Çelişki, “Daha önce söylenen ve yapılan bir şeyin tam tersi veya çok farklı bir anlam taşıyan bir şey söylemek veya yapmak.”
Kişinin düşündüğünden farklı konuşması, inandığından farklı yaşaması, davranışlarında riyayı ön plana çıkartması, bulunduğu konumu korumak için kalitesinden veya karakterinden taviz vermesi, madde için haysiyetini veya onurunu ayaklar altına alması, gereksiz yere birilerine hakaret ettikten sonra yine aynı karakteristik özelliğini sergileyerek olmayacağı kadar iltifat etmektir. En büyük zafiyetlerimizden birisi önünü sonunu anlamadan veya dinlemeden gereksiz yere samimiyet gösteriyoruz, konuşmalarımız ve davranışlarımız kimi rahatsız ediyor veya kimler için yalakalık yapıyor, kendisi için önemi yoktur. Çok önemli sırlarımızı paylaşıyoruz, gereksiz yere ailevi özelimizi anlatıyoruz, işle ilgili, siyasetle ilgili veya sosyal hayatımızla ilgili lüzumsuz sohbetler ediyoruz daha sonra ihtilafa düştüğümüz zaman hakaretlerin dik alasını ve ağza alınmayacak küfürleri ediyoruz. Kişiliği oturmamış ve insani değerleri gelişmemiş insanların en büyük vasıfları, kendi aile fertlerinin yaşam biçimini göz önünde bulundurmadan herkese insanlık dışı saldırıları kusursuzluk olarak görmeleridir. Kişinin söylediği sözler arasında tutarsızlık olması, daha önce söylediği bir sözü söylememiş gibi davranması veya söylediğini inkar etmesi, dün küfür ettiği rakibine bugün övgüler düzmesi, dün bir parti için, aldıkları devlet yardımı kesilmeli, hatta TBMM den kovulmalı dedikten sonra bugün muhatap alarak sevgi gösterisiyle kapıda karşılaması başlı başına insanın kendisiyle çelişmesi değilse nedir?
İslami inancı gereği Cami’lerin ahır yapıldığını ve Kuran okumanın yasaklandığı yalanlarını gerçekmiş gibi anlatırken, kendisinin dindar olduğunu, dini hassasiyetleri olduğunu, iftiranın günah olduğunu söylerken yüzü kızarmıyor ve utanmıyor. Fakat Camii ve Kuran kurslarında çocukların taciz edilmesi veya tecavüze uğraması yargı tarafından kesinleşmiş ve muhatabın tutuklanmış olmasına rağmen yazmaya eli varmıyor, vicdanı sızlamıyor, en önemlisi o grubu savunmaktan utanmıyor. İnsan’ın Cami’den veya başka mabetlerden daha kutsal olduğunu fark edemeyecek kadar kördür. Kendi inancından olan insanların yaptığı rezaleti konuşmak ve gündemde tutmak, doğruyu ve hakkı yazmak kalitesine yakışmıyor. Birilerini dindar veya dinsiz diye adlandırırken zerre utanmıyor, şirk koşmayı dine hizmet olarak adlandırıyor, Allahın soracağı soruları sorarken utanmıyor fakat yakınına derdin var mı, sıkıntılı mısın, ihtiyacın var mı diye sormaktan kaçınıyor. Birilerinin alkol almalarını, yaşam biçimlerini ve inançlarını ifşa ederken pis-pis sırıtıyor, fakat kamu parası ile kendine çıkar sağlayan, Hac ibadeti yaptığını söyleyen ve yine kamunun imkanlarıyla tüm sülalesini ihya edenleri hoş gözle görüp, sempati besliyor. “İnsan kendisiyle çelişmemeli” diye başlık atarken bunları düşündüm, anlattıklarımdan daha fazla kendinle çeliştiğin konular var ki, yazmakla bitmez. Bu yazdıklarımın tam tersi bir yaşam biçimini dene göreceksin ki zevk alacaksın ve önceki düşüncelerinden veya ettiğin iftiralardan, gıybetlerden, bilmediğin şeyleri biliyormuş gibi yaşadıklarından nedamet duyacaksın. İbadet ettiğin için cennet istiyorsun, günah işlediğin zaman cehennemde yanmaktan korkuyorsun, pazarlık yapmadan kalbi duygularla ve halisane niyetle ibadet etmeyi bile bilmiyorsun. İnsan kendisiyle çelişki içinde yaşamamalı.
“Sevginizden emin olmadığım gibi, nefret duygunuzun yoğunluğundan ve kibre yenilmenizden şüphe duymuyorum”. Faruk Ergan