kg

KADİR DAYIOĞLU


İKİ DEVRİMCİ KADIN!

Bu günlerde iki anı kitabı okuyorum. Okudukça, geçmişe gidiyor; elden bırakmak istemiyorsun. “Bir Dönem İki Kadın”. Karşılıklı söyleşi biçiminde… Bu türe ilk defa rastladım… Zevkle okuyorum. Bitirmek üzereyim.


Bu günlerde iki anı kitabı okuyorum. Okudukça, geçmişe gidiyor; elden bırakmak istemiyorsun. “Bir Dönem İki Kadın”. Karşılıklı söyleşi biçiminde… Bu türe ilk defa rastladım… Zevkle okuyorum. Bitirmek üzereyim. “Bir Dönem İki Kadın”, Can Yayınevi’nden çıktı. 

***

Bir de eş zamanlı, Cengiz Çandar’ın; İletişim Yayınevi’nden çıkan, “Mezopotamya Ekspresi”ni okuyorum. Okuyunca, günümüzdeki dış gelişmeleri daha iyi anlamaya başladım. 

***

Bana da Hüseyin Cömert Hocam anımsattı. İkisini de Kıvılcım Kitapevi (Hunat, Ayhan Çetinkaya). Mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Tabii, okuyunca, bazı “sağda ve solda vuruşanların” yabancı okullarına neden alerji duyduklarını daha iyi anlıyorum. Neyse…

***

Kadının birisi, çok yakından tanıdığımız, bürokrat bir ailenin kızı, Oya Baydar. Kimilerine göre, “dönek!”Baydar, Akademisyen, sosyolog, romancı, yazar. Bir jargona göre, “Marksist, Leninist ve de Maoist!”; “Yetmez ama evet dedim ama dersimi aldım!”, diyenlerden. 

***

Diğeri, ismini ilk defa duyduğum Melek Ulagay… Ulagay İlaç sanayinin kızı… Aristokrat, burjuva bir aile… Kardeşi, Osman Ulagay iktisatçı. Ulagay ise, devrimci, sol eylemlerin içerisinde bulunmuş. O da “Marksist, Leninist ve de Maoist!”

***

Osman Ulagay ile bir toplantıda tanışmışmış, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde… “Özal Ekonomisinde Paramız Pul Olurken Kim Kazandı Kim Kaybetti” (1987) kitabını defalarca okumuştum. Aradan yıllar geçti, 2000’ler olacak, toplantının arasında; “Osman Bey, kitabı güncellemek istemez misin, kim kazandı, kim kaybetti?”

***

Beklenmeyen soruya şu tepkiyi vermiş; “Kadir Bey, haklısınız… Hiç düşünmedim. Çalışmaya değer!”, demişti. Sonra ne oldu bilmiyorum… Gelelim, “Bir Dönem İki Kadın”’dan alıntıya:

 ***

OYA (Baydar) - Mezuniyetin ne zaman senin, Kolej'den?

MELEK (Ulagay) - Ben okuldan 1965'te mezun oldum. Orada okumak ayrıcalıktı gerçekten, Bir kere orası sadece İstanbul'un ve Boğaz'ın değil, dünyanın en güzel yerlerinden biridir bence: şimdiki adıyla Robert Kolej [Şimdi Boğaziçi Üniversitesi]. Amerikalı misyonerler Osmanlı topraklarına geldiklerinde hem İstanbul hem de Anadolu'nun en güzel yerlerinde okullar açmışlar. Binaların mimarisi, konumu, her şey çok iyi düşünülmüş ve tasarlanmış. Arazi çok güzel ağaçlandırılmış, iklime uygun bir bitki örtüsü yaratılmış. 

Bizler; Türkiye'nin, hatta İstanbul'un gerçeklerinden kopuk bu cennette dokuz yıl okuduk, çocukluktan genç kızlığa geçtik. 

Arnavutköy Kız Koleji'nde gayrimüslimlerin yanı sıra Cumhuriyet Türkiyesi'nin yüzünü Batı'ya çevirmiş ailelerinin kızları da vardı. Fakat bizim sınıf, öyle sanıldı­ gibi, en zenginlerin çocuklarının okuduğu bir sınıf değildi. Ağırlıklı olarak orta, orta üst katmanlardan geliyorduk. Bizden öncekiler içinde büyük burjuva ailelerin, en zenginlerin kızları daha fazlaymış.

Biz okulda Amerikan eğitimi alıyorduk. Ama o zamanki Amerika imajı şimdikinden çok farklıydı. Amerika, yenidünya hayalini yansıtan bir ülkeydi. Herkesin beş parasız gidip milyarder olabileceği fırsatlar ülkesi. O zamanlar ırk ayrımını ve Kızılderililere yapılanları bilmiyorduk ki.

Çocukluğumuz Kızılderili filmleri izlemekle geçti; beyaz adamla kafası rengarenk tüylerle bezeli adamların bize masal gibi gelen savaşları, "Vahşi Batı". O yıllarda Amerikan sineması çok güçlü. Biz kendimizi o filmlerin cesur, özgür kahramanlarıyla özdeşleştirerek büyümüşüz. Öte yandan bize verilen eğitim, "sen bireysin" üzerine kuruluydu. Anglosakson eğitimi insan birey olma fikrini küçük yaştan verir, sana kendi adına karar vermen gerektiğini aşılar. 

Sen kendi kararını kendin vereceksin. Öyle tepeden inme kararlar, hazır reçeteler yok. Soru soracaksın, soru sorma, hocayla tartışma özgürlüğün vardır. Kolej'in disiplinsiz bir okul olarak tanınması bundandır.

OYA - Evet, öyle tanınırdı. Ben Kolej'e işte bu yüzden gönderilmemiştim; orada disiplin zayıf, bu zaten serkeş, Kolej'de beter olur; bunu olsa olsa rahibeler yola sokar, diye düşünmüşlerdi. Ama olmadı, o mazbut yol neyse, ona bir türlü giremedim. Peki Melek, baban da Anglosakson kültüründen miydi, eğitim olarak yani?

MELEK - Babam Galatasaraylıydı. Amcalarım da Galatasaray ve Alman Lisesi mezunuydular. Annem daha önce de söylediğim gibi Arnavutköy Kız Koleji'nde okumuştu ama onda da Fransız etkisi ağır basardı. Ağabeyim Osman önce High School, sonra Robert Kolej'de okudu. Bizim kuşakta Anglosakson eğitimi ağırlıktaydı. Kolej'de aldığım eğitim kişiliğimin oluşmasında büyük pay sahibidir. Sonraki yaşamımda bu eğitimden güç aldım, kendime güvenmekte, ben her şeyin altından kalkarım duygusu edinmemde payı büyüktür.