KADİR DAYIOĞLU


MEHMET NAZIM BEY (2)

13 Temmuz, sabaha karşı… 12. Yunan Tümen’inden bir alay Afyon’a girdi. Durum 4. ve 12. Gruplar kesiminde kritik... Çeşitli önlemler alındı.


13 Temmuz, sabaha karşı… 12. Yunan Tümen’inden bir alay Afyon’a girdi. Durum 4. ve 12. Gruplar kesiminde kritik... Çeşitli önlemler alındı. Ayrıca 3. Gruptan, Yarbay Nâzım’ın 4. Tümenini çok acele 4. Gruba yollaması istendi. Ne var ki 3. Grup Komutanı Albay Arif, bu emri 12 saat bekletecek, üstelik tümenin 3. Alayını da bir gün sonra yollayacaktır. Felakete işte bu sebepsiz savsaklama yol açacaktır.

***

Gece yarısı yaklaşırken, 4. Grup Komutanı Albay Kemalettin Sami Bey telefon etti:

- “Nâzım Bey, yerleşebildiniz mi?”

- “Yerleştik sayılır. 58. Alayım mevziiye girdi. 40. Alayım da Yumruçal’da mevziiye girecek. Ama bu alay tümenime yeni verildi, eğitim düzeyi düşük. Komutanına da güvenemiyorum. Sabah erkenden o kesime gidip duruma bakacağım.”

- “Düşman iyice yakınınızda... Yarın senin mevzilerine taarruz edebilir. Göreyim seni Nâzım, düşmana adım attırma.”

- Yarbay Nâzım,

- “Keşke 3. Alayım da burada olsaydı” dedi, “ama merak etmeyin, tümenim gerekirse kendini feda etmeye hazırdır.”

- “Allah yardımcın olsun.”

***

Nâzım Bey Emir Subayı Nimet’e sabah yapılacaklarla ilgili gerekli emirleri verdi. Sonra karargâh emrinde tuttuğu Yüzbaşı Faruk’a;

- “Savaşmak istiyordun” dedi, “işte beklediğin gün geldi. Yarın senin komutanlığında bir müfreze düzenleyip şu 40. Alay’ı takviye etmeni isteyeceğim. Sabah sen de bizimle gel. Çevreyi bir gör.”

***

15 Temmuz Cuma sabahı gün doğarken Yarbay Nâzım, Kurmay Başkanı Binbaşı Şerafettin, Yüzbaşı Faruk, Emir Subayı Nimet, bazı karargâh subayları atlandılar, tümen süvari takımıyla birlikte Yumruçal kesimine hareket ettiler.

* * *

… Uzaktan top sesleri geliyor. Süvari takımı komutanına döndü Nâzım Bey,

- “Takımınla hemen tepeyi tut” dedi, “düşman taarruza geçerse, alaydan birlik gelene kadar burayı ne pahasına olursa olsun savunacaksın, şimdi alaya gidip o tembel…”

***

Heyhat…, cümlesini tamamlayamadı. Bir Yunan müfrezesi sabaha karşı o kesime sızmıştı. Gelenleri görünce, toparlanıp yakındaki ağaçlığa sinmişler. Birden, bir makineli tüfek ölüm yağdırmaya başladı. Vurulan, biçilmiş başak gibi eğilip düşüyordu. Her şey bir dakika içinde olup bitti.

***

Geride bekleyen süvari takımı öfke çığlıkları atarak ormana hücum etti. Nâzım Bey’in emir çavuşu Eyüp atıldı, komutanını kucağına alıp atına bindi, deli gibi sürdü. Yarbay Nâzım’ın kara gözlü beyaz atı da peşlerine takıldı. Genç komutan göğsünden ve elinden yaralanmıştı. 

***

Eyüp Çavuş bir yandan atını uçuruyor, bir yandan da sesi şefkat ve umutla titreyerek, 

- “Ne olur dayan’” diye yalvarıyordu. “Allah aşkına dayan, sakın ölme kumandanım. Ellerinden öperim, ölme. Kurban olayım dayan.” 

***

Ağaçların arasından sızan ışık oklarını biçerek, tepeleri rüzgâr gibi aşarak, peşinde beyaz at, tümen karargâhına vardı. Tümen doktoru ilk tedaviyi yaptı. Ancak durumu ağırdı. Nâzım Bey’i, Eskişehir hastanesine yetiştirmek için, atlı bir cankurtaran arabasıyla Çekürler istasyonuna indirdiler.

* * *

Yarbay Nâzım’ın gözleri hafifçe aralandı. Eyüp Çavuş sevinç içinde “yaşıyor” dedi. Oysa Nâzım Bey son anlarını yaşıyordu. Bir türlü durmayan kan, göğsünü kuşatan sargıya yayılmaktaydı. Fısıltıyla sordu:  

- “Tepeyi tuttular değil mi?” 

Bir subay,

- “Evet efendim” dedi gözleri yaşararak, “müsterih olun.”

- “Arkadaşlar iyi mi?”

- “Hepsi iyi, çok iyi...”

***

Başında diz çökmüş olan Eyüp Çavuş’a baktı. Belki okşamak için sağ elini oynatmaya çalıştı, ancak kıpırdatabildi, canının son kırıntısını harcayarak, 

- “Asıl siz dayanın çocuğum” diyebildi. Başı yavaşça sağına yaslandı ve öylece kaldı. 

***

Eyüp Çavuş ciğerleri parçalanırcasına haykırdı:

- “Hayıııııır!”

***

Süvarilerin, hücuma kalkan Yunanlıların elinden kurtarıp kaçırabildiği bazı ağır yaralı karargâh subayları da istasyona getirilmişti. Acele hazırlanan bir trenle Eskişehir’e sevk edildiler. Nâzım’ın beyaz atı, yine orada, trenin yanında koşmaya başladı. Arazi trenin yanında koşmasını engelleyince, bir süre trenden uzağa düşüyor, yol elverince yeniden Nâzım’ın bulunduğu vagonun yanında beliriyordu.

***

Pazartesi de devam edeceğiz.