MUSTAFA CENGİZ


KAPIDAKİ BİR BAŞKA TEHLİKE!

İklim değişikliği Dünya’yı tehdit eden bir başka tehlike. Peki bizler bunun farkında mıyız? Ya da soruyu şöyle soralım; “Bu ülkeyi yönetme ve vatandaşlarını düşünmek gibi bir sorumluluğu olanlar gerçek anlamda geleceğe dair bazı şeylerin farkındalar mı?" Bu konulara kafa yoran epey insan var aslında. Hem de sadece Bilim adamı olarak değil. Siyasilerde de epey insan var. Önemli tespitleri ve uyarıları var bu konuya dair. Her zaman olduğu gibi duyarlı. Her zaman olduğu gibi uyarıcı ve halkını düşünen bir siyasetçi olarak sorumluluklarında farkında. Bakın ne diyor son paylaşımlarından birisinde?


İklim değişikliği Dünya’yı tehdit eden bir başka tehlike.

Peki bizler bunun farkında mıyız?

Ya da soruyu şöyle soralım; 

“Bu ülkeyi yönetme ve vatandaşlarını düşünmek gibi bir sorumluluğu olanlar gerçek anlamda geleceğe dair bazı şeylerin farkındalar mı?"

Bu konulara kafa yoran epey insan var aslında.

Hem de sadece Bilim adamı olarak değil.

Siyasilerde de epey insan var.

Mesela bunlardan birisi Yurt Partisi genel başkanı ve Eski İç İşleri bakanı Sadettin Tantan.

Önemli tespitleri ve uyarıları var bu konuya dair.

Her zaman olduğu gibi duyarlı.

Her zaman olduğu gibi uyarıcı ve halkını düşünen bir siyasetçi olarak sorumluluklarında farkında.

Bakın ne diyor son paylaşımlarından birisinde?

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ SÖZLEŞMESİ

Sadettin Tantan @sadettintantan “İklim değişikliğine hazırlıklı olmayan devletlerin yakın gelecekte karşılaşacakları sorunlarla baş edebilmeleri düşük bir ihtimaldir. 

Karbon salınımı meselesi tüm dünyayı ilgilendiren kritik bir konudur. Yaşam döngüsünü ayakta tutan atmosferdeki sera gazları (karbondioksit, metan vb.) bu ortamı dünyanın yüzey sıcaklığının ortalama 15 derecede kalmasını sağlamakta ve döngüyü sürdürmektedir. 

Bilim insanları, dünyanın son yıllarda hızla ısındığını tespit ederek bunun nedenini sera gazlarındaki değişime dayandırmaktadır. 

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi yani kamuoyunda “Paris Anlaşması” olarak bilinen anlaşmanın devletler üzerinde herhangi bir cezai yaptırım gücü olmadığı gözetildiğinde dünyayı bekleyen ciddi bir tehlike olduğu açıktır. “

TÜRKİYE BU KONUDA NELER YAPABİLİR?

Peki, Türkiye bu konuda ne gibi tedbirler alabilir, neler yapabilir? 

Sığınmacı meselesinde yapılan hataların yakın gelecekte doğacak olan iklim göçmenliği krizinde tekrarlanmaması için bu alanda şimdiden politikalar oluşturulmalı ve sığınmacıların iade süreci başlatılmalıdır. Türkiye’nin su tasarrufu, tarımsal üretim konularına milli güvenlik meselesi olarak ele alarak 2050 ve sonrasına hazırlıklı olması elzemdir. İktidarın; 2053 yılı için Paris İklim Anlaşması ile taahhüt ettiği net sıfır emisyonuna ulaşma hedefi konusunda yaptığı çalışmalara “iklim göçmenliği” kavramının da dahil edilerek fiili ve hukuki önlemlerin alınması gerekmektedir.

Türkiye; yakın gelecekte dünyayı etkileyecek iklim krizine karşı su tasarrufu, güvenilir gıda üretimi, tarım ve hayvancılıkta yeni politikalar, yenilenebilir enerji yatırımları, yeni nesil nüfus iskanı, sığınmacıların iadesi konusunda somut adımlar atarak tedbirler alabilir, almalıdır. 

Avrupa Birliği’nin karbon salınımı hususunda çevre tahribatı yapan fabrikaları, şirketleri kendi ithalatında dışlayacağı bir sistemde Türkiye uluslararası regülasyonlara uygun bir denetim mekanizması kurmalıdır. 

Türkiye dar bir vizyonla, günlük hesaplarla yönetilebilecek bir ülke değildir. 

Bu anlayışla yönetildiğinde ne gibi sorunlar doğduğunu hep birlikte gördük, görüyoruz. 

Türkiye; liyakat sahibi kadrolar tarafından yönetilmeli, bölgesel ve küresel boyutta değişen dünyayı okuyarak bu bölgenin lideri olduğunu ortaya koymalıdır. 

Yurt Partisi olarak, yurdumuzun menfaatleri için her daim çalışacak, yurdumuza sahip çıkacağız!”

TEK SORUN ANAYASA MI?!...

Bakın bu konuya dair tespitleri, önerileri neler Tantan’ın?

“Meclis Başkanının yürüttüğü yeni Anayasa görüşmelerine katılarak ülkenin gerçek gündeminden koparılmasına izin verilmemelidir. 

Meclis Başkanının mevcut Anayasa’yı “12 Eylül” Anayasası olarak tanımlaması özünde hatalı ve demagojik bir tanımlamadır. 

Mevcut Anayasa ile 12 Eylül arasında maddi bir bağlantı neredeyse kalmamış, sadece AKP iktidarı döneminde Anayasa 12 kez değişikliğe uğramıştır. 

Her Anayasa değişikliği sürecinde İktidar cenahı “ileri demokrasi”, “güçlü ekonomi”, “modernleşme” gibi vaatlerde bulunmuşsa da her değişiklik sonrası devletin temel altyapıları zedelenmiş, kurumlar işlevsiz hale getirilmiştir. Sn. Numan Kurtulmuş, görüşmelerini yürüttüğü Anayasa değişikliği sürecinde geçmiş değişikliklerde elde edilemeyen neyi hedeflediğini somut bir şekilde ortaya koyamamıştır. 

Mevcut Anayasa değişikliği gündemi halka gerçek sorunlarını unutturup suni bir gündemle yerel seçimde hezimete uğrayan İktidarın yaralarını sarması için bir geçiş dönemi yaratılması çabasından öte değildir. 

Oysaki; halkın ihtiyacı ekonomik sıkıntıların giderilmesi, çağdaş bir eğitim sisteminin oluşturulmasıdır. 

İktidarın dayattığı yeni eğitim müfredatı modern Dünya’dan uzak, gençlerimizi nitelikli bir eğitimle donatmak yerine vasatın altında bir donanımla hayata atılmaya iten bir anlayıştadır. 

Sn. Meclis Başkanı ve Anayasa için kapısını çaldığı siyasi partiler bu taslak hakkında ne düşünmektedir? 

Halkın çözüm bekleyen sorunları varken soyut bir gündemle halkın oyalanmasına kimse izin vermemelidir. 

Meclis Başkanının gündeminde halkın ihtiyacına cevap verebilecek bir husus yoktur. 

Bu nedenle; yeni Anayasa adı altında yapılan görüşmelerin sona erdirilerek halkın gerçek ihtiyacına yönelik çalışmalar yapılması gerekmekte olup siyaset yapıcıların bu doğrultuda görev ifa etmeleri zaruridir.”

GELELİM KAMUDA TASARRUF MESELESİNE...

Bakın bu konuya dair görüşleri ve tespitleri neler Tantan'ın?

"Kamuda tasarrufla ilgili atılan adımların Türk ekonomisini kalkındırabilecek bir potansiyeli yoktur. 

Bir yandan iktidar tarafından belirlenecek 7 bin hastanın Türkiye’de tedavisine bütçe ayrılırken bir yanda kendi vatandaşına neredeyse bir sene sonrasına hastane randevusu veren bir sistemi kendi tabiriyle “çerez parası” niteliğindeki tasarruflarla düzeltmek mümkün değildir.

Türkiye’nin kalkınma için kapsamlı, kararlı, süreklilik arz eden, üretim temelli milli politikalara ihtiyacı vardır. 

Günlük hesap ve politikalarla Türk ekonomisini kalkındırma çabaları göz boyamaktan öteye gitmez."

TÜRK DÜNYASININ GÜCÜ...

Peki çare mi?

Çözüm ne mi?

İşte size Tantan’ın bu konuya dair önerisi; 

Türk dünyasının gücü etkin bir şekilde kullanıldığı takdirde Türkiye mali, siyasi ve askeri anlamda çok büyük bir coğrafyada nüfuz elde edecektir. Rusya ve Çin’in askeri, mali ve kültürel işgali altında bulunan Asya’daki Türk dünyasının bağımsızlığı Türkiye için kritik bir meseledir. 

Şöyle ki; Türk Devletleri’nin fiziki olarak kapsadığı alan 12.100.000,00 km2 olup buna karşın Rusya’nın kapsadığı alan 6.000.000,00 km2’dir. 210 milyonluk nüfusuyla Türk Devletleri, Avrasya’nın en kalabalık 3. topluluğudur. 

Türkiye’nin bu büyük potansiyeli etkin kullanabilmesi siyasi kabiliyetle doğrudan ilintilidir. 

Batı’nın Rusya’ya karşı kullanmak istediği bir kuşak değil doğrudan Türkiye’nin ve diğer Türk Devletleri’nin bağımsız kararlarıyla teşekkül edecek adımlarla Türk Devletleri, dünya siyasetinde ağırlıklı bir söz hakkına sahip olabilir. 

Siyasetin mahareti bu gücü harekete geçirerek ülkemize katmadeğer yaratmak, halkımıza refah sunmaktır.”