsü, demokrasi bir trene benzemez, hedefleri vardır, istediğiniz istasyonda inebilme şansınız yok. Zira, indiğiniz istasyonda karşınıza ne çıkacağı belli olmaz. O nedenle, kaynağı ister dünyevi, isterse uhrevi olsun, tüm eksikliklerine rağmen, en ideal yönetim şekli demokrasi.
***
Yine o nedenle, demokrasi, ister liberal, ister sosyal, ister muhafazakar olsun, “araç” değil, “amaçtır”. Amaç da, bireysel hak ve özgürlüklerin “amasız, ancaksız, fakatsız”, korumaktır. Ayrıca, demokrasiler, “hoşgörü” değil, karşılıklı “saygı” önerir. Mesela ben, şeksiz şüphesiz liberal demokrasiden yanayım. Diğerlerine de saygı duyarım.
***
Bir diğer husus da demokrasilerde, karar alma süreçleri ve “denetim” nedeniyle, “çarklar yavaş döner”. Çarkların yavaş dönmesi, işleri geciktirse de, bu durum geriye dönüşü olmayan vahim hatalara neden olmaz. Demokratlar, demokrasiye inananlar, en azından, bu konularda anlaşmak zorundalar.
***
Adı ister başkanlı, ister parlamenter demokrasi olsun, kamil anlamda, “kuvvetler ayrılığı”, “denge ve denetim” varıdır. Saydamlık, hesap verebilirlik de, çarkın yavaş dönmesine neden olur. Ama bu bile, yönetimlerin keyfiliğine, nepotizme izin vermez.
***
Tabii, AK Parti bunları vaat ediyordu, iktidara gelirken. Ben de şu notu düşmüşüm o günlerde; “Gidişatın ne yönde olacağını, önümüzdeki günlerde, özellikle ‘demokratikleşme’ ve ‘Anayasa’ çalışmalarında göreceğiz”.
***
Bakınız; bir hukuk adamının, bir yargıcın öncelikli görevi devleti ya da “sistemi” korumak değildir… Bunların öncelikli görevi, “hukuku” korumaktır… Yargı için önemli olan hukuktur… Devleti koruyacak kurumlar farklıdır… Bu nedenle, “ceza mahkemelerinde”, savcı ile yargıcın yan yana ya da aynı seviyede oturması doğru değildir… Savcının yeri, “sanıkların” yanı olmalıdır…
***
Yukarıda dedim ya; “demokrasi, sopa atma yarışı” değildir… Demokrasilerde, “gücü gücü yetene!” diye bir kural olmaz… Hukuk egemendir… Hukuk işler, hukuk devleti işler…
***
Tabii, çağdaş demokrasilerin diğer bazı özellikleri de şunlar: Çoğunluk değil, çoğulculuk hakimdir… Azınlık hakları, tek kişi bile olsa, sonuna kadar korunur… Yani; “Müslüman mahallesinde salyangoz satılır”…
***
Yine o yıllarda; “böyle bir demokrasiye, ‘bizim “ecmain takımı’ ve ‘bunlara bağlı bürokrasi’ nasıl tahammül eder, bilemem!”, demişim…