Bugün, gündemin abuk sabuk gündeminin dışına çıkmak istiyorum.
Gördüğümüz kadarıyla ve her zaman yazdığımız kadarıyla toplumu inandırabilme becerisine sahip olmadığımızı hayretler içinde kalarak görüyoruz.
O zaman gelin bir nefes alalım, sinirlerimiz gevşesin, bugün siyasetçiden de siyasi söylemlerden de geri duralım.
XXX
Uzun yılların deneyimleri sonunda, büyüklerimizin kullandığı “Anam-babam usulü” takvim vardı.
Kış ne zaman gelir, ne zaman biter, bu süreçte hangi günlerden çekinmek ve önlem almak gerekir söylerlerdi.
Bu günler, 150 gün içinde yaşanır ve bahara erişilirdi.
O 150 günün adı da “Kasım 150” idi.
Yani kış, Kasım ayından başlamak üzere tam 150 gün sürerdi.
Kara kış, kocakarı soğukları, camızı eşinden ayırmalar…
Hepsi de bu 150 gün içinde biter, ağaçlar çiçek açmaya başlar, kuşlar cıvıldar, ayılar inlerinden kış uykusunu bitirip çıkar, vahşi hayvanlar artık aç kalmayacakları için mekânlarına döner.
Pazartesi itibariyle ilk 10 gününü geride bıraktık bu hesaptan kış günlerinin. Geriye kaldı 140 gün…
XXX
Konu, şimdi bu 140 günü nasıl ve hangi şartlarda geçireceği?
İşte bütün mesele bu…
Bir yazımda da, okuyucunun biri “Sen de öyle bir sitede oturmayaydın arkadaş” demişti.
Kalorifer sistemimiz merkezi, gerçi ısıyı biz ayarlıyoruz ama gelecek, gelmesi muhtemel yüksek yakıt ve aidat ödemesinden bir nebze de olsa kısıtlamak için en düşük seviyede kalorifer yakıyoruz.
Elektriği, suyu idareli kullanmaya çalışıyoruz.
Asrın masraf kapısı cep telefonunu, gerekmedikçe elimize bile almıyoruz.
Evin içinde sıkı sıkıya giyiniyor, oturduğumuz yerde battaniyeleri üzerimize çekiyoruz.
Yemeklerde çorbayı ön plana çıkartıp, ısınmaya çalışıyoruz.
Olmadı, gidip yatağa uzanıp yorganı üzerimize çekip kendimizi korumaya çalışıyoruz soğuklardan.
Umuyor ve diliyoruz ki geride kalan 140 günü, sağlık içinde tamamlar ve bahara erişiriz.
Gerçi Cemre günleri Şubat sonunda ve Mart başında, onlar düştükten sonra “Yazıda yatan ölmez” derler ama olsun, yine de önlemlerimizi almaktan kendimizi korumaktan geri durmayalım.
Şivelere göre Abdülbeşi, April beşi ya da Nisan’ın beşinde yaşanacak soğuklar, camızı eşinden ayıracak kadar soğuk olur muş…
XXX
Diyeceksiniz ki “Ya hu… Herkes de senin gibi kışı yaşayacak, bu telaş neden?”
Elbette yaşayacak da, bazıları evlerinin içinde sere serpe dolaşırken, bizler sarınarak ancak ısına bileceğiz.
Bazıları, sobalarının başında oturacak, bir mekân ısınırken, öteki mekânlar buz gibi olacak…
Hatta… Önlem almazlarsa rüzgârlı günlerde, maazallah…
Elbette işin ekonomik boyutundan bugün hiç söz etmedim farkındaysanız.
Çünkü anlattığım durumlar ve yaşayacağımız konular, ailelerin ekonomisi ile ilgili, bunu da bilelim…
Diyeceğim o ki, kışımız kış gibi geçse de bu ekonomik koşullarda nasıl geçecek?