“Kayseri Lisesi, Sakarya Savaşı’nda şehit olduklarından, o yıl mezun vermedi!”, zırvasına devam ediyorlar… Geçen gün de Sakarya Harbi anma toplantısı yapılmış okul bahçesinde…Defalarca yazdım, böyle bir şeyin olmadığını, uyduranında sahip çıkamadığını, bir cevap dahi veremediğini sık sık tekrarladım. Ama uyduruk tarihi, anmaya devam ediyorlar. Haber şöyle;
“Kayseri Lisesi Milli Mücadele Müzesi bahçesindeki tören, saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı'nın okunmasıyla başladı.Lisenin müdürü Ali Durmuş, yaptığı konuşmada, okuldaki son sınıf öğrencilerinin Çanakkale ve Sakaryasavaşlarına katıldığını söyledi" Törene katılan bir konuşmacı da; “Son sınıf öğrencileri, Sakarya Harbinde şehit olduğundan o yıl mezun vermedi”, uydurmasını tekrarladı, bilerek ya da bilmeyerek.
***
Bu konuşma, Okul Müdürünün önünde yapılmış olması, ister istemez Müdür Bey’e bazı zorunluluklar düşüyor. Müdür Bey, Okulun 1920-1921 yılı mezuniyet defterine, bir bakın;“Lise son sınıf talebeleri Sakarya Muharebesi için cepheye gidip hepsi cephede şehit düştüğünden bu öğrenim yılında okulumuz mezun verememiştir", notunu kamuoyu ile paylaşın. Paylaşın ki, son noktayı koyalım, uydurma hikayeye… Öyle ya, arşiv elinizde… Sayın Valimizden arz ediyorum: Bir emir buyurun, getirsinler defteri, göstersinler size!
***
Paylaşamazsınız, zira böyle bir not yok… Böyle bir olay yok ki, notu olsun. Olsa, şimdiye kadar çoktan ibraz ederlerdi… Tamamen uydurma… Buna, Kayseri’nin muhterem ricalini de inandırdılar. “Savurmaya” da devam ediyorlar.
***
Böyle bir olayı duyan ne bir öğrenciye ve ne de bir öğretmene rastladım. “Sıfır numara Türkçü ve Türk milliyetçisi” müdürümüz, merhum Mehmet Ateşoğlu, böyle bir şeyi bilecekti ve okul bahçesine, “altından anıt” dikmeyecekti öyle mi? Hele hele, tarihçi merhum Lala Paşa (Latif Baykal), -ki o dönemlere yakın bir isim-, inanın her dersine, onları anarak başlardı.
***
Müdür Bey, bakınız, müdürlüğünü yaptığınız lise, öyle sıradan bir okul değil… Benim de mezun olduğum (1963-1964), varlığı ile gurur duyduğum bir okul. Bu okula müdürlük yapacak kişi, emin olmadığı, bilmediği bir konuya alet olmaz. “Uydurmacılara” itibar etmez.
***
Bu konuda çok yazdım. Bıktım da… İlgili bir yazımdan bir alıntı yapacağım:
***
Konu nereden çıktı demeyin? Ünlü bir tarihçi, geçenlerde Bilgi Yurdu’nda bir konferans vermiş. “Son sınıf öğrencileri, Sakarya Harbinde şehit olduğundan o yıl mezun vermedi”, yalanını tekrarlamış. Öyle ya, kuyuya attıkları taşı çıkartma gayretine düştüler. Umulurdu, yeni bir belge sunsun dinleyicilere. Nerede?
***
Bu arkadaş tarihçi. Formel eğitim almış birisi… Osmanlıca da okur… En azından bir tarih için “vesika” olması gerektiğini bilir. Öyle ya, bu konu “sözlü tarih” dışında kalır, zira daha dün. Ayrıca; “Lise mezuniyet deftere”, “Bakanlık ve Genel Kurmay arşivleri” ortada.
***
Üstelik arkadaşımız, bu “uydurma”, “müze” nedeniyle gündeme geldiğinde, danışmandıBüyükşehir’de. İki satır bir yazı ile ilgili yerlerden sorabilirlerdi. Zira bu fakir, bunun “yalan” olduğunu yazıyor, Büyükşehri uyarıyordu. Ama tınmadılar.
***
Tabii, bir uyarım da İl Milli Eğitim ve Kayseri Lisesi Müdürlüğü’ne olacak. Şayet bu bilgi arşivlerinizde varsa, ortaya çıkartın. Araştırmacı ve ilgilenenlerin istifadesine sunun. YoksaKayseri Lisesi bahçesinde bulunan anıt kitabesindeki bilgiyi tez elden kaldırın. Ayıp oluyor, bu yanlış bilgiye alet oluyorsunuz, sesinizi çıkartmamakla. Bunu en iyi siz bilirsiniz; bir de ciheti askeriye.
***
Tekrar ediyorum. Hodri meydan. Getirin resmi vesikayı… Okulun ve devletin arşivleri orta yerde duruyor. Getirin belgeyi, özür dileyeceğim. Sakın ha, “falan rivayet etti!”, demeyin. Tarih, belge ister, hem olay daha dün.Bu davetime, tüm uyarılarıma rağmen alet olan Büyükşehir Belediyesi de dâhil.
***
“Kayseri Lisesi 1920-1921 ders yılında mezun vermemiştir. Bu durum son sınıf…” (s.118). Söz edilen Sakarya Harbi… Bu tamamen yalan. Yeni bir tarih uydurma. Tüm ülkede öğrencilerin askere alındıkları doğru ama ne zaman?
***
Birinci Harp’te, Alman General Hoff ve İttihatçı Selim Sırrı (Tarcan), 1916’da “Osmanlı Genç Derneklerini” kuruyor. Harbiye Nezaretine bağlı olan bu dernek, “12-17” yaş arası “Gürbüz Derneği” ile 17 ve yukarısı yaş gençlerin üye oldukları “Dinç Derneği” şeklinde örgütleniyor. Sanki,Hitlerin “SA”ları gibi. Kısa zamanda Edirne’den Basra’ya kadar dernek sayısı, 706 oluyor.
***
Şimdi buraya dikkat; “Dinç Derneği” üyeleri, 1917’de çıkartılan ve 1315 (1899) doğumluların askere alınmasının öngören bir kanun ile askere alınıyor. Bu kanun gereği, öğrenci olsun olmasın, bu yaş grubu askere alınıyor. Hatta nüfus kayıtları belli olmayan ve fakat “gürbüz” olan gençleri de askere alıp ağırlıklı olarak Filistin cephesine gönderiliyor.
***
Mesela, Esen Kardeşlerin babaları merhum Cevat Bey, bir yaş küçük olduğu için askere alınmıyor. Bir arkadaşını da “iri yarı” olduğu için askere götürüyorlar. Mesela, Yaşar Koçoğlu’nun amcası bu tertipten Filistin Cephesine gidenler arasında. Bu gidenlerin, büyük bir kısmı da geri dönmüyor. “Hey on beşli on beşli Tokat yolları taşlı” ağıtı da bunun üzerine yakılıyor, Tokat’ta…
***
(…) Ne demek mezuniyet kütüğünün o sayfasının kayıp olması? Peki, gören nereden görmüş, o “ünlü notu!” İsimleri ve doğum tarihlerini nereden aldınız? Uyduranlar o kadar aptal ki, “şehitlerin” yaşlarına bile dikkat etmemişler. Sallamışlar… 35-38 yaşında olanlar var, uydurulan on kişi içerisinde… Bu sayıyı bir ara 61’e çıkarttılar. Oysa, o tarihte bırakınız lise sonu, okulda bile 61 kişi yoktur.
***
Zamanında Özhaseki’yi çok uyardım; “Alet oluyorsunuz!”, diye. Bana inanmadı ama maalesef Müze’ye bu notu düştüler… Şunu teklif etmiştim; “Kurumsal kimliğinizle, olayı anlatarak, Genel Kurmay’dan ya da Bakanlıktan teyidini isteyin” dedim, yanaşmadılar. Yazıklar olsun.