İBRAHİM PEKBAY


KAÇIRDIK…

Kaçan otobüs değil… Kaçan uçak değil… Kaçan balık değil… Ve kaçırdığınız da mahallenin gıranlarının topu da değil… Kaçan, kaçırdığımız aklımız değil de ne?


Geceden rahat bir uyku uyumuşsun o gün…

Sabah, keyifle kalkmış, sabah kişisel temizliğini yapmış, alabildiğin kadar öteberi ile de kahvaltını yapıp, giyinip kuşanıp işe gitmek üzere sokağa çıkmışsın…

Devlet de memursun, servis de kalkmış, belediye otobüsüne bineceksin. 

Durak az ilerde yürüyorsun ki, sen daha durağa varmadan beklediğin otobüs geliyor, durakta bekleyen bir kişiyi alırken sen koşmaya başlıyorsun ama nafile…

Belediye otobüsünü kaçırdın…

Artık bir daha gelecek olanı bekleyecek ve işe de geç kalacaksın. Allah vere de amirin anlayışlı ola.

XXX

Bir ildesin ve o gün başka bir ile gideceksin, uçak ile…

Tabi bugünkü koşullarda uçağa nasıl bineceksin, o da ayrı bir konu ya, neyse…

Hazırlanıyorsun, valizin varsa toparlıyorsun, yola düşüyorsunuz.

Bir şekilde şehir dışındaki havaalanına varıyor, kontuara yanaşıyor, biletinizi, biniş kartı almak için görevliye uzatıyorsunuz ama içinizde bir sıkıntı var, “İnşallah tehir vardır” diyorsunuz. 

Çünkü trafiği hesap edemediğiniz için bir miktar geç geldiniz.

Görevli yüzünüze bakıyor, “Kaçırdınız” diyor…

Kendinize soruyorsunuz, neyi kaçırdım, uçağı mı yoksa başka bir şeyi mi?

XXX

İstanbul’dasınız, emeklisiniz, işiniz yok, vakit geçirmek üzere olta takımınızı alıp Galata Köprüsüne gidiyorsunuz ve oltanızı denize sallıyorsunuz, bekliyorsunuz.

Balık vuruyor, telaş içinde oltayı çekiyorsunuz, tam tutacaksınız, balık oltadan kurtuluyor, kaçırıyorsunuz. 

Üzgün bir şekilde “Vay anasını, kaçırdım” diyorsunuz.

XXX

Akşam işten çıktınız, mahalleye geldiniz, baktınız ki mahallenin gıranları (Çocukları) top oynuyorlar ve top tam da sizin kucağınıza geliyor.

“Dur” diyorsunuz, “Şunlara bir şaka yapayım” deyip topu alıp kaçırır gibi yapıyorsunuz ama çocuklar sizin kaçırdığınızı sanıyor. 

Ardınızdan koşup toplarını almak için ricada bulunuyorlar…

XXX

Bunlar, gün içinde her zaman yaşayacağımız, sadece kendimizi ilgilendiren, sonucu sadece bizi etkileyen ve bir o kadar da  ”MASUM” kaçırmalardır ve baktığımızda çok da zararı yoktur.

Ama benim anlatacağım “KAÇIRMA” bunlarla ilgisi hiç mi hiç yok, bunlar hayatın içinde olağan şeyler…

Ne yazık ki toplum olarak “Aklımızı kaçırmış” ya da kaçırmak üzere olduğumuz durumdur…

Toplumda şiddet diz boyunu da geçti, insan boyunu da geçti, boğulma aşamasına geldik.

Ahlaksızlık aldı başını gidiyor, alınan önlemleri göremiyoruz.

Tarım ve Orman Bakanlığı bir liste yayınlıyor, tanıdığım firmaları açıp soruyorum, bu ne iş diye, listede adı geçen firmalardan alınan numunelerin alınış tarihi 2017 yılına kadar uzanıyor.

İlgili firmalar, yapılan tahlillerin yanlış olduğunu savunurken ve mahkemeye başvurduklarını ifade ederken, Tarım ve Orman Bakanlığı ısrarcı.

İçlerinde öyle firmalar var ki, hem de tanıdığım, ürünlerinde taklit ve tağşiş olması mümkün değil.

Nereden biliyorsunuz derseniz, başıma geldi de biliyorum…

XXX

Bakıyorsunuz, her gün kadınlar öldürülüyor, kız çocukları kayboluyor veya cinsel tacize uğruyor, suçlular ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşmaya devam ediyorlar.

Siyasete bakıyorsunuz, kazanabilmek adına, toplumu korku dünyasının içine iteleyip bırakıyorlar.

Ve bütün bunlar yetmez miş gibi, televizyon kanallarında, toplumu aydınlatmak, uyarmak ve bilinçlendirmek üzere olaylar köpürtülüp duruyor.

Bilinen kişilerce…

Şimdi söyler misiniz?

Kaçan otobüs değil…
Kaçan uçak değil…

Kaçan balık değil…

Ve kaçırdığınız da mahallenin gıranlarının topu da değil…

Kaçan, kaçırdığımız aklımız değil de ne?

Sizce topyekûn aklımızı kaçırmadık mı?

Lütfen anlayan varsa beri gelsin…