NEBAHAT ERDOĞAN


KADININ ADI YOK!

Gel de şimdi rahmetle anma Duygu Asena’yı. Yıllar öncesinde yazmıştı “Kadının Adı Yok!” diye. İşte o günlerin devamındayız. Daha da artmış durumda şiddet ve cinayet. Resmen hortladı.


Gel de şimdi rahmetle anma Duygu Asena’yı.

Yıllar öncesinde yazmıştı “Kadının Adı Yok!” diye.

İşte o günlerin devamındayız.

Daha da artmış durumda şiddet ve cinayet.

Resmen hortladı. 

İçinde yaşadığımız zaman diliminin eski zaman dilimleriyle uzaktan-yakından hiçbir alakasının olmadığının hepimiz farkındayız.

Türkiye yaşadığımız şu zaman dilimi içerisinde öyle bir evrim geçirmiş durumda ki, bu evrim iyiye doğru gitmediğinin hemen hemen her gün kadına şiddet haberlerini izleyerek görüyoruz.

Henüz Diyarbakır’da işlenen Narin cinayetinin etkisi geçmeden ki, bunun gibi daha nice cinayetler var, geçtiğimiz günlerde Türkiye İstanbul’da yarım saat arayla yaşanan iki kadın cinayetiyle bir kez daha sarsıldı. 

İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil henüz 19 yaşında gencecik kadınlar. 

Öyle ki, iki kadını öldürmekle kalmıyor şiddetin dozunu surlardan aşağı bırakarak kendine de uyguluyor.

Altını çizerek belirtmek isterim ki, insanların ruh sağlığı konusunda bilinçlendirme ve eğitim düzeyinin yetersizliği önemli nedenlerden biridir.

Özellikle gençler arasında, hal ve hareketler, diyalog ve konuşma ortamında sakin olma durumunun kalmadığını görüyoruz. 

Denetimsizliğinin verdiği netice sonucu, elde bıçaklar, levyeler, ateşli silahlar, daha birçok kesici ve delici aletlerle güpe gündüz sokaklarda cirit atıyorlar bu gençler.

İç işleri Bakanı görev başına geldiğinde, göz boyamak için peş peşe operasyonlar gerçekleştirerek epeyce gündemde kalmıştı hatırlarsınız. İlgimi çeken şimdilerde cek-cak larla olayları geçiştirme çabası içinde olduğunu görüyorum. 

Ne oldu dersiniz acaba? 

Fazla göze batmak iyi olmaz der gibi arka plana mı attı kendisini? 

Bunun örneğini Narin cinayetinde sorulan sorulara “sus” işaretini vererek gördük.

Yani başarılı bir durumdan kadın cinayetlerinin üzerini kapatılacak kadar ne değişti dersiniz?

Oysa ki “Türkiye’nin huzuru” için çalışacaklarını göreve geldiğinde söylemişti… 

Türkiye’nin huzuru diye çıktığınız bu yolda huzur nerede kaldı acaba?

Sokaklar ise Teksas gibi, denetimsizliğinin verdiği netice sonucu, elde bıçaklar, sopalar, ateşli silahlar, daha bir çok kesici ve delici aletlerle güpe gündüz cirit atıyorlar bu gençler, suçlu insan sayısının artışı denetimsizlik ve caydırıcı cezaların olmadığının rahatlığını yaşıyor bu insanlar. 

Kadın cinayetleri konusunda sosyal medya üzerinden yapılan genel manada birbirini destekleyen ve kadını ikinci sınıf gören açıklamalarda ise, yine din üzerinden algı yaratmaya çalışmasının bir örneği gibi.

Hatırlarsanız bazı kişi üniversiteler için de “Fuhuş Evleri” çıkışında bulunmuştu.

Yine aynı kişi bu kez işlenen kadın cinayetleri üzerinden ağzını açtı…

- Okullardaki çocuklar, İslami hassasiyetlerle yetiştirilmiş olsaydı yine aynı sonuçla mı karşılaşırdık?' Kaçıncı cinayette aklımız başımıza gelecek. Bu vahşi cinayetlerin işlenmesinde, yapının, sistemin hiç mi kabahati yok, her şey mükemmel mi yani?

- Eğer bu kızcağız İslam hassasiyeti ile yetiştirilmiş olsaydı kendisine namahrem olan bu katille hiç tanışmayacaktı bile ve şu an hayattaydı. İslami hassasiyetler çiğnenmeye devam ettikçe, tabii ki istemiyorum ama bu acı hadiselerle ne yazık ki karşılaşmaya da devam edeceğiz.

Nasıl bir İslam hassasiyetiniz var sizin acaba. 

Bilerek mi konuşuyorsunuz, yoksa laf olsun diye mi?

İddialara göre, cinayeti işleyen genç imam hatip mezunu ve namazını kılan bir gençmiş buna ne diyeceksiniz peki?

Ha… birey erkek  o “her namussuzluğu yapar” düşüncesi içerisinde olduğunuz için toplum bu hale geldi zaten.

İslam hassasiyetini böyle vahşetlere bağdaştıramazsınız, İslam hassasiyeti insanın yüreğinde hissetmesidir. Bunu görsel şova dönüştürürseniz sadece İslam hassasiyeti adı altında kadınlara baskı uyguluyorsunuz demektir.

Bu iş İstanbul sözleşmesiyle alakalı,

Bu iş medeniyetle alakalı,

Mayıs 2011’de imzaya açılan sözleşmeyi Türkiye, aynı gün imzalayarak aslında umulmadık bir medeniyet ve cesaret örneği göstermiştir.

Ama bu medeniyet ve cesaret örneği sözleşme bazı kesimleri rahatsız olması (vakıflar,tarikatlar v.s.) nedeniyle;

20 Mart 2021 tarihinde Cumhurbaşkanlığı kararı ile feshedildi. 

Sokaklarda sivil toplum örgütleri İstanbul sözleşmesinin tekrar getirilmesi için yüzlerce kez mitingler ve basın açıklaması düzenleyerek dile getirdiler. 

Peki durum ne…? 

Bir kulaktan girip, diğer kulaktan çıkıyor. 

Bir haftada 7 kadın katledildi, yani her gün bir kadın öldürülüyor farkında mısınız acaba?

Kadınların katledilmesi hiç birinizin umurunda değil.

 İstanbul sözleşmesini bilerek mi getirmiyorsunuz.

Bu olaylardan, kadınlara yapılan şiddetten sanki keyif mi alıyorsunuz.

Bunlarla kadınlara korku verip ikinci bir vatandaş durumuna düşürmeye çalışıyorsunuz. 

Kadınlar bunların farkında bunun bilin, sonuna kadar medeni bir ülkede, medeniyetli bir şekilde yaşamayı hak ediyorlar. 

Bir kadının hava karardıktan sonra sokakta ne kadar rahat yürüdüğü, o ülkenin medeniyetinin göstergesidir.