MUSTAFA CENGİZ


İŞ KAZALARINDA YAŞANAN ÖLÜMLER GÜN GİBİ ORTADA...

Evet… 2026 Bütçesi yine iki ortağın oyları ile kabul edildi. Türkiye’de özellikle İşçi ve bu bağlamda Çocuk işçi ölümleri hortlamış durumda. Peki önlem ve tedbir var mı? Devletin eşitlik ilkesi gereği insan hayatını, ardından da her geçen gün artan kadın ve çocuk ölümleri nedeni ile onların hayatını daha fazla önemsemek gibi bir sorumluluğu yok mu? Maalesef… Türkiye’de şu anda mantık, “Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir!” mantığı ne yazık ki. Türkiye’de birçok şey ileri gitmek yerine her geçen gün daha da geriye gidiyor ...


Kendisi diplomalı bir ekonomist. 

Bugün geride kalan ve kabul edilen meclisteki 2026 Bütçe görüşmelerine dair CHP Kayseri Milletvekili Aşkın Genç’in yaptığı konuşmalardan bir derleme yazısı. 

Genç, Kasım 2025 Merkezi Yönetim Bütçe Gerçekleşme Raporu’nun vergi adaletsizliğini açık biçimde ortaya koyduğunu belirterek, “Ücretliden ve emekliden alınan gelir vergisi bütçe hedefini aşmış durumda, buna karşılık şirketlerden alınması gereken kurumlar vergisi hedefin oldukça gerisinde kalmıştır. 

Bu tablo, vergi politikasının kime sert, kime esnek uygulandığını net biçimde göstermektedir” değerlendirmesinde bulundu.

Genç, Bütçe Gerçekleşme Raporu’nu değerlendirerek, kamuoyuna sunulan “başarı” anlatısının bütçe verileriyle örtüşmediğini söyledi.

Genç, iktidarın kasım ayında verilen 169 milyar liralık bütçe fazlasını öne çıkararak gerçek tabloyu perdelediğini belirterek, “Türkiye’nin bütçesi fazla vermemiştir; Türkiye’nin bütçesi kilitlenmiştir” dedi.

“KASIM AYI PARLATILIYOR, BÜTÇE 

HARCAMA ALANINI KAYBETMİŞ…”

Aşkın Genç, bütçeye yalnızca açık–fazla dengesinden bakmanın yanıltıcı olduğunu vurgulayarak şunları söyledi:

“Kasım ayına odaklanıp ‘fazla verdik’ demek, bütçenin fotoğrafını değil, makyajını göstermektir. 

Asıl mesele şudur: Kasım itibarıyla merkezi yönetim bütçe giderlerinin yüzde 87’si, faiz giderlerinin ise yüzde 99’u harcanmıştır. 

Yani devlet yıl bitmeden bütçesel manevra alanını kaybetmiştir. 

Faizde neredeyse tavan yapılmış, ama kamu harcamalarında hareket alanı kalmamıştır. 

Bu, aralık ayında ya ek borçlanma ya ek vergi ya da yeni kesintiler demektir.”

2025’TE YATIRIM YOK!

Bütçede 666,7 milyar liralık faiz dışı fazla verilmesinin iktidar tarafından başarı gibi sunulmasına da tepki gösteren Genç, bu fazlanın nasıl oluştuğuna dikkat çekti:

“Faiz dışı fazla var ama aynı dönemde sermaye transferleri, borç verme ve kamusal yatırımlar ciddi biçimde kısılmıştır. 

Devlet faizi hariç her alanda frene basmış, yatırımı, üretimi ve destekleri ertelemiştir. 

Türkiye’de ilk kez faiz dışı fazla, büyümeyle değil, kamunun durdurulmasıyla sağlanmıştır. 

Bu bir başarı değil, geleceğin ipotek altına alınmasıdır.”

VERGİ ADALETSİZLİĞİ ORTADA

Genç, vergi adaletsizliğini ortaya koyan en çarpıcı verinin ise gelir vergisi ile kurumlar vergisi arasındaki fark olduğunu söyledi:

“Ocak–Kasım döneminde gelir vergisi bütçe hedefinin yüzde 118’ine ulaşmışken, kurumlar vergisi yüzde 73’te kalmıştır. Yani ücretliden hedefin çok üzerinde alınmış, şirketlerden hedefin altında toplanmıştır. 

Bu tablo açıkça şunu söylüyor: Emekliden, çalışandan alınan garanti; büyük şirketler için ise vergi esnektir. Türkiye’de vergi sistemi adaleti değil, güçlüyü korumayı esas almaktadır.”

DEVLET, FAİZE ÇALIŞIYOR…

Bütçenin önceliklerine de değinen Aşkın Genç, borç verme kalemindeki düşüş ile faiz giderlerindeki patlamanın birlikte okunması gerektiğini söyledi: 

“Devletin borç verme harcamaları bütçenin yalnızca yüzde 72’sinde kalmışken, faiz giderleri yüzde 99’a ulaşmıştır. 

Üreticiye, çiftçiye, KOBİ’ye kaynak yok; ama faiz ödemesinde sınır yok.”

Bütçe politikasının siyasal tercihlere dayandığını vurgulayan CHP’li Genç, sözlerini şöyle tamamladı: 

“Bu bütçe teknik olarak sıkışmış, politik olarak tercih yapmıştır.  Tercih edilen üretim değil faizdir, sosyal devlet değil finansman maliyetidir. Kasım ayı fazlasıyla bu gerçeği gizleyemezsiniz. 

Türkiye’nin sorunu yanlış bütçe anlayışıdır.”

GENÇ’TEN BOZDAĞ’A TEPKİ…

Bu arada geçtiğimiz haftaki toplantı da bir de muhalefetin sesini kısmaya yönelik bir de tatsızlık yaşandı.

CHP Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2026 yılı bütçe teklifinin görüşmelerinde, Kayseri’de gerçekleştirilen “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” mitingine katılan vatandaşların konuşmalarının yer aldığı video izletirken, TBMM Başkanvekili Bekir Bozdağ mikrofonu kapattı. 

Genç’in videoyu izlettiği sırada, TBMM Başkanvekili Bekir Bozdağ, İçtüzüğe aykırı olduğu gerekçesiyle mikrofonu kapatarak, Genel Kurul’da sesli ve görüntülü yayın yapılmasına izin verilmediğini belirtti.

Genç, “Vatandaşlarımızın yaşadığı sıkıntıları, hayat koşullarının zorluğunu ifade etmelerini bu Meclis’in duymasından daha doğal ne olabilir? Bu bütçe vatandaşlarımızın hayatına dokunmuyor. Kırmızı et, beyaz et, peynir alamıyorlar. Emeklilerimiz gecelik 200 liraya otel odalarında kalıyorlar” diyerek tepki gösterdi.

İŞ KAZALARINDA ÖLÜYORLAR!

Genç, Türkiye’nin iş kazalarındaki ölüm oranının, Avrupa Birliği ortalamasına göre yaklaşık 7 kat fazla olduğunu belirtti. 

Denetimin zayıf olduğunu ifade eden Genç, her 10 bin işyerinden yalnızca 4’ünün denetlediğini vurguladı. Son 12 yılda en az 814 çocuk işçinin, hayatını kaybettiğini hatırlatan Genç, şunları kaydetti: “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesini görüşürken, meseleye sadece rakamlar üzerinden bakamayız. Çünkü bu bütçenin sahadaki karşılığı, istatistik tablolardan çok daha ağırdır. Türkiye’de çalışma hayatı bugün güven üretmiyor; risk üretiyor, kayıp üretiyor, telafisi olmayan sonuçlar üretiyor. 

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verileri bize çok açık bir tablo gösteriyor. 

Son yirmi yılda 28 binden fazla işçi, çalışırken hayatını kaybetti.  Bu rakam, münferit kazalarla açıklanabilecek bir rakam değildir.  2024 yılında en az bin 897 emekçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.  Türkiye’nin iş kazalarındaki ölüm oranı, Avrupa Birliği ortalamasının yaklaşık yedi katı.  Bu tabloyu görüp de ‘sorun yok’ demek mümkün değildir.

10 BİN İŞYERİNDEN SADECE 

4’Ü DENETLENEBİLİYOR…

Bu rakamların sade bir karşılığı var:  Türkiye’de işçi ölümü süreklilik kazanmıştır. Artık istisna değil, tekrar eden bir sonuçtan söz ediyoruz. 

Bu nedenle mesele, tek tek olaylardan değil; yönetim anlayışından bağımsız ele alınamaz. Peki neden bu tablo değişmiyor? 

Çünkü denetim zayıf, yaptırım etkisiz ve cezasızlık neredeyse kural haline gelmiş durumda. Bugün Türkiye’de milyonlarca işyeri var. 

Buna karşılık iş müfettişi sayısı 800’lü rakamlarla ifade ediliyor. 

Her 10 bin işyerinden yalnızca 4’ü Bakanlık müfettişleri tarafından denetlenebiliyor. Denetim, sistemin ana unsuru olmaktan çıkmış; tali bir faaliyet haline gelmiştir. Ruhsat denetiminin dahi fiilen ortadan kalktığı alanlar var.  Bu koşullarda iş kazalarının azalmasını beklemek gerçekçi değildir.  2025 yılında kamuoyuna yansıyan olaylar, bu tabloyu bütün çıplaklığıyla ortaya koymuştur. Kocaeli Dilovası’nda merdiven altı bir atölyede yaşananlar bunun en çarpıcı örneklerinden biridir. Defalarca yapılan ihbarlara rağmen, etkin bir denetim yapılmamıştır. 

Sonuçta hiçbir güvenlik önlemi olmayan, yangın çıkışı bulunmayan bir mekanda; 15–17 yaşındaki çocukların da çalıştırıldığı ortaya çıkmış ve 8 Kasım 2025’te çıkan yangında 3’ü çocuk, 6’sı kadın, 7 işçi hayatını kaybetmiştir. Bu bir kaza değil, ihmaller zincirinin son halkasıdır.

“İLK 11 AYDA 82 ÇOCUK 

İŞÇİ YAŞAMINI YİTİRDİ”

Bu noktada çocuk işçiliğe özel olarak değinmek zorundayız.  2025 yılı, çocuk işçiler açısından en ağır yıllardan biri olmuştur. Son 12 yılda en az 814 çocuk, çalışırken hayatını kaybetmiştir.  Sadece 2025’in ilk 11 ayında 82 çocuk işçi yaşamını yitirmiştir. Bu rakamlar, artık alarm seviyesindedir. 

Bütün bu tablo, işçi ölümlerinin ve çocuk işçiliğin tesadüf olmadığını; denetimin, yaptırımın ve önleyici politikaların yetersizliğini açıkça ortaya koymaktadır.  Çalışma hayatında yaşanan bu ağır tabloyu görmezden gelerek hazırlanmış bir bütçenin sahadaki gerçekliği değiştirmesi mümkün değildir.”

SÜLÜK GÖLÜ ÇAĞRISI…

CHP Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, Kayseri’nin Özvatan ilçesindeki Sülük Gölü’nün kuraklık tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu belirterek, “Göllerimiz kururken çözüm günü kurtaran tedbirler asla olamaz. Kuraklığa karşı bilimsel, planlı ve kamucu bir su politikası hayata geçirilmek zorundadır. Aksi halde bugün Sülük Gölü’nde yaşananlar, yarın başka bir ilde, başka bir ilçede tarımı, geçimi ve yaşamı tehdit edecektir. Sülük Gölü yalnızca bir su kaynağı değil; Özvatan’da tarımın, hayvancılığın ve yerel yaşamın sigortasıdır” açıklamasını yaptı.

Türkiye her geçen gün kuraklık krizi ile karşı karşıya. Son yıllarda yağışların azalması ve aşırı sıcaklar sebebiyle hem yeraltı hem yer üstünde sularının çekilmesi, doğal yaşamı büyük ölçüde tehdit ediyor. Kayseri’nin Özvatan ilçesindeki Sülük Gölü’nün kuraklık tehlikesi ile karşı karşıya olması bu durumun en çarpıcı örneklerinden.

CHP Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, Sülük Gölü’ndeki kuraklığa dikkati çekti. Sülük Gölü’nün Özvatan ilçesi için önemine vurgu yapan Genç, iktidarın suyu merkeze alan tarım politikası olmadığını belirtti.

CHP’li Genç, konuşmasında şunları kaydetti: “Türkiye bugün derinleşen bir kuraklık gerçeğiyle karşı karşıyadır. Yağış rejimi değişmiş, yer altı suları çekilmiş, göllerimiz birer birer yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Seçim bölgem Kayseri’nin Özvatan ilçesindeki Sülük Gölü, bu tablonun en somut örneklerinden biridir. Kuraklık artık münferit bir doğa olayı değil; kalıcı bir iklim krizidir. Buna rağmen suyu merkeze alan bir tarım politikası halen yoktur.

Göllerimiz kururken çözüm günü kurtaran tedbirler asla olamaz. Kuraklığa karşı bilimsel, planlı ve kamucu bir su politikası hayata geçirilmek zorundadır. Aksi halde bugün Sülük Gölü’nde yaşananlar, yarın başka bir ilde, başka bir ilçede tarımı, geçimi ve yaşamı tehdit edecektir. Sülük Gölü yalnızca bir su kaynağı değil; Özvatan’da tarımın, hayvancılığın ve yerel yaşamın sigortasıdır.”

ÖLEN ÖLÜR, KALAN SAĞLAR BİZİM!

Evet…

2026 Bütçesi yine iki ortağın oyları ile kabul edildi.

Türkiye’de özellikle İşçi ve bu bağlamda Çocuk işçi ölümleri hortlamış durumda.

Peki önlem ve tedbir var mı?

Devletin eşitlik ilkesi gereği insan hayatını, ardından da her geçen gün artan kadın ve çocuk ölümleri nedeni ile onların hayatını daha fazla önemsemek gibi bir sorumluluğu yok mu? 

Maalesef…

Türkiye’de şu anda mantık, “Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir!” mantığı ne yazık ki.

Türkiye’de birçok şey ileri gitmek yerine her geçen gün daha da geriye gidiyor ne yazık ki.