Daha önce ki bir yazımda şu ifadeleri kullanmıştım.
Günü geldi bir kez daha hatırlatmakta fayda var.
“Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunda, laik, ilkelere bağlı, çağdaş, uygar bir toplum olma yolunda ilerlemesi öngörülüyordu.
Atatürk ’ün temel amacı da kadın erkek eşitliği, laik, modern ve çağdaş bir toplum yaratmaktı. Bununda en çok kadınlara verilen haklarla sağlanması kaçınılmazdı… ve öylede oldu…”
Devam edelim.
Türkiye’de, 5 Aralık 1934 tarihinde Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkı verilmesiyle “5 Aralık Dünya Kadın Hakları” günü olarak kutlanıyor.
Bilmem biliyor musunuz?
Dünya’da seçme ve seçilme hakkı verilen en öncelikli kadınlar Türk kadınları…
Bu hakkın Atatürk’ün kadınlarımıza verdiği önemin ve Dünya’da sayılı ülkeler arasında ilk kez Türkiye’de verilmesinden sonra, bu günlere geldiğimizde arada ne kadar uçurum oluştu farkında mıyız?
25 Kasım ise, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası mücadele günü.
Gelin görün ki, günümüzde kadına verilen değer, hemen hemen her gün işlenen kadın cinayetleriyle ve şiddet haberleri ile gölgeleniyor.
Verilen hakların gasp edilmesinde ne yazık ki ülke olarak ilk sıralarda yer alıyoruz.
Bu acı bir gerçek…
Ülkemizde maalesef, kadın cinayetleri hız kesmeden devam ediyor.
Bunun yanı sıra kadına şiddet eylemleri de artmış durumda.
Verilen hakmış, yasaymış kimsenin umurunda değil…
Toplumun kanayan yarası haline gelen kadın cinayetleri, ülkemizi, şehrimizi, sokağımızı, parklarımızı, mahallemizi, evimizi kısacası yaşam alanlarımızı güvensiz duruma getirdi.
Sadece kadın cinayetleri ve kadına şiddet yok bu ülkede…
Çocuklara şiddet, çocuklara işkence, hayvanlara işkence ne ararsanız var.
İşkence sadece kadınlara değil, çocuklara yapılan işkence de artmış durumda.
İşkence türünün akıl almaz boyutlara ulaşması insanlığın tükenmişliğini gösteriyor.
Evet, yine özel ve anlamlı bir günü iki gün önce yaşadık.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası mücadele günü.
Ben bunu çok tekrarladım…
Neden bu özel günlerde birlik çağrısı yapılıp, ertesi gün söylenenler unutulur acaba.?
Göze çarpan bir mücadele yada, caydırıcı ceza verildiğini okumadım, duymadım, görmedim.
Toplantılar, söyleşiler, , sivil toplum kuruluşları, siyasiler,liderler hep bir ağızdan “ Mücadelemiz kararlılıkla devam edecektir.” diyerek o günü kurtarmış oluyorlar.
Hep hamasi söylemler…
Taa ki, bir kadın cinayeti işlenene kadar sus pus, sonra yine “Her türlü şiddete karşı kararlıyız, takipteyiz, göz açtırmayacağız” sözleri birbirini kovalar.
Hangi kararlılıkla, nasıl takiptesiniz.?
Hangi kadını, hangi çocuğu kurtarabildiniz.?
Bakın, 2025 Aile Yılının ilk on ayında…
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’nun (TKDKF) raporuna göre, 1 Ocak - 31 Ekim tarihleri arasında 357 kadın erkekler tarafından öldürüldü.
TKDKF, 10 aylık kadın cinayeti raporunu yayımladı.
Buna göre, 1 Ocak - 31 Ekim tarihleri arasında 357 kadın, erkekler tarafından öldürüldü.
Katledilen kadınların 61’i şüpheli ölüm olarak kaydedildi. 198 kadın ateşli silahla ve 77’si ise kesici aletle öldürüldü.
Kadınların büyük çoğunluğu aile içinde katledildi
Katledilen kadınların ortalama yaşı ise 37 olarak kayıtlara geçti.
Kadınların 168’i evli, 96’sı bekar, 26’sı boşanmış, 10’u dini nikahlı, 55’inin ise medeni durumu bulunmuyor.
135 Kadın aile içinde katledildi. Kadınların 53’ü ise boşanma aşamasında olduğu, 45’i tanıdığı, 41’i de ilişki yaşadığı erkek tarafından öldürüldü.
KAYSERİ’DE DE DURMUYUR!
Ne kadar acı değil mi?
Ben bu satırları kaleme alırken, iki cinayet haberi ile birden sarsıldık.
Hem de ilimizde.
Sayı her geçen gün artıyor, 25 Kasım ise, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası mücadele gününden bir gün sonra, Kayseri’de iki kadın daha cinayete kurban gitti.
Her ikisi de Demokrasi mahallesinde gerçekleşti.
Kaynanasını öldüren şahıs kendine de vurarak ağır yaralanmıştı, kaldırıldığı hastanede o da yaşamını yitirdi.
Maalesef çok acı bir tablo içindeyiz…
Yıl 2025 olmuş, 2026 demeye az kaldı.
Uzay çağındayız, hayatımıza dünyayı dönüştüren yapay zeka girdi artık.
Ama biz hala medeni olarak yaşamak, saygı görmek, ekmeğini kazanmak için çalışmak adına sesini çıkartan kadının öldürülmesine çözüm bulamadık…
“Kararlıyız, takipteyiz!” demekle olmuyor…
Şiddete maruz kalan bir kadının, uzaklaştırma kararı elinde olmasına rağmen koruyamıyorsunuz.
Kaç kadın bu şekilde cinayete kurban gitti.?
11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açılmış olan “İstanbul Sözleşmesi” Avrupa Konseyi tarafından şiddete karşı kadınların korunması için yasalaşmıştı.
Medeniyet ve cesaret örneği sözleşme, bazı kesimleri rahatsız etmiş olmalı ki;20 Mart 2021 tarihinde bir gece yarısı kararnamesi ile İstanbul sözleşmesinden apar topar kaldırıldı.
İstanbul sözleşmesinin kaldırılması, kadın düşmanlarına her türlü fırsatı sağlamış durumda.
Sonrası mı.?
“Öldüren kadar, ölen de suçludur.”
“Mini etek giymeseydi.”
“Gecenin o saatinde sokakta ne işi vardı.”
“Sokakta gülünmez”
“Hamile kadının dışarı çıkması uygun değil”
İşte sonrasında…“Kadını ikinci plana atan, köle gibi gören zihniyetin” ağızları torba gibi açıldı kadına karşı…
Ölümü hak etmiş gözüyle bakmalar ise, içlerindeki kinin dışa vurulmuş halidir.
Ve sonrasında işin hukuki kısmında ise…
Kadın cinayetlerinde, Hakim karşısına çıkan caniler, saygılı duruşları ve takım elbiseli-kravat takmayla iyi hale bürünüyor, melekleşiyor, en az cezayı alıyor.
İftiralar ile de “Bunun adı Namus Cinayeti oluyor!”
Adaletin tecelli ettiği nokta bu….
Ülkemizde ki adalet sistemi bir kravata bağlı kaldığı sürece daha çok kadınlarımız bir erkeğin daha kurbanı olacak…
İktidar ve iktidara yakın kişi ve kurumlar hiçbir şekilde kadın-erkek eşitliğinden, kadın haklarında, kadına yönelik şiddeti durdurma sevdalarından söz etmesin.
Çünkü hiçbir samimiyetleri ve inandırıcılıkları yok.
Hangi koşullarda, nasıl öldürüldüğüne bakılarak, adalet o yönde işliyor.
Hangi kararlılıktan bahsediyorsunuz.?
Şimdiye kadar ne karar aldınızda TBMM ya da genel merkeziniz onayladı acaba.?
Kadınların cinayete kurban gitmeleri hakkında, hangi kararınızı meclise sundunuz.?
Kaldı ki, “ Muhalif partilerin kadın cinayetleri hakkında defalarca araştırma önergesini” sunmasına dairAKP ve MHP’li vekillerden red kararı çıktı.
Bunuda hatırlatmış olayım.
Sözün kısası…
Ve yine…
Türkiye’de, 5 Aralık 1934 tarihinde Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkı verilmesiyle,25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası mücadele gününde, 81 ilimizde kadınlarımız hem erkekler ile eşit oldu hem de “Adalet” terazisinde dengelendi.
Unutmayın;
Yılın her gününü kadınlara adasanız haklarını ödeyemezsiniz.
Zira Kadın anadır, eştir, evlattır, kardeştir.
Sizin kaderinizdir…
