KADİR DAYIOĞLU


NEME LAZIM!

“Duymadım, görmedim, Bilmiyorum!” 


Çok bilinen, ifade… Rahat etmek istiyorsan; “Üç Maymunları” oynayacaksın... 

“Duymadım, görmedim, Bilmiyorum!” 

Biliyorsunuz, bu Deve Kuşu Kabare’nin simgeleriydi, üç maymun

Tiyatronun kurucusu Haldun Taner, yıl 1960’lar… 

Yine ünlü şarkısını da Taner usta yazmıştı:

 

Devekuşu devekuşu

Kanadın var yerdesin

Hörgücün yok devesin

Kumdan çıkmaz hiç başın

Sen ne biçim nesnesin

 

Uyan oldu sabahlar

Yeryüzünde neler var

Bak, gör, düşün, işit, anla

Ne yalanlar dolanlar

Yutturanlar yutanlar

***

“Duymadım, görmedim, Bilmiyorum!”Buna “etliye sütlüye karışmama” da denir... “Gelen ağam, giden paşam!” da bu cümleden. Bu, “ne kokar, ne bulaşır” türünden bir şey...

***

Başın ağrımasın istiyorsan, Ziya Paşa’dan bir iki dize okuyacaksın... Ama kaynağını ve zamanını belirterek. Yoksa, yanlış anlaşılır. Arkasından; “Baba erenler demiş ki:..” türünden iki espri patlattın mı tamam!Yoksa, trollerin hışmına uğrarsın.

***

Eşrefmiş, Neyzen Tevfik’miş, Namdar Rahmi Karatay’mış yaklaştırmayacaksın yanına...Ağzına bile almayacaksın “mazarat” takımının, sözlerini... Bunlar kafaları karıştırır, ifsad ederler adamları.

***

Biliyorsunuz; “1630'da Sultan 4. Murat, Nefi'ye ait ‘Siham-ı Kaza’(kaza okları) isimli şiiri okurken, yakınına düşen yıldırım yüzünden, şair uğursuz olarak damgalandı ve Edirne'ye sürüldü. 

***

Nefi, başta Sadrazam Bayram Paşa olmak üzere, bazı saray erkânı hakkında hicivler yazdı. Dönemin padişahları, “artık hiciv yazma!” uyarılarına rağmen devam etti. Bardağı taşıran son damla oldu, Bayram Paşa için yazdığı. Sonunda da, boğdurularak öldürüldü, Sarayburnu'ndan denize atıldı. Neydi, bu dörtlük? Yer darlığı nedeniyle yazamam. Antolojileri açıp bakarsanız, bulursunuz.

***

Biliyorsunuz, Sarayburnu, Osmanlı tarihinde çok önemli. Boğdurulan şehzadeler ve cariyeler vd. buradan denize atılırmış. Sayısız, örnek var. Saray arazisi, denize kadar ulaşırmış. Sonra, tren gelince, ön kısmı terk edilmiş. Yol da açılmış. Deniz ile Topkapı arasına tren hattı ve yol girmiş. 

***

Şairler Nefi'nin öldürülmesini ‘Siham-ı Kaza’ şiirine bağladılar ve bu üzüntü verici hadise için;

 

Gökten nazire indi Siham-ı Kaza'sına

 Nefi diliyle uğradı Hakk'ın cezasına

 

beytini düşmüşler.

***

Eşref, ikinci Meşrutiyet öncesini yaşamış sonrasını da... Hem istibdat dönemini biliyor hem de meşrutiyetle birlikte gelen hürriyetin ne demek olduğunu! O dönem için Eşref şu dizeleri düşmüş. Tabii bu Eşref için yakıştırma da olabilir. Mesela, “Devr-i istibdattır” diye başlayan, dizeleri…

***

Yanlış anlaşılması her an için mümkün olacağından, bir de asla hicve bulaşmayın... Hele hele “paradigmalara” hiç dokunmayın. Şathiyelerin yanına hiç uğramayın. Öyle ya; “Bî-baht olanın bağına bir katresi düşmez, Bârân yerine dürr ü güher yağsa semâdan”mış.

***

İlla bir şeyler yazmak, söylemek zorundaysanız Cahit Sıtkı’nı “Abbas“ şiirini okuyabilirsiniz... Yok, bunun bestelenmiş biçimini bir de Mustafa Keser’den dinlerseniz, “gel keyfim gel...”

***

Nefi, Eşref, Neyzen, Cahit derken galiba biz işi karıştıracağız...Neme lazım!..

 

“Düşünen kafalara zararlı fikirler üşüşür,

Büyüklerimiz her şeyi bizden daha iyi düşünür.”

Diyelim ve noktayı koyalım...