KADİR DAYIOĞLU

Tarih: 16.10.2024 12:14

KİTAP FUARI VE ESKİ MAHALLLERİMİZ (2)

Facebook Twitter Linked-in

1950’li yıllarda, içme suyu şebekesi yapılmaya başlayınca, önce varsıllar evlerine su almaya başladı. Mahallenin fukaraları mahalle çeşmesini kullanmaya devam ettiler. 

Bizler de, pik boru döşeyen ustalardan, ek yerlerinde sızdırmazlık için kullanılan kurşun isterdik. Biz de kurşunu, eritip “enekte” kullanırdık. Buna da, “kurşunba”, derdik. 

***

“Enek aşığın” en irisi “Saba ve solba” olur. En kıymetlisi de “keçi bekesi”. Aşık oyunu, sokaklarda oynana bir nevi kumar aracı idi. Bir de, “saba ve solba” aşıkla oynanan küçük kumar vardı… 

“Saba ve solba” ile “aşık atarlardı”. Aşık ayrı bir yazı konusu. Bilen de çok azaldı. 

***

Evine su alanlar da, öyle su tesisatına sahip falan değildi. Hayata (avluya) konan bir musluktan yararlanılır. Helada bile musluk suyu olmaz. İbriklere konan su ile taharetlenilir. 

Peki, kışın musluk donarsa ne yapacaksınız? Onun için musluğun borusu talaş ile izole edilir. Buna rağmen donarsa, dibinde ateş yakılır. 

***

Bir de, yeraltı su seviyesi yüksek olan bazı mahalle evlerinin avlusunda, kaynar su kuyuları vardı. “Aşkanada” (mutfak) tel dolaplar olur, yiyecekleri sinekten korumak için. Bağdan getirilen odun, çalı-çilpi, tezek yakılır sobalarda, ocaklarda. 

***

Soğuk odalarda yatanların, yorganı altına ısıtılan tuğla ya da sal konur. Titreye titreye yatağa girersiniz… “Tuluk”(Termofor) çıkınca, sobada ısıtılan su ile giderilir yatakların rutubeti. Tabii, evler küflenir, sıvalar dökülür. Pervaz kaplı (tahta) evlerde tahtakurusu eksik olmaz. 

***

Kışa denk gelen Ramazanlarda, titreye titreye sahura kalkarsınız. O ortamda, annelerimiz sahurluk hazırlar. Ben en çok “yuka (yufka) böreğini”çok severdim, şimdiki gözlemeye benzerdi. Zaten, kışlık “yuka” çok önceleri hazırlanır. Pişirmeden önce bir miktar ıslatılır, içine hazırlanan peynir ağırlıklı “iç” konur. Sac üzerinde pişirilir. Bir de yanında üzüm ya da kayısı hoşafı oldu mu tadına doyum olmazdı. 

***

Tabii, helalar hayatta, cümle kapısına yakın olur. Pislik de sokaktaki fosseptiğe dolar. Doldu mu, belediyeden gelirler, üstünü açarlar, vidanjör girerse ona yoksa, pislik tenekelerle çekilip araba üstündeki depoya doldurulur. Bazen, sokağa denk gelen helalar çöker. Çökünce, koku da etrafa yayılır.

***

Şehir pislikten, karasinekten geçilmez. Berberlerin özellikle kasapların kapılarında, sarkan boncuklu ipleri görüsünüz. 1950’lerde, belediye, kilo ile ölmüş sinek satın alırdı, Başkan da, rahmetli Kavuncu idi. Belediye görevlileri, sırt tulumbası ile, pislik, çöplük haline gelen yerleri, ilaçlardı.

***

Tabii, imdada, bağlar yetişir. Kent merkezi, boşalmış “kovboy kasabaları” gibidir artık, ta bağdan inene kadar, hane halkı şehre gelmez, çalışanlar dışında. Zaten kadınlar, çocuklar çalışmaz.  Çok gerekli olmasa, şehir evine gelinmezdi. 

***

Tabii, at ve eşeği olanlar hariç. Onlar evlerine koyarlar at ve eşeği, sonra işyerine gider. İkindi vakti, tekrar eve gelir, “telli beğin türküsünü” söyleye söyleye bağa gider. Yokuşa gelince, terkinde giden iner, eşeğin yükü azalır. (devam edecek)

***

Rahmetli Hayrullah emminin (Halamızın kocası, Demircioğlu), eşeğin terkine biner o önde, Hasandağı’ndaki bağına giderdik. Eşek de bildiğiniz eşekler gibi değil. Sanki,“Katır, Kıbrıs Eşeği”. Gem vurur, eğer ve üzengi takardık. Palanı yoktu… Gem vururken hiç korkmazdım. Ben vururdum, çoğu zaman. Eşeğe biner kovboylar gibi sürerdim. Koşarken atlar, tekrar binerdim. Tabii, eşeğin sırtına yüklenen heybede evin ihtiyaçları olurdu. 

***

O zaman, şimdiki Hacılar yolu yoktu. Yol, Battalaltı’ndan başlar, ağ bayırı çıkar, HES Kablo üzerinden Hacılar’a varırdı. Eğribucak üzerinden giden, at, eşek, araba yolu vardı. Şimdi ki yolun yapımına merhum Kavuncu zamanında başlandı. Yol yapılınca, bu bölgede bağları olması nedeniyle, merhum Kavuncu’ya neler dememişlerdi, neler. Bitince de Hacılar Belediye otobüsleri bu yoldan gider oldu. Yukarı, eski yolun kalıntıları hâlâ durur. 

***

Annemlerin bağı da buradaydı;Hasağaların bağı. Anne tarafından dedemin bağı tepede ve evimiz kartal yuvası gibiydi. Yeri de, Hacılara tırmanırken sol tarafta HES Kablo’nun olduğu yer, sağda koltuk gibi duran, yanılmıyorsam, kırk, elli dönümlük bir bağ. Aile bölüşünce küçüldü. Sekiz on sene önce, dedeme ait kısmı sattık. Aileden kimsenin mülkü kalmadı.

***

Hayrullah Emmimin bağı bunların arkasında, “Gavur Çukuru” denilen yerdeydi. Hacılar gözükürdü. İki Ermeni komşumuz vardı. Birisi, Terzi Serkis, diğeri de Avidis. Eşlerinin din değiştirdiklerini söylerlerdi. Biz çocukları ile oynadık. Altmışlı yıllarda, Kayseri’yi terk edip İstanbul’a gittiler. Güzel insanlardı, vesselam.

***

Ha. Bana deseler ki, Kayseri’nin “eski evlerinde kalmak ister misin?” Asla. O nedenle, “güzelleme” yapmanın bir gereği yok. Onlar artık, işlevini tamamlamışlardı. Aralarında bulunan birkaç güzel ev, bu değerlendirmeme engel değil.

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —