KADİR DAYIOĞLU


KAYSERİ LİSESİ TARİHİ (2)

Bir hafta kadar önce aynı başlıklı yazının ilkini yazmıştım. Ayrıca, yıllardır defalarca yazdım… Temcit pilavına döndü…


Bir hafta kadar önce aynı başlıklı yazının ilkini yazmıştım. Ayrıca, yıllardır defalarca yazdım… Temcit pilavına döndü… Çok sevdiğim konuyu iyi bilen bir arkadaşımın ricası üzerine bu yazıyı geri çekmiştim, gazetedeki köşemden. 

***

30 Ağustos kutlamaları nedeniyle, Sayın Valimiz Gökmen Çiçek, Lise 3’ye kadar Kayseri Lisesi’nde okuyup, sonra,Sümer Lisesi’nden mezun olan Sayın Hulusi Akar Paşamız ve bu liseden mezun olmayan Sayın Memduh Büyükkılıç tarafından tekrar gündeme getirilmesi üzerine yazıyı tekrar köşeme taşımaya karar verdim. Sanırım Sayın Valimiz, konunun künhüne vakıf değil. Umarım, uyarılarımı dikkate alır. 

***

Bu konuda çok yazdım, çok yoruldum. Yazılarım arşivde duruyor. Bu son yazım olacak… Bir daha gündeme taşırsam, bana sataşılmadığı sürece, namerdim. Konuyu artık tarihin o şaşmaz, yanılmaz hafızasına bırakıyorum. 

***

Sadece şunu anımsatayım; konu gündeme geldiği ve takip eden günlerde Hulusi Paşa, Genel Kurmay’da üst düzey yöneticiydi. Sonra, Milli Savunma Bakanı…  Arşivler emrindeydi, bir adet “belge”yi bizlerle paylaşabilirdi. Ama olmadı. Unutmasınlar, tarih, büyük harflerle yazıyorum, “BELGE” ister. Neyse…

***

“100. Yıl Şeref Belgeseli”ndeolmadığı kadarkitapta “Şehitlere!” uzun uzun yer verilmiş. Sanki, olayı doğrular mahiyette… Verilen örneklerin, konumuzla ve Kayseri Lisesi ile ne ilgisi var, anlayamadım doğrusu…

***

Kayseri Lisesi şehitleri ile ilgili yazılanların hiç birisi, belge getiremediği gibi, Külebi ile görüştüğünü söyleyen ve bunu bitirme tezi için kayda alan kişi de Gazi Üniversitesi arşivinde, “diğer dosyalara yer açmak için yok edilmiş olduğunu!”, kendisinde kalan kasetin de, yarım saatlik kısmını TRT stüdyolarında açamadıklarını ifade ediyor.

***

Yani, nereye el atsalar “yok edilmiş!” bir durumla karşı karşıyayız. Tabii, “Genel Kurmaya arşivine başvurun!” dediğimden yola çıkarak, bu tür belgelerin Milli Savunma Bakanlığı arşivinde olması gerektiğinden hareketle, adeta “cehaletimi” yüzüme vuruyorlar. 

***

Ama yüzüme vuran beni “cahillikle” suçlayan zatın; “Kayseri Lisesi Mezunları Derneği Başkanı Fevzi Önder’in Genelkurmay Başkanlığı ile yaptığı yazışmanın ardından, yıllar sonra, şehit 62 gencin isimleri ve aile unvanları tek tek belirlendi”, beyanatından haberi yok galiba. Tarih mi? 23 Ağustos 2016 Sözcü Gazetesi.  Hiç olmasa, bu belgenin yayınlanması gerekmez mi? Peki, bu belge nerede? Yoksa, “çok gizli!” notumu düşülmüş. 

***

Cehlime versinler, kayıtların şurada ya da burada olması önemli değil. Dediğim şu; Lise sınıf defterindeki “belge nerede!” Yoksa, “… inek yedi dağa kaçtı. Dağ yandı kül oldu” cinsinden bir şey mi? Önemli olan “belge”. Ve belgesiz tarih yazılmaz. 

***

O zaman,“MSB başvurun!” dediğimizde, arşiv belgelerinin henüz açılmadığını, haliyle bilgilere sahip olunamayacağını söylüyorlar. Yani anlayacağınız, Özmerdivenli, olaya sayfalarca yer ayırarak, sanki bana yanıt verir gibi geldi. Öyle ya; “… yaptığımız bir araştırma için MSB’ye resmi yazıyla başvurduğumuz zaman be bilgilerin verilemeyeceği söylenmiştir”, diye de bir not var. 

***

Sanırım, kastedilen ben, “… Oysa özellikle bu konularda toplumsal hassasiyetlerimizi nasıl yitirdiğimizin farkında değil”mişim. Gerçi ismim geçmiyor ama adres böyle. Kusura kalmasınlar benim, toplumsal ve milli hassasiyetimin zekatına güçleri yetmez. 

***

 “Kayseri Lisesi’nde bulunan Osmanlıca ve sonraki döneme ait bilgilerin birçok dönem oraya görevli olarak gelenler tarafından adeta yağmalanacağından, hatta lüzumsuz yer yer kapladığı düşünülerek SEKA’ya (geri dönüşüm) gönderilmiş olabileceğinden habersiz”mişim.Kusura kalmayın; ben köyün kiziri değilim ki her şeyin farkında olayım, her şeyi bileyim. Ayrıca, belgeleri kamyonlara doldurup SEKA’ya gönderen Kayseri Lisesi yetkilisi kim?

***

Tekrar ediyorum, böyle bir “belge” asla yok, “olay” da… Tamamen uydurma. Adeta, sayfalarca, “doğruluğunu” kanıtlamaya çalışmışlar. Kendileri de içinden çıkamamışlar, adım gibi eminim. 

***

Yeni yayınlanan eser de bazı çelişkili şeyleri de öğreniyoruz. Bir kere, son sınıf öğrencileri, Lise açıkken, 1920 yılında askere alınıyor. Sakarya Harbi henüz ortada yok (23 Ağustos-13 Eylül 2021). Demek ki Lise, 1919-1920 döneminde de mezuniyet vermemiş. İddia edildiği gibi 1920-1921 döneminde de mezun yok. 

***

Demek ki, sadece son sınıf değil, ikinci sınıf öğrenciler de askere alınmış. Peki, bunlarla ilgili kayıt nerede? Lise arşivinde olması gerekmez mi?

***

Bir diğer husus da, askere alınanlar, ki, kayıtlarda “on kişi” gözüküyor. Bunlar “100. Yıl Şeref Belgesli”nde geçen isimler. Yine anlatılanlara bakınca öğrenciler, Kayseri’den, 1920 yılında uğurlanıyor, “Ankara Polatlı’da acemi eğitim yaptıktan sonra cepheye sevkleri geliyor. Yeni görev yerleri Sakarya cephesi.”

***

Demek ki, buna göre en az bir yıl eğitim görüyorlar, oradan Sakarya’ya ya sevk ediliyorlar. Tabii, bunu kaleme alan arkadaş, 1920 yılının hangi ayı hangi günü askere alındıklarını yazmış olsaydı, tablo daha da netleşirdi. Bir de bu bilgiyi nereden almış. O da yok!

***

Bir şey daha dikkatimi çekiyor; 76 nolu fotoğrafın altında şu not var: “Kayseri Lisesi’nin 1920-1921 Mezunları sayfası ayıracı. Üsteki hat yazısında 10 defa, ikincide 4 deha Allah yazıyor.”Allah’ı anladım da,“1920-1921 Yılı Mezunları” yazısı, sıkı durun Latin harfleri ile yazılmış. 

***

Diyelim ki, aslında ayıraç Fars alfabesi ile yazılı, biz o şekle çevirdik. Demek ki, sayfa var ama takip eden ve “mezun vermediler” sayfası yırtılıp alınmış. Kimin ne işine yarayacak ki, yırtıp alsın? 

***

Nasıl oluyor bu, anlayamadım doğrusu. Unutulmasın, Cumhuriyeti'nin en önemli devrimlerinden dördü, takvim, saat, rakam ve ölçülere ilişkin devrimlerdir. Bunun kabul tarihi de20 Mayıs 1928. Latin harflerinin kabulü de,3 Kasım 1928. Bu metin, nasıl sayfa ayıracı olmuş, çok garip doğrusu.

***

İlginçtir, “100. Yıl Belgeseli”nde doğum tarihleri verilmişti. Ama yeni yayınlanan kitapta (Tarih), hepsi için “1337/1921” notu düşülmüş, isimlerin karşısına. Neden ihtiyaç duyuldu acaba? Yoksa, “35-37-40” yaşında lise öğrencisi olur mu eleştirini engellemek için mi? Ne dersin Sayın Özmerdivenli. Neden bu bilgiyi gizlemek ihtiyacı hissettiniz?

***

Dikkatimi çeken bir bilgi de şu oldu. Sevgili Hocam Nurşen Özdamar’ın (Özturçalı) bir yerde otuz bir, diğer bir yerde ise otuz sekiz yıl liseye hizmet ettiği söyleniyor. Bunun hangisi doğru? Bir de, bu kadar yıl Lise’ye hizmet eden Hocamızdan, 60’lı ve 70’li yıllarda, “şehitler” olayını duyduğu hiç soruldu mu? Sorulsa, bakalım ne diyecekti?

***

Tüm yazdıklarını silip atıyorum, getirin bana “belge”… Her tür belge duruyor ama o notun düşüldüğü sayfa yok. Hayret!.. Bir de Lise arşivinin, kamyonlara yüklenip SEKA’ya giderken, bazılarını kurtarmışlar. Güya o bilgi de SEKA’ya gidenler arasında olabilirmiş. 

***

Olabilir, SEKA’ya gidiş… Doğrudur da… Ya hu, sadece “bir sayfa” mı gider, yoksa “kütük defterinin” tamamı mı?” Öyle ya, şimdiye kadar sayfa yok, denmişti. Kütük duruyordu. Yani, görünmez bir el, notu ihtiva eden sayfayı yok etmiş. Ne diye etsin ki, devlet sırrı falan değil ki?

***

Mesela merak ettim, Özmerdivenli, Belgesel’de görüşünü aldığı, Kayseri Lisesi mezunu, sanırım, bir Jandarma generalinin yazısını almamış, “Tarih”e… Neden hocam? O da,“hayret!” ediyor ve “duymadığını” söylüyor da ondan mı acaba? 

***

Yine, Türk milliyetçiliğinden asla şüphe duyulmayan, “Komando!” namlı merhum Ayvaz Gökdemir Hocamız da yazısında hiç söz etmemiş. Ayrıca Hocamız, Osmanlıca okumayı bilirdi, 1960’lı yılların ortasında Edebiyat öğretmenliği yapmıştı, Lise’de… Henüz, “SEKA’ya gönderildiği!” iddia edilen Arşiv duruyordu. 

***

Bir ikincisi de, benim tezimi “çürüten!” yazıların arasına yazdıklarımın bir kaçını da neden almadınız? Öyle ya, okuyan, itirazı olan, benim itirazlarımı da öğrenmiş, ona göre değerlendirme yapsa olmaz mıydı?

***

Evet… Elbirliği ile devam edin, tarih uydurmaya, “kent hafızasını” kirletmeye… Ha, itiraz gelirse, yanıt vermem zira, sağlığımı elverişli değil, anlamsız çekişmeye. Merak eden arşivlere girip yazılarımı okuyabilir. Ben, yazacağımı yazdım.